DİSLEKSİ İLE YAŞAM…
“Diyelim ki, siz dikiş makinesi kullanmayı yeni öğrendiniz. Ama hala nasıl kullanacağınızı tam oturtamadınız. İpi nereye geçireceksiniz, nereye basacaksınız tamamen kavrayamadınız, zihniniz karışık. Ben gelip ‘Senden bu abiye elbiseyi dikmeni istiyorum’ desem ne düşünürsünüz? ‘Ben bunu yapamam ki, dikemem ki…’ İşte çocuklar da zorlandığı ödevlerde, zorlandığı alanlarda aynen bu şekilde tepki veriyorlar ve kaçıyorlar,” diyen PREP Lisansörü Özel Eğitimci Evrim Duyşen Aksu ile konuştuk.
Okul öncesinde disleksi belirtileri nelerdir?
Okul öncesi dönemde disleksinin tanısı konulmuyor. Okul öncesi dönemde bu tanının koyulmamasının sebebi, adı üzerinde disleksi okuma bozukluğu demektir, tanıyı koyabilmek için çocuğun bir okuma geçmişinin olması gerekir, okuma yazma öğretimi görmüş ya da görüyor olması gerekir. Ancak disleksi belirtilerini okul öncesi dönemde de görmeye başlıyoruz. Çocuklarımızın dil gelişimindeki zayıflık, kelime haznesindeki darlık, inmek- çıkmak gibi bazı eylemleri karıştırarak “yukarı indim” diye bazı cümleleri kurmaları bize ipucu verebilir. Bazı renkleri, eylemleri öğrenmede zaman ya da sayı kavramlarını öğrenmede güçlük çekebilirler. Disleksili çocuklar dün, bugün ve yarın gibi kavramları karıştırabilirler.
Ailenin bu konuda şüpheleri varsa ve çocuk okula başladığın ilk belirtiler nelerdir?
İlkokul birinci sınıfta çocuklar okuma yazma eğitimi alıyorlar. Eğitim döneminin de uzun bir zamanı okuma-yazma çalışmaları ile geçiyor. Disleksi aileye ve öğretmene de esas belirtilerini bu süreçte belli etmeye başlıyor. Bu belirtilerde öncelikle okumayı ve yazmayı öğrenmede güçlük göze çarpıyor.
Nasıl oluyor okuma-yazmada güçlük?
Okurken bazı heceleri atlama, ses atlama, ses ekleme, heceleri bir türlü doğru ayıramamak, yavaş okuması, okuduğunu anlayamaması ama bir başkası okursa daha iyi anlaması mesela… Çocuğun okumaktan kaçınması, okuyarak bilgi edinmekten kaçınması, yazmada zorluk yaşaması, yazarken heceleri yanlış bölme, harf atlama olabilir. Yavaş okur. Okuması akranlarının seviyesinin altındadır. Bir hikaye okumaya ve özetlemeye isteksizdir. Bazı harfleri ve sayıları karıştırmak da çok önemli bir belirtidir. Bu harflerde “B” “D” “P”yi, “O” ve “Ö”yü karıştırma olabilir. Fakat tüm disleksililer aynı harfleri karıştırır diye düşünememeliyiz. Bu belirtiler çocuğun öğrenmesine ciddi anlamda ket vurduğu için çocuk bu eylemleri daha az yapmak ister ve belirtiler daha da belirginleşmeye başlar.
Ailenin şüpheleri arttı diyelim. Tanıyı kim koyabiliyor?
Tanıyı çocuk ve ergen psikiyatristi koyabiliyor.
Tanı konulduktan sonra aile çocuğunun gelişimi nasıl olacak diye merak etmeye başlıyor… Özel eğitime başladıktan sonra beklenti ne olmalı?
Ailelerin en merak ettikleri soru bu aslında. ‘Bir süre eğitim alsak disleksi geçer mi?’, ‘ Ne zaman geçer?’, ‘Ne zaman akranlarını yakalar?’ Hep bu sorular ile bize geliyorlar. Ama bu sorulara verilebilecek tek bir yanıt yok. Her çocuğun disleksiden etkilenme oranı başka. Bazı çocuklar çok büyük güçlük yaşıyorlar ve daha yavaş ilerliyorlar. Fakat bazı çocuklar çok daha hızlı ilerliyorlar. Biz aileye asla ‘şu kadar sürede geçer’ ya da şu ‘kadar eğitim alırsanız yeterli olur’ diye bir cümle kullanmıyoruz. Disleksi nörogelişimsel bir farklılıktır. O yüzden yaşam boyu çocuğa eşlik edecektir. Ama biz ona bununla yaşamayı, eksik yanlarını çalışarak gidermeyi öğretmeye çalıcağız.
En başarılı olan öğrencinizde nasıl bir başarı elde etmiştiniz?
Disleksili bir öğrencim Matematik Olimpiyatları’nın birinci aşamasını kazanmıştı.
Peki, onunla nasıl başarılı oldunuz?
Haftada 3 gün disiplinli bir şekilde hiç sekteye uğratmadan çalıştık. Eksik alanlarını belirleyerek, o alanda çalışmalar yaparak ilerledik. Daha sonra okul derslerine destek olmaya başladık. Çocuğumuz artık akranlarını yakalamıştı. Biz çocuğumuzun potansiyelini ortaya çıkardık. Örneğin satrançta çok başarılı olacağının ipuçların veriyordu. Denedi ve çok başarılı oldu. Motor planlamada eksiklikleri vardı. Tenise ve yüzmeye yönlendirdik. Ama bütün bunları denedik, aileyi de yönlendirdik ve çocuğun potansiyeline, isteklerine göre onun çok ilgili olduğu alanları ortaya çıkardık. Bu yüzden de hem sosyal anlamda hem de benlik saygısı anlamında kendini çok iyi hissetti çocuk. Daha başarılı, daha mutlu bir hayat sürmeye başladı. Bu onun akademik başarısını da etkiledi ve her alanda başarılı bir ivme kaydetti.
Çok önemli bir şeye değindiniz… Ailelerin çocuğu yönlendirmesi de çok önemli. Aileler çocuğu nasıl yönlendirmeli?
Öncelikle okuma, yazma, matematik, günlük ve sosyal yaşamda çocuğun hangi alanlarda eksik olduğu belirlenmeli. Akademik olarak önce okuma-yazmayı öğretmemiz gerekiyor. Okul hayatında daha başarılı olması için ilk hedefimiz bu. Öğretmenin ve arkadaşlarının yanında benlik saygısını yitirmesin.. Bunun yanında çocuğun potansiyelini ortaya çıkaracak günlük ve sosyal yaşam becerilerini de kazandıracağız. Ailelerin ilk hedefi öncelikle özel eğitime başlamak ve çocuklarının eksiğine göre hareket etmek olmalı.
Disleksili çocuklarda öğretmen yazı fontları kutular işe yarıyor mu?
Dört çeşit algı vardır. Görsel algı, işitsel algı, bedensel algı ve uzamsal algı. Uzamsal algı çalışmaları yaparsak o çocuğumuzun kutucuklu defterlere yazı yazmasına gerek kalmaz. Çünkü uzamsal algı çalışmaları yapılarak defterindeki yamukluklar, büyük ile başlayıp yazının küçülmesi ya da küçük harflerle normal başlayıp kocaman gitmesi, sayfada anlamsız boşluklar bırakması gibi durumlar giderilir. Yani sorunun nedenine odaklanıp ona çalışırsak bu gibi materyallere gerek kalmayacağını düşünüyorum.
Evde yaşanan eğitsel travmaları aşmak için ailelere ne önerirsiniz?
Bazı aileler istiyor ki, çocuk okuldan gelince çalışma masasına otursun, ödevlerine başlasın ve bitirsin. Fakat belki deçocuğun seviyesinde değil o ödevler veya çok fazla. Burada anne-babalar çocuk ile çatışmaya başlıyor. ‘Neden olmuyor? Neden yapmıyor? Hadi yap bitsin…’ gibi. O çocuğun durumunu şöyle bir örnek ile açıklayayım… Diyelim ki, siz dikiş makinesi kullanmayı yeni öğrendiniz. Ama hala kafanız karışık. İpi nereye geçireceksiniz, nereye basacaksınız tam olarak kavrayamadınız. Ben gelip “Senden bu abiye elbiseyi dikmeni istiyorum” diyorum. Ne düşünürsünüz? Ben bunu yapamam ki, dikemem ki… Birinin bana yardım etmesi lazım, dersiniz. Ya da bunu yapmaktan kaçarsınız. İşte çocuklar da zorlandığı ödevlerde, zorlandığı alanlarda aynen bu şekilde tepki veriyorlar ve kaçıyorlar. Bazı çocuklar evde ağlıyor. Anneler ‘okulda sizinle yapıyor da evden neden bizimle yapmıyor?’ diye sinir krizinin eşiğine geliyor. Çocuk annesinin – babasının önünde o ödevi yapamadığı için her seferinde eğitsel bir travma yaşıyor.
Peki, bu durumda ne yapmalı?
Ben size desem ki, “Evet, sen bu dikiş makinesini kullanmayı yeni öğrendin. Şimdi kare şeklinde bir el bezi dikeceğiz”, buna cesaretiniz vardır değil mi? Yani bu eğitsel travmaları aşmak için öncelikle özel eğitimcisi ile işbirliği yapmamız ve çocuğumuza nasıl yaklaşmamız gerekiyor konuşmamız gerekiyor. Nereden başlar, nasıl yaklaşırsak, çocuğumuzu motive edebiliriz konularını eğitimci ile konuşmak lazım.
Disleksili bir çocuğa kitap okumayı sevdirmek mümkün mü?
Bütün anne babalar çocukları okumayı sevsin ister elbette. Çocuğum kitap okusun, çok okusun ister. Ama anne-baba kitap okur mu? Çok okur mu? Bunlar daha psikososyal hatta psikokültürel konular. Tabii biz burada disleksili bir çocuktan bahsediyoruz ve bu bağlamda “okumayı sevdirebilir miyiz?” diye soruyoruz. Belki bu çocuk hobi olarak okumayı hiçbir zaman tercih etmeyecek. Disleksisinden kaynaklı, yaşıtlarından biraz daha yavaş okuyacak. Mükemmel bir okuma performansının hiçbir zaman garantisini vermiyoruz. Ancak biz ona okuyarak bilgi edinmeyi ve kendini geliştirmeyi nasıl sevdirebiliriz, bu konuda birkaç şey söyleyebilirim. Çocuğun ilgi alanı çok önemli. Çocuk zaten örselenerek eğitim hayatına başladı. Anne-babalar, çocuğun hikaye kitapları okumasını arzu ediyor olabilir oysa çocuğun illa kitap okumasına gerek yok. Belki de çocuk dergi, karikatür ya da çizgi roman okumayı tercih ediyordur. Onları okumaktan hoşlanıyordur. Artık bilgisayar destekli eğitim de çok önemli. Bilgisayardan destekli bilişimsel okumalar da yapabilir. O yüzden burada çocuğa seçenek sunmak, tercih hakkı tanımak ve ilgi alanını keşfetmek çok önemli.
İlgi alanına göre okuma yönlendirmesinde bir örnek verebilir misiniz?
Mesela bir öğrencimin ilgi alanı uzay. Uzay ile ilgili resimli bilim çocuk dergileri var. Onunla okumalar yapıyor. Hatta İngilizce dersinde de bununla ilgili bölümü çalışmayı tercih ediyor. İlgisini çektiği için ona istekli.
Sesli okumamanın disleksili çocuklara iyi geldiği söyleniyor. Doğru mudur?
Bu çocuğa göre değişir. Çocuk çok çekingen, çok örselenmiş bir çocuksa sınıf içerisinde sesli okumaktan hoşlanmayabilir. Burada öğretmenin görevi yanına çağırıp normal bir tonda okumasını istemek olabilir. Fakat çocuk örseleniyor diye sınıf içinde hiç okuma yaptırmamayı da tavsiye etmiyoruz. Onun dışında evde sesli okuma, eş zamanlı okuma işe yarayan bir yöntem. Hem anne baba biraz çocuğun hızına iniyor, çocuk d hızını bir tık onların hızına yükseltiyor. Bu şekilde eş zamanlı okuma da çok faydalı olabiliyor.
Aileler rapor almaktan “çocuğun etiketlenmesinden” çekiniyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Disleksi zeka ile hiçbir ilgisi olmayan nörogelişimsel bir farklılık. Zeka normal ya da normalin üzerinde de olabilir. Bence çok da güzel bir farklılık. Bu çocuklar doğru müdahaleyi alırlarsa çok başarılı olabilecekleri yerlere gelebiliyorlar. O yüzden aileler devlet destekli eğitim almaktan çekinmemeli. Ben hiç kaybetmeden özel eğitime başlamalarını tavsiye ediyorum.
Çocuklar disleksili olduğunu bilmeli? Kendi durumunun farkında olmalı mı?
Bu çok güzel bir soru. Bence farkında olmalı. Çünkü okulda ve sınıfında kendinde bir durum olduğunu anlıyor. Bir şeyleri öğrenmekte güçlük çektiğinin fark ediyor. Zekası ve sosyal gelişimi diğer çocuklarla aynı ama geri kaldığını hissediyor ve örseleniyor. Orada değişik psikolojik sorunlar da ortaya çıkabiliyor. Biz bu çocuğa baştan “Disleksi denilen bir farklılığa sahipsin ve bu biz bunu seninle çok eğlenceli , avantajlı bir duruma çevireceğiz. Zorlandığın alanları beraber çalışarak destekleyeceğiz. Okumanı geliştirmek ister misin sen de?” gibi bir cümle ile yaklaşırsak ona neyi, neden yaptığını açıklamak çok daha faydalı olacaktır. Bu, çocuk ve ebeveynleri arasında daha sağlıklı bir iletişimi de destekler. Ayrıca dediğim gibi neyi, neden yaptığını bilmek de onun için de da daha iyi olur. “Ben bu çalışmaları yapıyorum, bu destekleri alıyorum. Çünkü okumamı-yazmamı geliştirmek için çalışıyorum” diyecektir ve daha istekli katılacaktır.
Röportaj: Rana Zeynep Çömlekçi