OTİZMLE MÜCADELEDE İZLENECEK YOL
Beslenmeden eğitime, farkındalık artırıcı çalışmalardan toplumsal yaşama kadar otizmle topyekün bir mücadele içine girmeliyiz.
Selim Parlak
ÖÇED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Otizmin giderek artması, “Acaba azaltmak mümkün mü, mümkünse nasıl olabilir?” sorusunu akla getiriyor. Azaltılma ihtimali bana başta çok iddialı gibi gelse de yapılmayacak şey değildir belki de kim bilir? Benim fikrim bu konuda ayrı bir yapılanma olmalı ve tüm ülke onu dinlemeli. Ayrı bir yapılanmadan kastım; bir araştırma merkezi gibi düşünün. Direkt Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir ayrı birim, adı da Türkiye Otizm Araştırma Merkezi olabilir. Hayal ediyorum: İçerisinde deneyler, gen araştırmaları, beyin ameliyatları ve araştırmaları, raporlamalar, dünyadaki tüm tedavi protokollerinin uygulandığı bir merkez. Her ne kadar kulağa ütopik gelse de hükümetimize bu öneriyi sunmak isterim. Beni bu merkezin başına yönetici olarak koymaları da, ne yalan söyleyeyim, hiç fena olmaz. Gelelim otizmle mücadelede diğer yapılabileceklere…
Öncelikli olarak Sağlık Bakanlığı’ndan başlamak istiyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi, ilk olarak erken tanı ve farkındalık için ülke genelinde çalışmalar yapılmalı. Kamu spotları, el broşürleri hazırlanması, okullarda ve hastanelerde tanıtım toplantıları düzenlenmesi ve aile hekimliklerinde yeni doğan çocuk ailelerine bilgilendirme broşürleri dağıtılması gibi geniş çapta bir toplumsal farkındalık hareketi başlatılmalı. Ve çocuğun ilk 3 yılında, 6 ayda bir gelişim testlerinin yapılması mümkün olmalı. Böylece otizm erkenden teşhis edilebilecek ve tedavisine erkenden başlanabilecek. Bakanlık tarafından başlatılan bilgilendirme hareketi, muhtarlara, belediye başkanlarına, cuma hutbelerinde vatandaşlara, mecliste milletvekillerine, okullarda müdürlere ve öğretmenlere v.b. gibi tüm ülkeye derinlemesine yayılmalı diye düşünüyorum.
Yerli tohumlar yaygınlaştırılmalı
Ayrıca yine bir bakanlık kademesi olan Tarım Bakanlığı’na da bu konuda büyük sorumluluklar düşüyor. Bakanlığın yerli tohum çalışmasını ciddi anlamda yaygınlaştırması gerekli. Genetiği değiştirilmiş tohumlar, herkesin bildiği gibi tüm dünyada insanlığa zarar veriyor. Köylerde ekilmemiş boş bir arazi kesinlikle kalmamalı, kendi meyve sebzemizi eskiden olduğu gibi kendimiz yetiştirmeliyiz. Bu noktada küresel güçlerle mücadele etmesi gereken bir ülke olmalıyız fikrine sahibim. Sağlıklı yaşam için sağlıklı ürünler yememiz şart. Raf ömrü uzun ürünler kesinlikle raflardan kaldırılmalı, gerekirse yasaklanmalı.
Ayrıca doğum yapan bir anne çocuğunun ilk iki yılında onun yanında olmalı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizm. Bakanlığı’nın yeni doğum yapmış bir annenin çocuğundan ayrılmaması için bir formül bulması da gerekli.
Bu arada aldığım bir duyuma göre; Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları, otizmli çocukları ayrı okullarda eğitime tabi tutmak için bir alt yapı hazırlığı içinde. Dünyada bu çocuklar kaynaştırma-bütünleştirme uygulamaları ile topluma kazandırılırken, bizim ülkemizde hala ayrı okullarda ayrıştırılmaya çalışılıyor. Veya hala böyle bir düşünce var diyeyim. Bu çok acı bir düşüncedir ve bence bunun konuşulması bile yaralayıcıdır. Tez zamanda gerçeğin görülmesini dilerim.
Size özel eğitim alanını baltalayan başka bir mevzuattan bahsedeyim: özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri, milli eğitim bakanlığında kurs statüsünde yer alıyor. Şimdi malum sürücü kursu da var, dans kursu da var. Özel eğitim merkezlerini de kurs kefesine koymak büyük bir hatadır. Kaynaştırma konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’ndan çok şey bekliyoruz. Bakanlığın otizmli çocukların ön tanı aldıktan sonraki adımlarında, özellikle rehberlik araştırma birimleri ile beraber kreşlerden başlayarak kaynaştırma çalışmalarına yön vermesi gerekiyor.
Ayrıca özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin çalışma şart ve usullerini, aynı devlet okullarındaki şartlarla eşitlemeli. Personel maaşları, girilen ders saat sayıları, çalışılan günler ve saatler aynı olmalı. Çünkü bu sektörde çalışacak personel mezun olur olmaz, KPSS ile devlete atanmak istiyor. Devlet okullarında daha rahatlar, daha az çalışıyorlar ve erken çıkıyorlar. Böylece ek gelir için diğer özel çalışma alanına yöneliyorlar.
Yaşam şeklimize dikkat etmeliyiz
Burada ailelere de önemli görevler düşüyor. Hem kendileri hem de çocuklarının teknoloji kullanımı azaltılmalı. Tablet, telefon gibi cihazlar mümkün olduğunca çocuklardan uzak tutulmalı.
DSM 5’te yeni bir tanı türedi: Sosyal gelişim bozukluğu. Biz içe kapandıkça, geç saatlere kadar çalıştıkça, yeni borca bulaştıkça, ev alacağım, araba alacağım dedikçe evdeki bireyler asosyal olma yönünde hızla ilerliyor. Kimse kimseye gitmiyor. Tek gittiğimiz yerler AVM’ler. O yüzden eski aile yapılarının yeniden hayata geçirilmesini önemsiyorum.
Son olarak Otizm Eylem Planı hayata geçirilebilirse, birçok açıdan faydalı olacak. Fakat otizmle ilgili faaliyet gösteren kurumların sadece kendi çabalarıyla bu işbirliğini sağlayabileceğini düşünmüyorum. Bunu bertaraf etmenin en kısa yolu; otizm ile çalışmaların sadece tek bir bakanlığa verilmesi. Bu bakanlık, Sağlık Bakanlığı olabilir. İşte her şey o zaman çözülür işte…