YETİŞKİNLİKTE DİKKAT EKSİKLİĞİ VE DÜRTÜSELLİK ÖN PLANDA

Psikiyatrist-Psikoterapist Doç. Dr. Özge Kılıç, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) çocuklukla sınırlı kalmadığını, çoğu vakada erişkinlikte farklı şekillerde devam ettiğini vurguluyor: “Hiperaktivite azalıyor ama dikkat eksikliği ve dürtüselliğin daha farklı görünümleri sürüyor. Erken tanı ve destek alanlar daha güçlü bir özgüvenle hayata hazırlanırken, tanının fark edilmediği bireyler ek psikiyatrik sorunlar yaşıyor, başarısızlık algısı ve özgüven sorunları öne çıkıyor. Oysa doğru destekle DEHB’li bireyler yaratıcılık, girişimcilik ve empati gibi güçlü yönleriyle topluma değer katabilir.”

Gençlerde ve yetişkinlerde DEHB’nin belirtileri çocukluk döneminden nasıl farklılaşıyor?

Araştırmalara göre hiperaktivite belirtileri 18 yaşına kadar giderek azalıyor ve pek çok kişide neredeyse tamamen ortadan kalkıyor. Çocuklarda sıkça rastladığımız sınıfta yerinde oturamama, sürekli hareket halinde olma, başkalarının işine karışma gibi aşırı hareketlilik erişkinlikte artık görülmüyor.

Bununla beraber, vakaların yaklaşık 1/3’ünde tablo DEHB tanısını karşılayacak şekilde devam ediyor. 1/3’ünde tanıyı karşılamasa da kişinin hayatını etkileyecek şekilde devam ediyor.

Yetişkinlik dönemindeki kayda değer farklar neler oluyor?

Önemli bir konu, gençlik ve erişkinlikte kişinin sorumluluklarının artmasıyla belirtilerin daha görünür hale gelmesidir. Çocuklukta daha çok akademik sorunlar ön plandayken, erişkinlikte buna iş hayatında başarısızlık, ilişkisel zorluklar, alkol madde kullanımı ve sağlık sorunları gibi yaşamın pek çok alanına yayılan sorunlar ekleniyor.

Dürtüsellik bir miktar azalsa da farklı görünümlerle devam ediyor. Bu, düşünmeden hareket etme ve konuşma, hızlı karar verme, söz sırasını bekleyememe, ilişkilere hızlı başlama ve hızlı ayrılma, sık iş değiştirmeyle kendini gösteriyor. Bu da ilişkilerde çatışmalara, ekip çalışmalarında güçlüklere yol açabiliyor.

Özetle, erişkinlikte hiperaktivite azalıyor, dikkat eksikliği sürüyor ve dürtüsellik ilişkilerde ve iş hayatında daha karmaşık sorunlar yaratmaya devam ediyor.

Dürtüsellik demişken… Biraz daha açar mısınız?

Gençlik döneminde dürtüselliğe örnekler; madde denemeleri, riskli cinsel davranışlar, uygun olmayan partner seçimleri, yenilik ve heyecan arayışı nedeniyle hızlıca fazla riskli durumlara atılma olabilir. Ne yazık ki, bunların sonucunda ek tıbbi ve psikiyatrik bozukluklar ve olumsuz yaşam olaylarıyla karşılaşabiliyoruz.

Bunlar arasında anksiyete, depresyon, alkol madde kullanım bozuklukları, kumar ve oyun bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılıklar, uyku bozuklukları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar, trafik kazaları, suça karışma, okulda disiplin sorunları, ilişki sorunları yer alabilir. Yani dürtüsellik, bireyi uzun vadeli pek çok olumsuz sonuca açık hale getiriyor.

Erişkinlikte, ek tıbbi ve psikiyatrik bozukluklar daha da derinleşebilir. Artmış kalp hastalıkları, obezite, cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi tıbbi hastalıklar, kişilik bozuklukları kumar oynama bozuklukları ve diğer davranışsal bağımlılıklar gibi ek psikiyatrik bozukluklarla birlikte görülmesi sıktır. Yeterince düşünülmeden, sonuçları hesaplanmadan girişilen işler ve alınan riskler, finansal sorunları getirebilir.

Peki, birçok yetişkin, çocukken fark edilmeyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısını ancak ilerleyen yaşlarda alıyor. Geç tanının bireyin hayatına etkisi neler oluyor? Ya da tanı aldıktan sonra kendini nasıl toparlıyor?

Bu sorunun günümüzde özellikle kadınlar açısından önemli bir karşılığı var. Çalışma grubumuzun yeni yayınladığı bir meta-analiz var. Son 25 yılda, yeni tanı sistemleriyle ve nitelikli dergilerde yayınlanmış araştırmaların bir potada analiz ettik. Çocukluk ve erişkinlikte kadınlarla erkekleri DEHB belirti şiddeti açısından karşılaştırdık.

Araştırmalarda DEHB tanısı iki yöntem kullanılarak koyuluyor. Birincisi, ayrıntılı klinik görüşme (deneyimli bir uzmanın sıklıkla yüz yüze tanısal değerlendirmesi), ikincisi ölçekler (anketler). Aslında DEHB tanısını geçerli ve güvenilir şekilde koyduran bir ölçek yoktur. Altın standart klinik görüşmedir. Ölçekler belirti şiddetini ortaya koyma, tarama ve takip için kullanılır. Araştırmalarda ise uygulama kolaylığı ve erişilebilirliği artırmak için ölçekler de kullanılmaktadır. Ölçekler çocuklukta ebeveyn veya öğretmenler tarafından, erişkinlikte ise kişinin kendisi tarafından doldurulurlar. Metaanaliz sonuçlarımızda tüm yaş grupları ve tüm tanı yöntemleri katıldığında erkeklerde hiperaktivite ve dürtüsellik kadınlara göre daha fazla, dikkat eksikliği açısından ise cinsiyetler arasında fark saptamadık. Sadece ölçeklerle tanının belirlendiği araştırmalar hiperaktivite ve dürtüsellik erkek çocuklarda kız çocuklardan fazla olduğunu gösterdi. Bu bir uzmana daha erken yönlendirilmelerine ve daha erken tanı almalarına neden olmakta. Ancak tanı için sadece klinik görüşmeler kullanıldığında hem erişkinler hem çocuklar arasında DEHB belirti şiddeti arasında fark olmadığını gördük.

Sonuçlar şunu işaret ediyor. Kadınlarda DEHB tanısı daha geç ve daha az farkediliyor. Sıklıkla erişkinlikte, tedavisiz dönem arttıkça, uzun süreli özgüven sorunları, düşük özdeğer, depresyon ve kaygı bozuklukları gelişmesiyle, DEHB olabilir miyim şüphesiyle kendileri başvurduğunda ya da çocuklarının psikiyatristi tarafından yönlendirildiklerinde tanı alıyorlar.

Bu ne anlama geliyor?

Literatürde yayınlaşmış DEHB araştırmalarından gelen bilgiler büyük oranda erkek cinsiyetten geliyor ve kadınlar araştırmalarda daha az temsil edilmiş. Memnunuz ki, bu konuda bir farkındalık yavaş yavaş gelişiyor, benim çalıştığım grup dahil konuda araştırma yapan araştırmacılar artıyor.

Ne gibi ek psikiyatrik problemler ekleniyor?

Pek çok DEHB’li birey, ‘ben eksiğim’ ‘ben yetersizim” duygusuyla büyüyor. Kimlik gelişim süreciyle birleşince bu kimliğin bir parçası gibi algılanıyor. Özgüven sorunları ve düşük özdeğer hissi üzerine depresyon eklenebiliyor. Tahtaya kalkma, sınavlar, sözlüler, projeler vb. performans gerektiren durumlarda güçlüklerini gördükçe sosyal kaygı eklenebiliyor ve depresyon daha da ağırlaşabiliyor.

Bazı gençler aidiyet ihtiyacıyla farklı gruplar ve ortamlar içine girme eğilimde olabilir.  Zararlı olabilecek gruplarla, riskli, sonucu hesaplanmamış davranışlara daha çok yönelebilirler. Sigara, alkol, madde kullanımı, ekran bağımlılığı, bilgisayar oyunu bağımlılığı gelişebilir.

Kaynayan bir tencere düşünün, eğer buna uygun şekilde tuz atılmaz, yani bir müdahale yapılmazsa, köpürüp kaynayıp taşıyor. Bu ek sorunlar çekirdek sorunun görülmesini de engelleme riskine sahip.

Biraz daha başa dönersek… DEHB’li gençler, özellikle üniversite öğrencileri ödev yapma, sınavlara hazırlanma gibi akademik süreçlerde ne gibi güçlükler yaşıyorlar?

Liseden üniversiteye geçiş dönemi çok önemli. Lise, üniversiteye göre çok daha çerçevesi olan bir eğitim. Buraya kadar aile desteği ile gelen DEHB’li genç, hele de üniversitede aileden ayrılıp başka bir ortam ve şehre geçmişse kendisini sudan çıkmış balık gibi hissedebiliyor.

Üniversitedeki proje, makale yazımı, ekip çalışmaları, sık sınav ve quizler ise takibi gencin yapması beklenen etkinlikler. Lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle çok çalışmış bir psikiyatrist ve öğretim üyesi olarak; etkinliklerde planlama, zaman yönetimi, işbirliği, özdenetim yetileri dahil yönetici/yürütücü işlev bozukluklarının üniversitede DEHB’li gençler için uyum adaptasyon sorunlarını arttırdığını da gözlemledim.

Farkındalığı, yaşın onun lehine artışını (28 yaşına kadar yürütücü/yönetici işlevler gelişmeye devam eder) psikiyatrik tedavisini kullanır ise bu dönemi bir fırsata da dönüştürebilir.

Üniversiteye geçiş çok önemli o halde…

Evet. Üniversiteye kadar bir çalışma alışkanlığı ve çalışma stratejisi yoksa zihinsel karmaşa daha da artıyor. Sosyal alanlara ve hobilere de ilgi olabilir ki bu üniversite çağında yaşanması güzel bir şey. Ancak kişi dürtüsellikle çok sayıda alana kendini vermeye çalıştıkça, yapması gerekene dikkati tekrar çekmek giderek zorlaşır ve kısır bir döngüye dönüşebilir. Pek çok alanda yaklaşık 28 yaşına kadar ailenin kılavuzluğu ve desteği kıymetli ve gerekli.

Bu uyum sürecinde hangi güçlükler öne çıkıyor?

En önemlisi, verilen zaman içinde görevleri planlamak. Lise çağında çoğu genç özel derslerle, dershanelerle zaten başkaları tarafından planlanmış bir düzenin içinde. Ama üniversiteye gelince böyle bir şey olmuyor, kişinin kendisinin planlama yapması gerekiyor. Bu planlama olmayınca gördüğümüz şey genellikle ötelemek, ertelemek ve sınavlara çok yakın bir zamanda çalışmak oluyor. Böyle olunca da iki ayağın bir pabuca girmesi, kaygı, sabahlara kadar ders çalışmak, uykusuzluk ve sonrasında performans düşüşü ortaya çıkıyor.

Eğer çalışma alışkanlığı ya da bir stratejisi yoksa çok ciddi bir zihinsel karmaşa da yaşanıyor. DEHB’de önemli belirtilerden bir tanesi aşırı zihinsel gezinmedir.  Aşırı zihinsel gezinmeyle gençlerin pek çok alana ilgileri de olabiliyor ki, bu üniversite çağında da yaşanması gereken bir şey. Fakat bunlara kişi kendini vermeye çalıştıkça oradan tekrar dikkati alıp yapması gerekene odaklanması giderek zorlaşıyor ve bu bir kısır döngüye dönüşebiliyor.

Peki neler yapılabilir? Bir rutin geliştirmek önemli. Yemek yeme, uyanma, kalkma saatleri, rutin çalışma saatleri (örn: her gün aynı zamanda ve yerde belli bir süre), çalışma süresini gencin etkili çalışma kapasitesine göre planlamanın faydası olur.

Acaba çocukluk çağından beri tanılı olan ve desteklenen danışanlardan size yönlendirilenler oldu mu? Onlar ile hiç destek almamışlar arasında nasıl bir fark gözlemliyorsunuz?

Oldu, evet. Büyük bir fark var. Çocuk yaşadıklarını bir nedene bağlayabiliyor. Tedaviyle birlikte güçlüklerin azaldığını, aşama kaydettiğini görüyor. Düzenli ilaç kullanımına devam edilirse güçlükleri kimliğin bir parçası haline gelmiyor, genç kendini tümden ‘eksik’ yerine güçlükleri olan biri olarak tanımlayabiliyor. Özgüven ve özdeğer eksikliği çok daha az oluyor, gencin kendini değerlendirmesi daha olumlu oluyor. Tanı konulmuş ancak ailenin tedavi kararını almadığı durumlarda farkındalıkla, ailelerin daha destekleyici ve anlayışlı bir tutum sergilediği de olabiliyor. Çocuklukta ilaç tedavisi alanlarda erişkinlikte alkol-madde bağımlılığı, suçluluk, kazalar, yaralanmalar, depresyon, anksiyete çok daha az görülüyor.

Ülkemizde çocuk ve ergen psikiyatristi meslektaşlarım tarafından tedavi verilen kişiler erişkinlikte geldiğinde mutlu oluyorum. Kişinin daha önce etki gördüğü ilaçları bilmek tedavide elimizi güçlendiriyor. Daha erken ve etkili şekilde o kişinin hayatına özel, kişiselleştirilmiş bir tedavi planı yapabiliyoruz. DEHB çekirdek belirtileri ve yürütücü işlev sorunlarına daha iyi odaklanabiliyoruz.

Bu yürütücü işlev sorunlarını en basit haliyle nasıl ifade edebilirsiniz?

Planlama, organizasyon, zaman algısı, yönetimi, önceliklendirmede, akıl yürütme yüksek bilişsel işlevlerin ilgili duruma uygulanmasında sorunlar.

Başarısızlıklardan bahsettik. Biraz orayı açabilir misiniz? Bu başarısızlık çocuklukta ve yetişkinlikte nasıl etkiliyor?

Başarısızlık algısı, özgüveni, depresyonu, anksiyeteyi, özellikle de sosyal anksiyeteyi ve gencin kimlik gelişimini çok etkiliyor. Çocuklukla erişkinlik arasındaki dönem kimliğin oluştuğu dönem. Bu dönemde yaşanan güçlükler kimliğin bir parçası gibi görülüyor. Halbuki o gencin güçlü yanları da var. Ama bu yanları göremeyip tamamen ‘eksik’ gördüğü yanlarıyla özdeşleştiğinde, “başarısız bir durum” yaşamak yerine kendini “başarısız bir birey” olarak etiketleyebiliyor.

Bunun olmaması için en kritik nokta, DEHB tanılı gençlerin güçlü yönlerinin fark edilmesi ve bu yönlerden desteklenmesidir. Her DEHB’li bireyin ve aslında her gencin iyi, ya da yatkın olduğu bir alan vardır. İşte o “bilezik” dediğimiz beceriyi devam ettirmesi çok önemlidir.

Bu spor olabilir, sanat olabilir, satranç olabilir, el becerileri ya da matematik gibi özelleşmiş bir alan olabilir. Gencin “ben bunda iyiyim” diyebileceği bir alanın olması, başarısızlık algısını kırmanın en etkili yollarından biridir. Üstelik DEHB’li bireylere bu alanlarda sıkılsalar da devam etmeleri için kılavuzluk etmek gerekir. Çünkü ilgi kaymaları olabileceği için kolayca bırakabilirler.

Örneğin yüzmeyi düşünelim. Eğer çocuk suyu seviyorsa, haftada beş-altı kez yüzmek ona zor gelmiyorsa ve bunu isteyerek yapıyorsa, ara ara bırakmak istese bile anne-baba destekleyerek devam etmesini sağlamalı. Böylece çocuk diğer alanlarda zorluk yaşasa da “ben yüzücüyüm” diyebilir. Ya da “ben takı yapıyorum”, “ben piyano çalıyorum”, “ben strateji oyunlarında çok iyiyim” diyebilir. Bu kimlik, onu “tamamen başarısız” diye etiketlemesinin önüne geçer.

Tabii bu şu anlama gelmiyor: Çocuk hiç istemediği halde zorla bir şeye devam ettirilmeli değil. Ama yatkın olduğu alanları desteklemek, başarısızlık algısının gelişmesini engelleyen en önemli noktalardan biridir.

Peki, iş hayatına atıldıklarında karşılaştıkları en büyük problemler neler oluyor?

En önemli problemlerden biri zaman yönetimi ve bununla bağlantılı erteleme davranışları. İş hayatında da tıpkı üniversitede olduğu gibi kişiden belirli görevleri ve sorumlulukları yerine getirmesi, işi belirlenen zamanda yapması bekleniyor ancak nasıl yapılacağı yani planlama kendine düşüyor. Türkiye’de iş ortamında DEHB’ye yönelik makul düzenleme/uyarlama/destek şu ne yazık ki yok. Bu nedenle genç ‘yetişkin’ lerin iş dünyasını, ‘iç dünyası’ gibi görmemesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Sağlık sorunları, acil durumlar gibi gerekçeler elbette olabilir. Ancak ‘dış dünya’ güçlükleri sık sık anlama ya da hoş görme yoluna girmiyor. Dolayısıyla DEHB tanılı bireylerin yükümlülükleri yerine getirmek için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.

Bu çaba çoğu zaman yeterli görülmeyebilir. Yumurta kapıya dayandığında işlerin yetiştirilmesi, zaman yönetiminin kötü olduğu, iş bitiriciliğinin zayıf olduğu gibi bir algı yaratabilir. Halbuki DEHB tanılı bireyler ‘tembel’ değildir. Aksine sıklıkla işlerini oldukça iyi yapmak isterler, bunun için gereken çabayı harcarlar. Olan çok istemeye rağmen yapamama durumudur. Bu çok emek veren birinin yetersiz veya işinde başarısız olarak algılanmasına yol açabilir. Bu algıyla baş etmek de başka pek çok becerinin adının konması ve geliştirilmesini gerekiyor.

Erişkinlikte kişinin güçlü yönlerini, yatkın olduğu ve sevdiği işi yapması çok kıymetli. Bir yandan da hiçbir iş sadece ‘sevilen’ kısımlardan oluşmuyor. Yapılması ‘gereken’ kısımları da var. İşte gereklilikleri yerine getirebilmek için DEHB tanılı bireylerin strateji geliştirmesi ve bunu uygulamak için zaman yönetimi, önceliklendirme, sıralama ve planladığını harekete dökme gibi yürütücü/yönetici yetilerini geliştirmesi gerekli. Çoğu zaman olan DEHB’li bireylerin iyi plan yapması ama bunu hayata geçirmek için gerekli adımları atma zorluğu ve motivasyon azlığı oluyor. Sorunlar büyümeden, bu aralıkları kapatmak için erişkin DEHB’de yetkin bir psikiyatri uzmanına başvurulması ve yetilerin sorun çözümüne yönelik kullanılması çok önemli.

Bir uzmanla çalışmaya başladıktan sonra ilaç desteği almasına karar verildiğinde, bu ilaçların çalışma ve etki mekanizması nedir?

DEHB’de dikkat, motivasyon, odaklanma, planlama, organizasyon, duygu düzenlenmesi ve özdenetimden sorumlu beyin bölgelerinin etkinliği ve bu bölgelerdeki uyarıcı etkili kimyasal ileticiler dopamin ve noradrenalin in seviyeleri düşüktür. DEHB tedavisinde kullanılan ilaçlar bu bölgelerdeki düşük etkinliğin normal çalışma seviyesine getirilmesinde kullanılırlar. Eksik dopamin ve noradrenalinin miktarını da arttırarak beyin hücreleri arasındaki iletişimi güçlendirir, daha sağlıklı çalışmasını sağlarlar. Bunu beyin hücrelerinden dopamin ve noradrenalinin salınımını arttırarak ya da beyin hücresi içine geri alınmasını engelleyerek yaparlar. Böylece yönetici beyin daha iyi devreye girer, daha iyi odaklanır ve fren pedalına daha iyi basar diyebiliriz.

Tedavide kullanılan ilaçlara bağımlılık söz konusu mu?

Tam tersine… Çocuklukta tanı alıp ilaç kullanmaya başlayan bireylerin erişkinlikte alkol ve madde bağımlılığı geliştirmesi çok daha düşük. Bağımlılık tıpta şunu ifade eder: Bireyin maddeyi ilk kullandığı andaki etkiyi alabilmek için giderek dozu arttırması yani, tolerans ve o maddeyi almadığında rahatsız edici fiziksel ve zihinsel belirtiler yani yoksunluk. Kişi bu rahatsız edici belirtileri yaşamamak için tekrar tekrar madde kullanır ve buna belirgin sağlık, sosyal ve mesleki sorunlar olmasına rağmen devam eder. DEHB tedavisinde kullandığımız ilaçların hiçbirinde böyle bir tablo ya da döngü söz konusu değil.

DEHB tanılı birey ilacını düzenli kullanır, belli bir süre sonra etkilerini ve hayatındaki olumlu değişiklikleri görmeye başlar. Çoğunlukla aynı dozda uzun süre devam ederiz, tolerans geİlaç bırakıldığında yoksunluk belirtileri görülmez. Uyarıcı ilaç grubunda kendi zihin çalışma etkinliğine döner; uyarıcı olmayan ilaç grubunda düzenli kullanım sonrası bırakılsa da eski çalışma etkinliğinden daha iyi etkinlikte kalabilir.

Özetle, bu ilaçlar bağımlılık yapmadığı gibi tam tersine hem alkol madde hem davranışsal bağımlılıkları önleme etkisine sahiptir.

DEHB sadece zorluklardan ibaret değil. DEHB’li genç ve yetişkinlerin öne çıkan güçlü yanları neler olabilir?

DEHB tanılı bireyler dikkatleri dağınık olduğu için birbirinden farklı öğeleri eş zamanlı fark edebilir. Bunları birleştirip yeni bir şey ortaya çıkarabilir. Bu yaratıcılık olarak karşımıza çıkıyor. Risk alma davranışları daha fazla olduğu için girişimcilik ve yenilikçilik becerileri öne çıkabilir. Duyguları tanıma ve karşısındakine duygusal olarak eşlik edebilme kapasiteleri yüksek olabiliyor. Bu nedenle empati kurma ve birebir ilişkilerde duygudaşlık geliştirme konusunda iyi olabilirler.

Bir başka güçlü yanları aynı anda birden fazla işi yapabilme becerileridir. Bu her zaman avantaj olmayabilir ama gerektiğinde bu kapasite onların elini güçlendirir. Ayrıca enerjik bireylerdir hem fiziksel hem zihinsel enerji gerektiren işlerde, başkalarını çok yoran alanlar onlar için uyarıcı ve motive edici olabilir.

DEHB’li bireylerin güçlü yanları nasıl yakalanabilir?

Ergenler, üniversite öncesi dönem ve genç yetişkinlerde güçlü yanları fark etmek aslında zor değil. Yine görev aileler ve öğretmenlere düşüyor. Dikkat ederlerse o kişinin yatkın olduğu alanları görebilirler. Şu soruyu sorsunlar:  “Bu genç neyi herkese göre daha kolay yapıyor? Neyi kimse hiç izlemese ve olumlu geribildirim vermese de severek yapıyor? Neyi yapmaktan hiç sıkılmıyor?”. Bir de çoğu akranına göre o işi daha kısa sürede ve daha iyi yapıyorsa bunlar güçlü yanları olabilir.

Çoğu gençler yatkınlıklarını ya da güçlü yanlarını farketmeyebilir, bırakıp peşinden gitmeyebilir. Çevrelerindekiler gençlerin olumsuz yönleri üzerinde daha çok durabiliyor. Benim ‘olumluyu yakalamak, iyiyi yakalamak’ dediğim bir şey var. Örneğin aile ve öğretmenler onları ufak da olsa olumluyu ve iyiyi yakalayacak şekilde gözlemesini öneriyorum. “Ödevini yaparken okunaklı yazmışsın”. “Otobüse zamanında bindin, dersine zamanında girdin” gibi.

Olumluları yakalamaya devam etme yanında, güçlü yönlerin bir veya iki tanesine odaklanma ve onu sürdürme konusunda ebeveynler, aile ve öğretmenlerin kılavuzluğu da çok gerekli ve değerli.

Güçlü yönleriyle ön planda olmak topluma katkı sağlayacakları roller açısından da ayrıca önemli.

Toplumda DEHB’li bireylere yönelik farkındalık için ne gibi görevler düşüyor?

Öncelikle kurumlara çok önemli görevler düşüyor. Okullarımızda DEHB tanılı öğrencileri fark edebilecek rehber öğretmenlerin, sınıf ve branş öğretmenlerinin olması yetiştirilmesi gerekiyor. Burada biz uzmanlara da onlara farkındalık kazandırma yönünde, eğitme yönünde görev düşüyor. Okulların özel öğrencilere kurumsal bir farkındalık ve tutum geliştirmesi, desteke vermeye hazır olması ve bunu ortaya koyması önemli. Bu öğrencilerin geliştirilmesi gereken yönleri yanında iyi olduğu yönleri de farkedebilmeye dayalı bir anlayışa ihtiyaç var.

Toplumunda değişim için eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları, doktorların, psikiyatri ve çocuk ergen psikiyatrisi doktorlarının DEHB tanılı bireyleri yönelik damgalama ve etiketlemenin azaltılması için bir tutum ve dil ortaya koyması önemli diye düşünüyorum.