Özel Öğrenme Güçlüğü Gerçekte Nedir? Ne Değildir?
İstanbul Aydın Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim Öğretmenliği Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Murat Balcı özel öğrenme güçlüğüne dair doğru bilinen yanlışları ve çözüm yollarını ÖÇED Dergisi için kaleme aldı.
Özel Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) son derece güncel ve popüler bir kavram olmasına karşın diğer özel eğitim alanları ile karşılaştırıldığında yeni bir kavram olduğu görülüyor. DSM’deki ilk tanımlamasının 1975 yılında yapıldığını ve bu tarihten itibaren resmi olarak literatürde yer aldığını söylersek ÖÖG’nin ne kadar yeni bir kavram olduğu daha iyi anlaşılacaktır. ÖÖG’nin Türkiye’deki tanılanması ise 2012 yılında gerçekleşmiştir. Bu tanımlamalara göre ÖÖG; bireyin zekâ düzeyi ve yaşı ile uyumlu olmayan, akademik becerilerde (okuma, yazma, dinleme, anlama, temel matematik becerileri, problem çözme, iletişim kurma, sözel ifade yeteneği) belirgin bir gerilikle karakterize edilen nörogelişimsel bir bozukluktur. Okuma (disleksi), yazma (disgrafi) veya matematik (diskalkuli) gibi öğrenme alanlarından sadece birinde görülebildiği gibi birkaçında da görülebilmektedir. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) Yayınladığı Ruhsal Bozukluklar Tanı ve Sınıflandırma El Kitabı’nın Beşinci Baskısı (DSM-5) öğrenme gücüğünü, bireyin akademik performansını olumsuz etkileyen kalıcı ve önemli bir yetersizlik olarak tanımlar.
Tarihsel Gelişim Süreci
Özel öğrenme güçlüğü alanında yapılan ilk çalışmaların 1800’lü yıllara dayandığı görülmektedir. Bu dönemde aynı zamanda Napolyon Bonapart’ın askeri hekimi olan Franz Joseph Gall (1802), savaşa katılan ve cephe savaşlarında beynin doğrudan aldığı bir hasar sonucunda bazı askerlerin akademik beceri olarak adlandırılan okuma, yazma, konuşma, dinleme ve matematik gibi temel becerilerinde ciddi gerilmeler olduğunu tespit eder. Buradan hareketle yaptığı çalışmaların sonucunda insan beynini 27 bölgeye ayırır ve her bir bölgenin bir yetiden sorumlu olduğunu ve beynin bu bölgelerine alınan fiziksel bir darbe ya da hasarın o yetinin yitimine sebep olacağını belirtir. Ardından bu alanda yaptığı çalışmalarını 1826 yılında yayınladığı kitapta bir araya getirir. 1854 yılında ise Alman Psikiyatr Heinrich Hoffman, “Haylaz Phil” (Struwwelpeter) adlı eserinde zihinsel bir geriliği olmamasına karşın sürekli hareket halinde olan, yerinde duramayan ve öğrenme güçlüğü yaşayan bir çocuktan bahsettiği eserini yayınlar ve hiperaktivite terimini alana kazandırır. Hoffman’ın çalışmaları öğrenme güçlüğünün duygusal ve davranışsal boyutlarının da dikkate alınmasını sağlamıştır. 1877 yılında Adolf Kussmaul, bir metni okurken bazı kelimeleri atlayarak okuyan bir grup hastasından bahseder. İşin ilginç yanı bu hastalarda işitme, görme ya da zihinsel bir gerilik olmamasına karşın bu kişiler bazı kelimeleri görememektedir. Kussmaul bu durumu “kelime körlüğü” (dyslexia) olarak tanımlar ve öğrenme güçlüğünün nörolojik bir sorun olarak ele alınmasını sağlar. 1887 yılında Rudolf Berlin bazı hastalarında harf bazlı okuma sorunları yaşadıklarını tespit eder. Bu hastaları bazı harfleri karıştırmakta ya da ters yazmaktadır. Rudolf Berlin okuma güçlükleri yaşayan bu bireyler için ilk kez “Disleksi” kelimesini kullanır. Berlin’in bu çalışmaları özel öğrenme güçlüğünün sistematik bir şekilde incelenmesine öncülük edilmesini sağlamıştır.
1905 yılında W. E. Bruner çocukluk çağı öğrenme güçlüğü üzerine çalışmalar yapmış ve ardandan bu çalışmalarını “çocuklardaki okuma zorlukları” adı ile raporlaştırarak ABD kamuoyuna sunmuştur. Bruner’in bu çalışması erken dönem öğrenme güçlüğü alanında yapılan ilk çalışma olması açısından önem arz etmektedir. Samuel T. Orton, 1925’de yaptığı araştırmalarının bulgularına dayanarak okuma güçlüğünün nedenlerin sadece beyin hasarları ile sınırlandırılamayacağını, bu alana daha geniş bir perspektiften bakılması gerektiğini, öğrenme güçlüğünün pek çok çok farklı boyutu olabileceğine dikkat çekmiştir. İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’daki kutuplaşmanın yaratığı belirsizlik ortamında, öğrenme güçlüğü alanında çalışan pek çok araştırmacı ABD’ye göç etmiş ve çalışmalarını orada sürdürmüştür. ABD’ye göç eden Kurt Goldstein, Alfred Strauss, Laura Lehtinen, Newell Kephart öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklara dönük yaptıkları çalışmalar sonucunda öğrenme ortamında yer alan dikkat dağıtıcı unsuların ortadan kaldırılması ile öğrenme sürecinin olumlu yönde geliştiği bulgusuna ulaşmıştır.
Bu dönemdeki en dikkat çekici çalışma ve bir anlamda öğrenme güçlüğünün akademik anlamdaki çıkışı 1962 yılında Samuel Kirk ile olmuştur. Samuel Kirk öğrenme güçlüğünü belirlemeye yönelik olarak “İllinois Psikobilimsel Yetenekler Testi”ni geliştirmiştir. Samuel Kirk aynı zamanda “özel öğrenme güçlüğü” (specific learning disability) terimini kullanan ilk bilim insanı olmuştur. Kirk’ün özel öğrenme güçlüğü alanında yaptığı çalışmalar, öğrenme güçlükleri için bireyselleştirilmiş eğitim programlarının geliştirilmesine zemin hazırlamıştır. Kirk’ün çalışma ve çabaları 1968 yılında “özgül öğrenme güçlüğü” teriminin ABD Engellilerin Eğitimi Bürosu tarafından resmen kabul edilmesini sağlamıştır. Bunun sonucunda 1969 yılında ABD Senatosu “özel öğrenme güçlüğü olan çocuklar” yasasını kabul etmiştir. 1975 yılına gelindiğinde ABD “tüm engelli çocukların eğitimi yasasını” kabul ederek öğrenme güçlüğünü doğrudan hizmetlerin finansmanına uygun kategoriye alarak resmi bir statü kazandırmıştır.
Türkiye’de ise özel eğitim alanındaki en önemli gelişme 1962 yılında çıkarılan “özel eğitime muhtaç çocuklar” yasası olmuştur. Bu yasanın ardından 1968 yılında “özel eğitime muhtaç çocuklar yönetmeliği” yayınlanmış ve özel eğitim kapsamında değerlendirilen bireylerin sınıflandırılması yapılmıştır. Ancak ne 1962 çıkarılan yasada ne de 1968 yılında çıkarılan yönetmelikte özel öğrenme güçlüğü bir kategori olarak yer almamıştır. Özel öğrenme güçlüğü ilk kez 1975 yılında çıkarılan “özel eğitime muhtaç çocuklar hakkındaki yönetmelikte” yer almıştır. 2000 yılında “MEB Özel Eğitim Hizmetler Yönetmeliğinde” ile Türkiye’de özel öğrenme güçlüğü kavramı kullanılmaya başlanmıştır.
Özel Öğrenme Güçlüğü
Alan yazınına baktığımızda öğrenme güçlüğü ile ilgili pek çok farklı tanımlamanın yapıldığı görülüyor. Bunun temel nedeni her bilim dallının kendi çalışma alanına ve prensiplerine göre öğrenme güçlüğünü tanımlamalarından ileri gelmektedir. Sıklıkla öğrenme güçlüğü yerine disleksi kelimesi kullanılmakta ve ağırlıklı olarak okuma güçlülükleri olarak bilinmektedir. Oysaki disleksi, diskalkuli, dispraksi, dislali ve disgrafi gibi öğrenme güçlüğünün bir alt grubudur.
Özel öğrenme güçlüğü; zekası normal ya da normalin üzerinde olan ancak akranlarına göre okuma, yazma, anlama, dinleme, iletişim beceri ve matematik alanında görülen öğrenme güçlüğüdür. Kirk’e göre özel öğrenme güçlüğü; nörolojik temelli öğrenmeyi ve sosyal süreçleri olumsuz etkileyen, sadace dönemsel olmayıp bireyin yaşamının ileriki dönemlerini de etkileyecek olan bir yetersizliktir. Lerner’e göre ise özel öğrenme güçlüğü; okuma, yazma, matematik gibi alanların yanı sıra sosyal ve iletişimsel beceriler gibi alanlarda da gözlemlenen belirgin performans düşüklüğüdür. Bu güçlükler, çevresel faktörlerden çok, bireyin bilişsel işleyişindeki farklılıklardan kaynaklandığını ileri sürer. Buna karşılık Hammill özel öğrenme güçlüğünü; bireyin öğrenme sürecini etkileyen içsel bir durum olarak tanımlar ve bu durumun genellikle dikkat, algı, hafıza ve problem çözme gibi bilişsel işlevlerde görülen bozukluklardan kaynaklandığını belirtir. Smith ve Strick buna katılmakla birlikte, özel öğrenme güçlüğünün çoğunlukla nörolojik kökenli olduğunu ve bu durumun bireyin akademik başarısını olumsuz etkilediğini ifade eder. Smith ve Strick göre özel öğrenme güçlüğü; nörolojik sürecin, öğrenme ve bilgi işleme süreçleri üzerinde etkili olan bir bozukluk olarak tanımlar. Gargiulo’ya göre özel öğrenme güçlüğü; bireyin zekasının ortalama ya da ortalamanın üzerinde olmasına rağmen, okuma, yazma ve matematik gibi akademik becerilerde yaşıtlarına göre anlamlı bir gerilik göstermesi durumu olduğunu ifade eder.
Yukarıda da görüldüğü gibi her bilim insanı kendi çalışma prensiplerine göre özel öğrenme güçlüğünü tanımlama yoluna gitmiştir. Bu sebeple özel öğrenme güçlüğü alanındaki çalışmaları ile referans teşkil eden uluslararası ve ulusal kurumların tanımlamalarını esas almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Amerikan Psikoloji Derneği (APA), özel öğrenme güçlüğünü bireyin öğrenme süreçlerini etkileyen nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlar. APA’ya göre, bu durum bireyin okuma, yazma ve matematik gibi akademik becerilerde yaşıtlarına kıyasla belirgin zorluklar yaşamasına neden olur. Bu zorluklar, bireyin günlük yaşamını ve akademik başarısını önemli ölçüde etkiler. DSM-5’e göre özel öğrenme güçlüğü; okuma, yazma ve matematik gibi becerilerde bireyin yaşı, eğitimi ve zekasına göre beklenen düzeyde performans gösterememesi ve bu alanda görülen sorunların en az 6 ay boyunca devam etmesi, bu zorlukların bireyin eğitim başarısını ve sosyal yaşamını olumsuz etkilemesidir.
Disleksi (Okuma Güçlüğü): Bireyin okuma becerisinde zorluk yaşadığı nörolojik temelli bir öğrenme bozukluğudur. Bu durum, kelimeleri doğru ve akıcı bir şekilde okuma, harfleri ayırt etme ve yazılı dili anlama süreçlerini etkiler.
Disgrafi (Yazma Güçlüğü): Bireyin yazı yazma becerisinde yaşadığı zorluklarla karakterize edilir. Yazı yazma sırasında harflerin şekillerini oluşturma, doğru yazım kurallarını kullanma ve fikirleri organize etmede güçlük yaşanır.
Diskalkuli (Matematik Güçlüğü): Bireyin sayılar ve matematiksel işlemlerle ilgili becerilerinde zorluk yaşamasıdır. Matematiksel kavramları anlama, hesaplama yapma ve problem çözme gibi süreçleri etkiler.
Dispraksi (Motor Koordinasyon Güçlüğü): Bireyin motor becerilerinde zorluk yaşadığı bir nörolojik durumdur. İnce motor beceriler (yazı yazma, düğme ilikleme) ve kaba motor beceriler (koşma, denge) bu durumdan etkilenir.
Dislali (Konuşma Güçlüğü): Bireyin konuşma sırasında belirli sesleri çıkarma veya doğru telaffuz etme konusunda yaşadığı güçlüklerle karakterizedir. Seslerin yanlış veya eksik üretilmesi yaygındır.
Özel Öğrenme Güçlüğü Olan Çocuklar İçin Ailelere Etkinlik Önerileri
Bu etkinlikler gerçekleştirilirken aileler çocuklarının bireysel farklılıklarını dikkate almalı, çocuklarının güçlü yönlerine odaklanmalı, ne yapamadığından çok ne yapabildiği üzerinden hareket etmeli. Çocuk sadace başarılı oldukça değil her çabası ve çalışması takdir edilmeli ve olumlu yönde pekiştirilmelidir. Bu etkinlikler ile amaç çocuğun özgüvenini, öz yeterlilik duygusunu ve öz saygınlığı geliştirmek olmalı. Bu sayede aile ile çocuk arasında bir güven köprüsü inşa edilecek ve aile bağları güçlendirilecektir. Unutulmaması gereken etkinliklerin sadace anne veya baba ile değil tüm ailenin katılımı ile yapılması gerektiğidir.
Hikaye Tamamlama Oyunu
(Disleksi için)
Amaç: Bu etkinlikte amaç çocuğun okuma, dil, ses ve telefuz becerilerini geliştirmektir.
Nasıl Yapılır: Hikayeyi başlatın ve sonrasında çocuğunuzdan hikayeyi devam ettirmesini isteyin. Kısa cümleler kurarak, sesleri birlikte çıkararak ve birlikte heceleyerek okuma becerisini destekleyin. Aynı zamanda da hikayeye uygun resimler, şekiller çizmeleri, boyamalarını isteyerek görsel öğrenmeyi de etkinliğe dahil edin.
Harf ve Kelime Avı
(Disgrafi için)
Amaç: Bu etkinlikte amaç çocuğun yazma, ince ve kaba motor becerilerini, el göz koordinasyonunu geliştirmek.
Nasıl Yapılır: Çoğun yaşına ve gelişimine uygun bir dergi, kitap ya da gazeteden belirli harfleri, kelimeleri ya da kelime gruplarını kelimeleri bulmalarını isteyin. Buldukları kelimeleri işaretlemelerini ve sonrasında da bir kağıda yazmalarını isteyin. Yazı yazarken renkli kalemler, etiketler kullanarak çocuğun ilgisini ve motivasyonu artırın.
Günlük Alışveriş Oyunu
(Diskalkuli için)
Amaç: Bu etkinlikte amaç çocuğun matematik becerilerini günlük yaşamda uygulamalı olarak geliştirmek.
Nasıl Yapılır: Çocuğunuzla onun sevdiği yiyeceklere yönelik olarak bir alışveriş listesi hazırlayın. Sonrasında çocuğunuzdan bu ürünlere ilişkin fiyat tahminleri yapmasını isteyin. Fiyat tahminlerini görsellerle desteklenmiş listeye yazmasını sağlayın. Ardından da satın almak istediği ürünlerin fiyatlarını toplamasını ya da verilen paradan para üstünü hesaplamasını sağlayın. Bu etkinlik matematik becerilerinin yanı sıra aynı zamanda da çocuğun pratik yaşam becerilerini destekleyecektir.
Hareketli Görevler Oyunu
(Dispraksi için)
Amaç: Bu etkinlikte amaç çocuğun motor koordinasyonunu, el göz koordinasyonunu ve beden farkındalığını geliştirmek.
Nasıl Yapılır: Evde, bahçede ya da uygun bir alanda (park, okul bahçesi vb. gibi) çocuğunuzun gelişim düzeyine ve yeteneklerine uygun bir engel parkuru oluşturun (yastıklar, ipler, plastik şişeler, taşlar, toplar, kutular vb. gibi kullanarak). Sonrasında çocuğunuzdan sizin belirlediğiniz sırayla parkuru en az hata ile tamamlamasını isteyin. Parkuru mümkün olduğunca renkli bir şekilde hazırlayarak çocuğunuzun ilgi, motivasyon ve dikkat süresini artırın.
Sesli Hikaye Anlatımı ve Taklit
(Dislali için)
Amaç: Bu etkinlikte amaç çocuğun konuşma, heceleme ve telaffuz becerilerini geliştirmek.
Nasıl Yapılır: Çocuğunuza bir hikaye okuyun ve ardından çocuğunuzdan hikayeyi kendi kelime ve cümleleri ile tekrar anlatmasını isteyin. Özellikle söylemekte zorlandığı kelimeleri doğru telaffuz etmesi için onu cesaretlendirin. Hikayeye uygun sesler (gök gürültüsü, araba, köpek avlaması vb. gibi) çıkarmalarını isteyin.
Öğrenme Güçlüğü ile İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler zeki değildir.
Doğru: Öğrenme güçlüğü, zekayla ilgili bir durum değildir. Bu bireyler genellikle normal veya normalin üzerinde zekaya sahiptir. Sorun, bilgiyi işleme ve öğrenme yöntemlerinde farklılıklardan kaynaklanır.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü tembellikten kaynaklanır.
Doğru: Öğrenme güçlüğü, nörolojik temelli bir durumdur ve bireylerin çabalarıyla doğrudan bağlantılı değildir. Bu bireyler genellikle diğerlerinden daha çok çalışır.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler asla başarılı olamaz.
Doğru: Doğru destek ve stratejilerle öğrenme güçlüğü olan bireyler son derece başarılı olabilir. Albert Einstein ve Thomas Edison gibi birçok ünlü kişi öğrenme güçlükleriyle yaşamıştır.
Yanlış: Tüm öğrenme güçlükleri aynıdır.
Doğru: Öğrenme güçlükleri (disleksi, disgrafi, diskalkuli, dispraksi, dislali) farklı şekillerde kendini gösterir ve her bireyde farklıdır.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü zamanla kendiliğinden geçer.
Doğru: Öğrenme güçlüğü ömür boyu sürebilir. Ancak erken tanı ve doğru müdahalelerle bireyler öğrenme becerilerini geliştirebilir.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler sosyal becerilerde de yetersizdir.
Doğru: Öğrenme güçlüğü akademik becerilerle ilgilidir. Sosyal becerilerde zorluk, sadece bireysel durumlara veya çevresel faktörlere bağlı olabilir.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü yalnızca çocukları etkiler.
Doğru: Öğrenme güçlüğü bir ömür boyu sürebilir. Çocuklukta tanı konulsa da etkileri yetişkinlikte de devam edebilir.
Yanlış: Daha fazla pratik yapmak öğrenme güçlüğünü ortadan kaldırır.
Doğru: Öğrenme güçlüğü, yalnızca tekrar veya pratikle çözülemez. Özel eğitim ve bireyselleştirilmiş stratejiler gereklidir.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler yavaş öğrenir.
Doğru: Öğrenme hızları farklı olabilir, ancak uygun yöntemlerle desteklendiklerinde öğrenme kapasiteleri yüksektir.
Yanlış: Özel öğrenme güçlüğü bir hastalıktır.
Doğru: Özel öğrenme güçlüğü bir hastalık değil, bir öğrenme farklılığıdır. Tedavi edilmez, ancak yönetilebilir.
Yanlış: Teknoloji öğrenme güçlüğü olan bireylere yardımcı olmaz.
Doğru: Teknoloji, öğrenme güçlüğü olan bireyler için etkili bir araçtır. Örneğin, metin okuma uygulamaları disleksiye sahip bireyler için çok faydalıdır.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler duygusal olarak dengesizdir.
Doğru: Öğrenme güçlüğü, doğrudan duygusal dengeyle ilgili değildir. Ancak başarısızlık hissi ve çevreden gelen yanlış tutumlar duygusal sorunlara yol açabilir.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü sadece okuma ve yazmayı etkiler.
Doğru: Öğrenme güçlüğü, okuma ve yazmanın yanı sıra matematik, motor beceriler ve sosyal etkileşim gibi birçok alanı etkileyebilir.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler aynı eğitim yöntemleriyle öğrenebilir.
Doğru: Her bireyin ihtiyaçları farklıdır. Öğrenme güçlüğü olan bireyler için bireyselleştirilmiş eğitim planları gereklidir.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü olan bireyler her zaman özel eğitim sınıflarına ihtiyaç duyar.
Doğru: Özel eğitim sınıfları bazı bireyler için faydalı olabilir, ancak birçok birey genel eğitim ortamında uygun desteklerle başarılı olabilir.
Yanlış: Aşılar ve ilaçlar öğrenme güçlüğüne neden olur.
Doğru: Aşı ve ilaçların öğrenme güçlüğüne neden olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel çalışma ya da bulgu bulunmamaktadır.
Yanlış: Öğrenme güçlüğü zaman içinde düzelen bir yetersizliktir.
Doğru: Öğrenme güçlüğü yaşam boyu devam eder, eğitsel çalışmalarla etkileri azaltılabilir, ancak tamamen ortadan kaldırılması gibi bir surum söz konusu değildir.