OTİZMLİ BİREYLERE YÖNELİK AYRIMCILIK
Geçtiğimiz aylarda ailelerimizin sonuçlarını çok iyi bilip yaşadığı “Otizmli Bireylere Yönelik Ayrımcılığa Dair” bir ön araştırma yapıp bunun kapsamını gözler önüne sermeye çalıştık. Ailelerimiz aslında bu araştırmanın sonucunu çok iyi biliyorlar, küçük bir istisna dışında birçok aile bu durumu yaşamış, yaşıyor ya da yaşayacağı ya da tekrar edeceği yarını bekliyor ne yazık ki…
ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan yazdı.
Acı ama gerçek bir tablo, kitle genişledikçe daha nice olayın ekleneceği, benzer vakaların, olumsuz örneklerin ne kadar çoğalacağının göstergesi olan bir araştırma bu. Çıkan sonuçları gündelik yaşam içerisinde bir sohbette tipik gelişim gösteren çocuğu olan bir aileye bahsettiğimizde ise bu devirde bu sonuçların çıkacağına ihtimal vermekte zorlanıyor, belki de bizim ajitasyon yaptığımıza dair bir bakış açısıyla dinliyor. Tipik gelişen çocuklar da zaman zaman ayrımcılığa uğruyor elbette ama sayı ve sürekliğin boyutunu bu araştırma gözler önüne serdi. En acı tarafı da bu. Özel gereksinimli bireylerimiz büyük oranda ve sürekli ayrımcılığa uğruyorlar.
Güzel ülkemin herhangi bir coğrafyasında otizmli bireyler ve aileleri kendilerine tanınan hakları kullanamıyorlar. Kullansalar da sorun yaşıyorlar. Sınıflarda istenmediklerine dair sözlere, hareketlere ve bakışlara maruz kalıyorlar. En temel haklarından biri olan barınma haklarını kullanırken bile tepkilerle karşılaşıyorlar. Bir düşünün en temel haklarımız olan barınma, eğitim ve sağlık alanında sürekli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Sürekli sorunlarla sınanan insanlar sizce kendilerine verilen hakları kullanmaya cesaret edebilirler mi? Bugün ülkemizde ailelerin “raporlama sürecinden” kaçmalarının temel nedenlerinden biri de bu dışlanma korkusu olabilir mi? Nice bireyin kendilerine sunulan pozitif hakları kullanamayarak akranlarından ne kadar geride kaldığını, bağımsız yaşam becerilerine ne kadar geç ulaştığını ya da dört duvara mahkûm olduğunu düşündünüz mü?
Davranış çalışmalarının markette, sokakta, toplu taşıma araçlarında, alışveriş merkezlerinde toplumun bakış açısı yüzünden genellenemediğini biliyor muydunuz? Davranış problemlerinin bu sebeple çok uzun zamana yayıldığını?
Bu tarz ortamlarda yaşanan olaylarda genellikle otizm tanılı bireylerin ebeveynlerinin anneliği/babalığı yargılanıyor ya da sorgulanıyor. Çocuklarımıza bakışlarla pekiştireç veriliyor. Annelik ya da babalık, özellikle özel gereksinime sahip bir çocuğa sahip ailelerin ebeveynliği tartışmaya açık bir konu değil. Üstelik konu hakkında bilgi sahibi olmadan, anlamadan, dinlemeden ve yaşamadan…
Yukarıda bahsettiğim olaylar birçok ailemizin başına geldi ve ne yazık ki gelmeye de devam edecek. Ezici, kızgın, acıma duygusu barındıran bakış, söz ve davranışlar otizmli bireylerin ya da diğer özel gereksinimli çocuğa sahip ailelerin kaderleri olmamalı.
Yıllardır vurguladığımız “Siz yoksanız biz bir eksiğiz”, “Farkında mısın?” gibi toplumu içine alan sloganların dikkat çekmek istediği nokta, özel gereksinimli bireylerin hayata kazandırılmalarında ve eğitimlerini, gelişimlerini tamamlamalarında toplumsal farkındalığın ve desteğin önemine dikkat çekmekti.
Belki yaptığımız bu araştırma bundan yaklaşık beş yıl önce yapılmış olsa ve bugün tekrarını sizlere sunuyor olsaydık toplumsal olarak kat ettiğimiz yolu görüyor olacaktık.
Önce Hakkımıza Biz İnanacağız
Bu araştırmanın sonuçları benim dışarıdan baktığım veriler değil. Yüzdeyi etkileyen küçük bir oran olarak, benim hayatımı büyük çaplı etkileyen çok şey yaşadım.
Yıllar önce Almanya’dan bir sosyal pedagog gelmişti. “Türkiye’de engellilik oranı herhalde çok az. Otobüste, metrobüste hiç engelli birey görmedim. Bizim orada her durakta farklı gelişen bir bireye rastlanır. Hiç yoktu burada” dedi. Evet, yok ama niye yok diye düşünmek lazım. İnsanlar burada toplumda sıkıntı yaşamamak için hep saklanıyorlar ve geri planda kalıyorlar.
Mesela Garen çocukken AVM’lerin top havuzlarına girmeyi çok severdi. Çok da sevimli bir çocuktu ama insanlar bir süre sonra ona garip garip bakmaya ve bana da “Çocuğunuzun nesi var?” diye sormaya başlarlardı. Ben de kendimi yaralamamak adına oralarda çok vakit geçirmek istemezdim. Halbuki şu anda geriye dönüp baktığımda böyle davranmamın hata olduğunu görüyorum. Orada toplumun içinde var olabilmek gerekiyordu.
Benim bu yaşadığımın yanı sıra oturdukları apartmanın kapısına dayanılan, “Madem böyle bir çocuğunuz var, köye gidin. Dağ başında yaşayın” sözlerini işiten kader arkadaşım ve dostlarım oldu ne yazık ki.
En basit haklarımızdan birine gelirsek, sıra önceliği hakkımız… Kaçımız bunu kullanabiliyoruz? Kaç özel gereksinimli çocuk anne-babası bu konuda bilgi sahibi?
Çocukları ile sırada beklemekte zorlanan anne-babaların mutlaka bu haklarını kullanmalarını tavsiye ediyorum. Genelde sıradaki diğer insanlar bu hakkın kullanılmasına itiraz ediyor çünkü böyle bir hakkın olduğunu bile bilmiyorlar. Ancak çevremizde temas ettiğimiz insanlara bunu öğretebilirsek böylece onlar da yavaş yavaş bazı şeylere alışacaklar, özel gereksinimli bireyler konusunda fikir sahibi olacaklardır. Bazı konularda öncü olmak, bizden sonra geleceklere yol açmamız için çok önemli.
Velilerin en çok çekindiği ve ikilemde kaldığı konulardan biri de, haklarını ararken okul yönetimi ile zıtlaşmak. Ama okul yönetiminin hakları kullandırmaması zaten zıtlaşmayı kendiliğinden başlatıyor.
Orada şunun kararını vermemiz lazım, biz bu okula kayıt olmak ve orada kalmak için çabalayacak mıyız? Yoksa çabalamayı bırakıp başka bir okula mı geçeceğiz? Başka bir okula geçecek olsak bile okulla yaşadığımız konudaki sorunu bir dilekçe ile bildirmeliyiz ki bizim çocuğumuzdan sonra gelecek öğrencilere iz bırakalım. Eğer kalacaksak yine zorlamalıyız. Çünkü çocuğumuzun hakkı söz konusu. Çocuğumuzun hakkı mı daha önemli yoksa öğretmen ile iyi geçinmek mi önemli?
Öğretmen bireysel eğitim planını oluşturmuyorsa, destek eğitim sınıfı açmıyorsa çocuğumuz hakkını kullanamıyor demektir. Benim oğlum Garen de dahil olmak üzere hayatı boyunca BEP’i yapılmamış pek çok kaynaştırma öğrencisi var. Bu yapılmıyor ise önce sözel, iyi ve etkin bir iletişim ile çözmeye çalışmak lazım. Olmuyorsa, “yeter ki çocuğum okusun” diye susmamalıyız. Çünkü orada hak kaybına uğrayan bizim çocuğumuz oluyor.
Konuşarak, iyilikle sorunları çözmek benim için hala çok önemli. Fakat zorluklar her zaman bu şekilde aşılamıyor ve bir noktada bizim de enerjimiz tükeniyor. Biz bir deniz yıldızı kurtarmaya çalışırken, deniz yıldızları ellişer ellişer kıyıya vuruyor. Onun için sadece kendi çocuklarımız adına değil diğer çocuklar için de arkamızda izler bırakmalıyız. Bizim bir dilekçe verişimiz başka çocuklarımızın da hakkını almasını sağlayacak.
Okula Dönüş…
MEB’nın yayınlamış bazı bildirgeleri biz öğrenir öğrenmez özel çocuğu bulunan anne babalar ile paylaşmaya gayret ediyoruz. Fakat bunlar genellikle okul yönetimlerine aynı hızda ulaşmıyor. Okullar da velilerimizin taleplerini bu nedenle ret edebiliyorlar. Bu sene sınıf tekrarı hakkını kullanmak isteyen bazı velilerimiz devam ettikleri okullarda sorun yaşadılar. Okul yönetimi sınıf tekrarı hakları olmadığını söyledi. Bu sorunu yaşayan anne-babalara hem MEB tarafından yayınlanan ilgili yazıyı gönderdim hem de dilekçe ile başvuru yapmalarını istedim.
Bu şekilde dilekçe ile başvuran velilerden iyi ki sizin söylediğiniz gibi yapmışız diyenler oldu. Hatta bir velimiz diğer velilerin sözle yaptığı başvuru kabul edilmezken kendisinin başvurusunun kabul edildiğini belirtti.
Aslında velilerin yaptığı en büyük hata sözel başvuru yapmaları. Dilekçe ile başvurulduğu zaman okullar kayıtlara geçmek zorunda. Öbür türlü karar okul yöneticilerin inisiyatifine kalabiliyor.
Kolaylaştırıcı Kişi
Bazen okul yönetimleri diyor ki: “Biz kolaylaştırıcı kişiyi kabul etmiyoruz”.
Buradaki en büyük sorun anne-babaların haklarını bilmemesi. Bu sorunu yaşayan velilerimize hemen kanunu gönderiyoruz ve dilekçe ile gidin diyoruz. Böyle olunca, okul yönetimleri de bazen haberleri olmadığı için (iyi niyetli düşünerek böyle inanmak istiyoruz) kolaylaştırıcı kişiyi sınıfta istemeyebiliyorlar ise kanunla ve yazılı dilekçe ile başvurduğunuz zaman, kayda geçirdiğiniz zaman mutlaka cevap vermek zorunda kalıyorlar.
Çünkü veli ilgili sayıdaki dilekçe ile MEB’na başvurduğunda ve okul bana bu konuda destek olmadı dediğinde okul da açıklama yapmak zorunda kalıyor.
Destek Eğitim Odası
Kaynaştırma eğitimi olan her okulda destek eğitim odası olmak zorundadır. Bunun başka alternatifi yoktur. Bu yasal bir zorunluluktur çünkü kaynaştırmada eğitim alan çocukların ayrı BEP’i (Bireysel Eğitim Planı) vardır. BEP’nın sınıf ortamında uygulanma ihtimali çok düşüktür. Onun için de çocuğun yapamadığı dersler veya ihtiyacı olan diğer aktiviteler dersten sonraki vakitlerde öğretmenlere ek ders ücreti ödenerek destek eğitim odalarında yapılır. Eğer okulunuzun destek eğitim odası yoksa dilekçe ile başvuru yapabilirsiniz. Fakat bu konuda yeni bir gelişme var. Şu anda okulların ek ders parası ödemeyecekleri açıklandı ve bununla beraber de destek eğitimin durdurulduğuna dair bir yönetmelik yayınlandı. Ancak alanın uzmanı hukukçulardan görüş aldığımızda bu konuda geri adım atılmasını beklediklerini öğrendik.
Amacımız, Çabamız…
Acelemiz, amacımız, çabamız zaman olgusunun çok hızlı akmasından kaynaklanıyor. Tipik gelişim gösteren bireylerin ailelerinin yaşamadığı sorunların kat ve kat fazlasını, hayata başladığımız dezavantajlı durumla birlikte yaşıyoruz ve çözmeye çalışıyoruz.
Gayemiz çocuklarımızı ve açtığımız yolu takip edecek ailelerimizi güzel bir yarına ulaştırmak. Ayrıştırmasız, kaynaştırmalı, önyargıların olmadığı, kimsenin dışlanmadığı sonuçları aldığımız yarınlara kavuşabilmek ümidi ile…