“Yaşam köyü bizim hayalimiz, idealimiz”
Kuruluşundan bu özel eğitime muhtaç çocukların gereksinimleri için çalışmalar yapan ve farklı bireylerin sesini duyurmak için hayata geçirdiği projelerle adından söz ettiren İZEV Vakfı’nın Mütevelli Heyet Başkanı Berti Erbeş sorularımızı yanıtladı.
Berti Bey, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
35 yaşında bir otizmli bir çocuk babasıyım. Özel eğitim ve engellilerle ilgili konuların içine girmem onun sayesindedir. Bir oğlum daha var, o da iki yıl evvel üniversiteden mezun oldu, çalışıyor. Bir zamanlar sanayiciydim şimdi emekli oldum ve kendimi daha ziyade vakıf işine yönlendirdim. İZEV ile alakadar oluyorum.
İZEV ne zaman kuruldu?
İZEV, 1986 yılında dernek olarak kuruldu sonra vakıf teşkilatına geçtik. Onun hikayesini anlatmam gerekirse bir okul yapma hayalimiz vardı. Onu yaptık şu anda devlete ait bir okul var Mecidiyeköy’de Saadet İlköğretim Ve İş Okulu adında. Okulu meydana getirdik, uzun seneler oradaydık. Oranın eğitim süper vizyonunu ve devlet okulu olmasına rağmen valilik onayıyla öğretmen istihdamını sağladık. Çok ciddi bir yatırımdı. Daha sonra orada devlet binayı yıkmak zorunda kaldığı için oradan ayrılmak zorunda kaldık ve Sarıyer’e yerleştik. Sarıyer’den sonra da yeni yerimiz Tarabya oldu. İlköğretim çağındaki çocuklara eğitimi bırakmak durumunda kaldık. Çünkü elimizin altında katkı verebileceğimiz bir okul yoktu artık. Bunun dışında rehabilitasyon ve terapi merkezini de kapatmak durumunda kaldık, çünkü bunun bize çok ağır bir maliyeti vardı. Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol yapmıştık. Dedik ki, biz bu rehabilitasyon ve terapi merkezinin tüm gelirini kendimiz yapmış olduğumuz okulun personel istihdamı, yemek vs gibi harcamalarına yönlendireceğiz… Öğretmen istihdam ettik, öğretmen istihdam ettikten sonra onların SGK borçları birikti, onları yavaş yavaş tasfiye ettik, çocuklarımız da zaten belli bir yaşın üzerindeydi. Kendimizi daha çok istihdam konusuna, yani 18 yaş üstü gençlerin sosyal hayata uyumlarını sağlamasına verdik. Eğitimin de yaşam boyu devam ettiğini de görerek ve varsayarak o şekilde teşkilatlandık. “Çocuklar” diyoruz onlara ama bizim 60 yaşında çocuğumuz da var. Tiyatroya gidiyorlar, sinemaya gidiyorlar, Down Town Event kafe adında belediyeyle müşterek yaptığımız bir proje var. Burada belli gruplar halinde çalışıyorlar. Bunun haricinde Tarabya’daki İZEV Vakfı Merkezi şu anda bir gündüz yaşam evi gibi kullanılıyor. Her sabah çocuklar geliyor, o gün kafede çalışacak olanlar ayrılıyor işlerine gidiyorlar, geriye kalanlar orada bir eğitim alıyorlar, sanat terapisiyle uğraşıyorlar, az da olsa bir miktar akademik eğitim alıyorlar. Çünkü okuma-yazma, matematik gibi öğrendikleri şeyleri unutmamaları lazım.
Aileler için çalışmalarınız oluyor mu?
Aileler için senede birkaç defa psikolojik paylaşımlar olabiliyor ama bizim ailelerimizin durumu biraz farklı. Çocuk daha üç dört yaşındayken anne babalar bir takım travmalar geçiriyorlar. Biz bunları çoktan aştık. Şu anda benim yaşım 62. 26-27 yaşında farklı düşünüyordum, şu an farklı düşünüyorum.
Tam bu noktada yeni tanı alan ailelere bir şey söylemek ister misiniz?
Yeni tanı almış anne babaların mutlak suretle bir psikolojik terapiden geçmeleri lazım. Yalnız olmadıklarını hissetmeleri lazım. Eskiden eve kapanmak, çocuğu okula göndermemek gibi çağ dışı şeyler vardı. Bununla beraber yaşamayı öğrenmek, hayattan tat alabilmek lazım. En önemlisi bu engelle yaşamayı da kendilerine bir yaşam tarzı olarak seçmemeleri lazım. Çünkü insanların gerek iş hayatında gerek sosyal hayatında yapabilecekleri bir sürü iş var. Birtakım şeyleri evladıyla yapabilmesi ve bundan hiçbir sıkıntı duymaması lazım. İşte bütün bunların bir şekilde verilebilmesi için bir takım psikolojik terapilere ihtiyaç olabilir. Zamanında biz bunları yaptık. Ailelerin baş edemedikleri konularda, çocuklardaki cinsel sorunlarla ilgili birtakım eğitimler verdik. Velilerle ilgili yapılması gerekenler psikolojik paylaşımlar ve bilgilendirme şeklinde… Bu bilgilendirmeyi biz Hacettepe, Ankara, İstanbul, Eskişehir gibi üniversitelerle yaptık. Şu an tabii ben bunları öneri olarak söylüyorum çünkü biz o faslı çoktan kapattık. Bu çalışmaların velilere faydası olacağına inanıyorum. Hem kendilerini moral olarak merdivenin üst tarafında tutmaları hem de bilinçli hareket edip; neyi nasıl yapmak gerekiyor bunu öğrenmeleri için bu tip çalışmalar yapmak lazım.
İZEV’in “Hayat ve Biz” projesi kapsamında yer alan “Yaşam Hakkı-Duvar”ı konuşmak istiyoruz biraz… Detaylarını sizden dinleyebilir miyiz?
Şöyle söyleyeyim, biz 10 sene kendi kabuğumuza çekilmiştik. SGK borçlarını ödemek, asgari sayıda çocuğa hizmet verebilmek… Eskiden İZEV böyle değildi. Eskiden gerçekten Türkiye çapında konferanslar düzenleyen, belli bir gayreti olan, hatta Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgeleri ve özel eğitime yönelik yasalarıyla ilgili olarak aktif çalışmıştık ve mevcut itibarıyla hala bizim ciddi katkımız vardır. 10 yıllık bir durgunluktan sonra bir parça topluma yönelik bir şeyler yapmak lazım dedik. Bir kere çocukların nelere muktedir olduklarını göstermek istedik. “Hayat ve Biz”, “Hayvanlar ve Biz” bu projenin bir parçası… Çok değerli bir genel sekreterimiz var. Sahadan olmamasına rağmen bu çok kısa bir sürede özümsedi bu işi. Hep beraber tanıtım ve engelli haklarının daha basit bir dille gündeme getirilmesi konusunu işlemeye çalışıyoruz. Çocuklar sergiye gidiyor, sergi yapıyorlar, orada her kesimden insanla görüşüyorlar, bunun içinde sanatçılar ve bürokratlar da var. Dolayısıyla toplumla sosyal bir bütünlük sağlanıyor. “Yaşam Hakkı” da bunun bir devamı niteliğinde…
Roger Waters’a ulaşmak ve desteğini almak nasıl oldu?
Bu bizim ilk videomuz ya da tanıtımımız değil. Bir şekilde Roger Waters’a yazıldı, etkilendi ve biz Türkiye’de şarkının iki yıllık kullanım hakkını aldık. Ne şekilde adapte edeceğimizi de kendisine bildirdik.
Sözler çok etkileyici… Kim tarafından yazıldı?
Hakan Kural adında reklamcı bir arkadaşımız var, onun tarafından yazıldı. Film Eski Beykoz Kundura Fabrikası’nda çekildi. Orijinaliyle uyum sağlayan bir şey oldu. Orada koşuşturanlara “helal olsun” demek gerekiyor, gerçekten güzel bir iş çıktı ortaya. An itibarıyla zannediyorsam da 2.435.000 civarı izlenme var.
Hedef 10 milyon mu?
Hedef belki de yüz milyon. Basında çıkan 10 milyon gibi rakamlar biraz şehir efsanesi. Bunlardan şimdiye kadar ne kadar kazanmış olmamız lazım diye sordum. Bana iki-üç bin lira bir paradan bahsettiler, bana göre Youtube’dan yaşam köyü parası kazanılmaz. Bizim ilk hedefimiz bir şekilde yaşam köyü kurmak. Bu yaşam köyü sadece bizim finansmanımızla olacak rakamları çoktan aşmış durumda. Personeli, döner sermayesi olması lazım… Bu on milyon tıklama ile halledilecek bir şey değil. Yaşam köyü bizim hayalimiz, idealimiz. Bu videonun yaşam köyü kurulması için bir katkısı olacak ama nasıl bir katkısı olacak? İnsanlar bizi daha çok tanıyacak, insanlar bizim ihtiyaçlarımızı sorgulayacak… Bu farkındalıkla yerel yönetimlerden veya birtakım kurumlardan bazı destekler gelmesi daha muhtemel.
Yaşam köyü hayalinizden, yaşam köyü konusundaki yurt dışı örneklerden biraz bahseder misiniz?
Yaşam köyü çok eskiden, Avrupa’da bundan 50 yıl kadar evvel Almanya’da, İsviçre’de birtakım kurumlar şehir dışında çocukların, yetişkinlerin orada bulunması şeklindeydi. Biz şu anda buna karşıyız. Yaşam köyü veya yaşam evi dediğimiz çok geniş bir çerçeve. Misal vereyim sizin Nişantaşı’nda sahibi olabileceğiniz 4 tane bina veya 4 tane apartman dairesi yaşam köyü oluşturabilir. Yaşam köyü, şehir içinde olmalı, çocuklar çıktıkları zaman sinemaya gitmeliler, alışveriş yapmalılar, hayatın içinde olmalılar. Bu da ne kadar mümkün o da bir soru işareti ama biz hem doğa ile iç içe hem de şehre uzak olmayan bir yerde bunu gerçekleştirmek istiyoruz. Bugünkü gayrimenkul fiyatlarıyla bu zor ama imkansız değil. Şu anda istek daha fazla çünkü yaş kemale erdi. Bizim bunu şimdiden, vakit geç olmadan yapmamız lazım. Engelli olmayan kardeşlerin de kendilerine göre bir hayatı olacak, evlilikleri olacak… Tabii ki kardeşlerine, abilerine, ablalarına karşı yükümlülüklerini yerine getirecekler ama bu yükümlülüğün birlikte yaşamak veya birlikte hayat sürdürmek şeklinde görülmesi çok yanlış. Tabii ki kardeşlerinin yaşadıkları alanı kontrol altına alacaklar, bir şekilde orayı denetleyecekler, ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışacaklar ama bunu kendi hayat tarzından taviz vermeden yapmaları gerekiyor, onun için de bu çok önemli.
Gönüllüler İZEV’e nasıl destekler sağlayabilirler?
Birtakım projeler var ve bu projelerin içinde yer alabilirler. Best Buddies diye bir proje var örneğin. Onun uygulamasını Kabataş Lisesi öğrencileriyle yapmıştık. Bu tip projelerde ve buna benzer projelerde, birtakım organizasyonlarda, gezilerde hem refakati sağlamak hem de katkılarda bulunmak gönüllülük olabilir. Proje önerebilirler, bunları finanse edebilirler, sivil toplum kuruluşlarında ve vakıflarda bu sonsuz. Bina, arazi bağışlayabilirler. Bu tamamen kişinin imkanına, engelliler konusuna bakışına göre değişen bir şey. Biz her türlü katkıya açığız.
Uzun yıllardır sivil toplum çalışmalarının içinde olan biri olarak Türkiye genelinde nasıl bir mesafe alındı bu konuda?
Hiçbir şey bundan otuz sene önceki gibi değil, güzel şeyler yapıldı. Bakım evleri var, huzur evleri var, rehabilitasyon ve terapi merkezleri var. Sağlık yardımlarından tutun terapi yardımlarına kadar gelişmeler var ama kafi mi derseniz, değil. Daha yüksek fonların ayrılması lazım. Birileri “sorun budur” diye kıyameti kopartıyorsa bunlar sadece seçim nutuklarında gündeme gelmesi gereken şeyler değil.
Röportaj: Burçin Öztınaz