Konumuz: Zihin Kuramı
Zihin kuramı, algı, istek, inanış gibi zihinsel durumlara bağlı olarak, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlayabilmeyi ve buna göre davranışları düzenleyebilmeyi ifade ediyor. Otizmli bireyler ise duygu ve düşünceler arasındaki bağı kurmakta zorluk çekebiliyorlar. Zihin kuramının önemi işte tam da bu noktada artıyor.
Zihin kuramının içerisinde hangi bileşenler yer alır, zihin kuramı eğitimlerle nasıl desteklenir? Yanıtlar konusunda Yrd. Doç. Dr. Alev Girli’den bilgi aldık.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Hacettepe Psikoloji Bölümü mezunuyum. Master ve doktoramı Dokuz Eylül Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nde yaptım. Yaklaşık 30 yıldır özel eğitim alanındayım. Son yıllarda ağırlıklı olarak otizmli çocuklarla ve öğrenme güçlüğü olan çocuklarla çalışıyorum. Aile eğitim programları, eğitimci eğitimleri yapıyorum. 14 yıldır Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışıyorum, yaklaşık yedi yıldır da özel eğitim bölümündeyim.
Zihin kuramı tam olarak nedir?
Zihin kuramı, karşımızdakinin duygularını, niyetini anlayabilmek; imaları, şakaları anlamak gibi pek çok boyutu olan ve aslında birden fazla beceriyi içine alan bir bileşenler bütünü. Yaklaşık 14 bileşeni var. Bunların hepsi sosyal hayat ve sosyal uyum anlamında bizim için önemli. Karşımızdakinin duygularını anlamak, jest ve mimiklerini anlamak, hareketinin arkasında yatan niyeti anlayabilmek, blöf mü yapıyor, şaka mı yapıyor, gerçek bir şey mi anlatıyor bunları anlayabilmek… Bunların hepsi zihin kuramı içerisinde.
Zihin kuramı kazanımları ne zaman gerçekleşiyor?
Zihin kuramı aslında bebeklikten itibaren bazı öncüleriyle ortaya çıkıyor. Örneğin 8-10 aylık bebeği severken siz gülersiniz, dil çıkartısınız, yüzünüzle mimikler yaparsınız ve o da size bakar, gülümser, sizi taklit etmeye çalışır. Ya da ortak dikkat dediğimiz şey de zihin kuramının öncülerindendir. Çünkü o da bir sosyal etkileşim başlatmanın ilk adımı. Bu da 12-18 ayda başlar. Aslında erken dönemlerden itibaren küçük küçük öncülleri başlıyor ama çocuğun zihin kuramını kazanıp kazanmadığı tam olarak 4 yaştan itibaren bazı testler uygulanarak anlaşılıyor. Zihin kuramı bir yaştan sonra kazanılıp biten bir beceri de değil. Giderek devam ediyor. Örneğin bazı deyimleri, bazı atasözlerini ikinci, üçüncü sınıftan itibaren öğrenmeye başlıyoruz. Çünkü o yaş döneminde onları öğrenebilecek duruma geliyoruz. Örneğin “üzüm üzüme baka baka kararır”ın anlamını öğrenmeniz için belli bir yaş düzeyine, belli bir bilişsel düzeye gelmeniz gerekir. Normal gelişim gösteren çocuklar bu becerileri “sosyal öğrenme” dediğimiz yolla ve çevresindekileri izleyerek şekillendirirken, otizm spektrum bozukluğu olan grupta bunlar için programlar hazırlamak, bir takım yöntemler bilmek gerekiyor. Yani normal gelişim gösteren çocukların doğal yollarla öğrendiği şeyleri bizim onlara nasıl öğreteceğimizi öğrenmeye ihtiyacımız var. Bu yüzden de eğitimcilerin bu yöntemleri öğrenmesi gerekiyor.
Zihin kuramı becerilerinin gelişimini etkileyen faktörler neler?
Otizm aslında bir sosyal etkileşim yetersizliği. Sosyal etkileşim de tam bu bahsettiğimiz bileşenlere dayanıyor. Karşımızdakinin yüzüne bakmak, onunla ilgilerimizi paylaşmak, jestleri-mimikleri anlamak, ses tonuna dikkat edebilmek, orada söylenen sözün ya da yapılan davranışın arkasındaki niyeti anlamak… Bunlar, otizmli çocuklarda normal gelişim gösteren çocuklardakinden farklı oluyor. Otizmlilerde zihin kuramı becerilerinin gelişmesi çok gecikmeli olabiliyor. Zihin kuramı öğretimini normal gelişim gösteren çocuklar doğal yollarla öğrenirken, otizmli çocukların örneklerle ve farklı yöntemler kullanarak öğrenmesi gerekiyor.
Zihin kuramı testlerinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Empati testi, perspektif testleri, yanlış inanç testleri, göz testi, yüz testi gibi birçok test var. Yüzlerden, gözlerden anlam çıkarmak da zihin kuramı becerisi içerisine giriyor. Gafları, imaları anlamakla ilgili zihin kuramı testleri var. Yalanı, beyaz yalanı ayırt etmekle ilgili testler var.
Bu testler yapıldı diyelim… Sonrasında bu beceriye doğal bir şekilde sahip olmayan çocuklar bu beceriyi nasıl öğrenebilir?
Çocuğun takvim yaşından çok bu becerilerde hangi düzeyde olduğu önemli. Örneğin yüz ifadelerini tanımayan bir çocukla daha ileri düzeyde bir şey çalışamazsınız. Ancak yüz ifadelerinden duygularının öğretimini çalışabilirsiniz. Ancak yüz ifadelerinden duyguları tanımış olan bir çocuk farklı becerileri çalışabilir. Çocuğun yaş düzeyine, içinde bulunduğu duruma uygun hangi düzeyde olduğunu belirlemek üzere testleri yapıyoruz ve başlangıç noktasını buna göre belirliyoruz. Oradaki ilk adımdan başlayarak bir sonraki adıma doğru gidiyoruz.
Otizmli çocuklar için eğitim programı hazırlarken eğitimcilerin nelere dikkat etmesi gerekiyor?
Genellikle geleneksel yöntemde sosyal becerilerle ilgili bir ölçek ya da kontrol listesi kullanırsınız ve oradan seçtiğiniz sosyal becerileri çalışırsınız. Etkinlik temelli mi, uygulamalı davranış analizi mi bu yöntemlerden birini ya da birkaçını bir arada kullanarak çalışırsınız. Zihin kuramını da bunların içine yerleştirmek gerekiyor. Her zaman hazırladığınız sosyal beceri programı içerisinde zihin kuramının bütün bileşenleri olmuyor. Örneğin kontrol listelerinde duygu öğretimi oluyor ama perspektif alma, başkalarının bakış açısından bakabilme, görünür nedir gerçek nedir, imaları anlamak, beden dilini anlamak gibi başka bileşenler bazen ihmal edilebiliyor. Bunları çalışmak önemli ve tabii bir de bunları nasıl çalıştığımız kısmı önemli… Doğrudan öğretim gibi bildiğimiz yöntemlerle mi öğreteceğiz, yoksa otizme özgü (örneğin görselleştirerek öğretmek gibi, karikatürleştirerek öğretmek gibi, beşli skalayı kullanmak gibi) farklı öğretim yöntemleri mi kullanacağız? Bu yöntemleri bildiğimiz programların içerisine nasıl dahil edebiliriz, ben işin biraz o kısmıyla ilgileniyorum.
Pep-r eğitimleri de veriyorsunuz… Pep-r tam olarak nedir?
Pep-r, psiko-eğitimsel profil demek. Bu gelişim temelli bir test. Çocukları değerlendirip bir eğitim programı hazırlamayı sağlıyor. Taklit, algı, ince motor, kalın motor, el-göz koordinasyonu, bilişsel, dil gibi bölümleri var. Bir diğer bölümü de davranışsal alan. Davranışsal alanda da çocuğun otizminin düzeyi hakkında size bir değerlendirme veriyor. Yani materyallerle oynama biçimi, ilişki ve duyusal farklılıklarıyla ilgili ne yoğunlukta otistik özelliklere sahip olduğunu değerlendirmenizi ve bunlara dikkat ederek nasıl program hazırlayabileceğinizi söylüyor. Daha çok eğitimsel program hazırlamayı sağlayan bir araç…
Gönüllü çalışmalarınız var mı?
ODER’in yaptığı her şeye her zaman destek oluyorum. Birlikte bazı projeler ve etkinlikler yapıyoruz. Ailelerin etkinliklerine, çabalarına her zaman destek olmaya çalışıyorum.
Son yıllarda Türkiye’deki otizm algısında bir farklılaşma, bilinç düzeyinde bir artış söz konusu mu sizce?
Bu konuda birçok çalışma yapılıyor, biz de İzmir’de birçok çalışma yapıyoruz. Ben artık otizmin çok daha bilinir olduğunu ve daha olumlu bir algı olmasının sağlandığını düşünüyorum. Eskiden otizm denince akla hep korkulan, saldırgan, huysuz, bağıran, ağlayan çocuklar gelirdi. Şimdi biraz da olsa otizmin çeşitliliğini göstermeyi başardığımızı düşünüyorum. Kaynaştırmaya giden çok sayıda öğrenci var, üniversiteye gidenler, üniversiteyi bitirenler var. Bu örnekler çoğaldıkça hem ailelerin hem de genel olarak olayın dışında olan insanların otizme bakış açısının olumlu yönde değişeceğini düşünüyorum.
Bu alanda uzmanlaşmış olmak sizin hayatınızda ne gibi farklar yarattı?
Ben her zaman otizmli çocuklardan çok şey öğrendiğimi söylüyorum. Onların zorlayıcı olması, farklı özellikleri, sürprizli olmaları, beni hep şaşırtır. Bu çocuklar eğitimcileri de bir şey öğrenmek zorunda bırakır çünkü o çocuğa bir yol bulmanız gerekir. Bu da insanı çok geliştiren bir şeydir. Ailelerden de çok şey öğrenmişimdir. Karşılıklı öğrendiğimiz bir süreç olduğunu düşünüyorum ben hep.
Son olarak ailelere bir öneriniz var mı?
Tanı sürecinde farklı özellikleri olan bir çocuk düşüncesi belki onları ilk başta üzebilir, zorlayıcı gelebilir. Beklentilerinden farklı bir durumla karşılaşmış olmanın verdiği bir şok ve mutsuzluk gibi karmaşık duygular içinde olabilirler ama otizmli çocuklarla yaşamak bir yanıyla da güzel ve keyifli bir şey. Ben yapabildiklerine odaklanmalarını, güzel yanlarını görmelerini isterim. Mutlaka iyi bir çocuk psikiyatristleri ve mutlaka güvendikleri bir eğitimcileri olsun. Çünkü bu, çok yönlü bir şey. İşin tıbbi yanı, psikolojik yanı ve eğitimsel yanı var. Otizm, işbirliği halinde sistematik ve uzun soluklu bir çalışma gerektiriyor. Bu sağlandığında her zaman başarılı olunuyor. Başarıdan kasıt çocuğun kapasitesine göre değişse de mutlaka bir şeyler başarılıyor. Ailelerin buna inanmaları ve bunu önemsemeleri gerekiyor.