KURUMLARIN KAPANMASINI İSTEMİYORUZ

Engin Güven:  “Merkezlerin ayakta kalabilmesi için personelin emeğinin karşılığını vermek gerekiyor. Ben kendim de meslek elemanıyım ve şu anda bir öğretmenime asgari ücret teklif ederken utanıyorum, yerin dibine giriyorum. Ama asgari ücretin de çok üzerine çıkamıyorum çünkü daha fazla maaş verdiğim zaman kurum dönmüyor. Devletin verdiği ödenek yetmiyor.”

Engin Bey, öncelikle İSREM Yönetim Kurulu Başkanı olarak sizi kısaca biraz tanıyabilir miyiz?

2006 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Rize Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığınca Bursa’ya atandım. Memurluğu sevmediğim için istifa ettim. 2008 yılında Gazi Üniversitesi’nin açtığı 540 saatlik zihinsel engelliler sınıf öğretmenliği sertifika kursuna gittim ve fark derslerimi verdim.  Bakanlığın ve üniversitenin protokolü gereği alanım sınıf öğretmenliğinden özel eğitim öğretmenliğine geçti.  2008 yılından beri de özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi işletiyorum.  2019 yılında İstanbul Rehabilitasyon Merkezleri Derneği’ni  kurduk.  Derneği kurduğumuz arkadaşlarımız beni yönetim kurulu başkanlığına seçtiler. O gün bugündür de devam ediyoruz.

Sizi özel eğitim alanına yönlendiren neydi?

Bu soru karşısında dürüst olmak istiyorum. Memurluğu, o hayatın monotonluğunu bir türlü sevememiştim.  Eğitim ile ilgili başka bir iş yapmak istedim. Ne olabilir diye düşününce de, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi açmayı düşündüm.  Memleketim Muş’un Varto ilçesinde 2008 yılında ilk kurumumu açtım. Sonra 2016 yılında İstanbul’a geldim ve burada farklı ilçelerde özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi işletiyorum.

Peki, özel gereksinimli bireyler ile çalışmak sizin ve başkalarının hayatını nasıl etkiledi?

Muş’un Varto ilçesinde ilk kurumumu açtığımda, oradaki insanlar özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi nedir, bilmiyorlardı. Hatta mülki idari amir-leri de devletin böyle bir hizmeti bulunduğundan haberdar değildi.  Biz köy köy dolaşarak, özel eğitime ihtiyacı olan birey var mı diye sorduk. Bunun yanı sıra 2022 sayılı yasa nedir, evde bakım ücreti nasıl alınır, bunları da anlattık. O dönemde, yani 2008 yılından 2016 yılına kadar yaklaşık 700-800 bireyin rapor çıkarmasına destek olduk. Onlara danışmanlık yaptık. Aileler evde bakım ücretini alınca bu çocuklara daha iyi bakabilmeye başladı. Bu konuda şu anki mevcut hükümetin yaptığı çalışmaları da çok takdir ediyorum ve Allah devlete zeval vermesin diyorum.

Unutamadığınız anlarınız var mı?

Muş’un köyünde bir eve gitmiştim. Çocuk yirmi yaşında ve CP’li idi. Görme,  duyma ve zihinsel yetersizliği vardı. Yatalaktı. Anne şunu söyledi “Alın, eğitim verin.  Ben bir tek şey istiyorum sizden. Bana anne desin. Yirmi yıldır ona bakıyorum ve sadece bunu istiyorum”. O anne ile tanıştıktan sonra günlerce kendime gelemedim. Ne yapabiliriz diye düşünmekten rüyalarıma girmişti. Yıllar içerisinde bunun gibi birçok örnek ile karşılaştım.

İSREM ne zaman kuruldu? Ana amacı nedir?

İSREM’i 2019 yılında kurduk. Ankara merkezli Özel Eğitim Dernekleri Federasyonumuza üye her bölgede bir dernek kuruldu. İstanbul’un  kendine özgü sorunları, sıkıntıları ve çalışma alanı

olduğundan, biz İstanbul’da 2019 yılında İSREM’i kurduk ve federasyonun kurucu üyesi yaptık. En son aldığım rakama göre İstanbul’da 511 özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi var. Amacımız onların en iyi şartlarda, en iyi meslek elemanları ile özel gereksinimli bireye ihtiyacı olan özel eğitim hizmetini sunması. Bu bireyin ailesine en iyi danışmanlığı vermesi. Bunun için de bu kurumların ayakta kalması gerekiyor.

Çok önemli bir noktaya değildiniz. Pandemideki kapanma döneminde İstanbul’daki rehabilitasyon merkezleri çok zor zamanlar geçirdi. Etkileri siz nasıl gözlemliyorsunuz?

Bence en çok etkilenen öğrencilerdi. Yaklaşık üç ay kurumlardan ve eğitimden uzak kaldılar. Daha  sonra da aileler çekindikleri için kronik rahatsızlığı olan çocuklarını gönderemediler. Pandemide devlet dedi ki, madem siz bu hizmeti üretmiyorsunuz ben de ödeme yapmıyorum. Ancak kapalı bile olsak, personelimizin hayatını idame etmesi için onlara destek olmamız gerekiyor. Biz özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri sadece devletin verdiği bir ücret ile giderlerimizi karşılıyoruz. Devlet ödeme yapmadığı zaman tıkanıyoruz. Çünkü aileden herhangi bir ücret talep edemiyoruz. Benim kurumumda örneğin yüzden fazla personel çalışıyor. Biz personelimizi mağdur etmemeye çalıştık. Kimi arkadaşımız varsa nakdini kullandı, kimisi kredi çekti. Zordu, sıkıntılıydı. Hala o krediyi ödeyen de birçok üyemiz var. Umarım bir an önce kurtuluruz.

Ayrıca ücret veren aileler hiç yok mu?

Var tabii. Ekonomik durumu olanlar ve rapor çıkarmak istemeyenler de var. Fakat Türkiye’de şu an yaklaşık 420.000 özel gereksinimli birey rehabilitasyon merkezlerinden özel eğitim hizmeti alıyor. Herhalde sadece 1000 aile kendi ücret ödüyordur. Diğerleri devlet ödemesi ile devam ediyor.

İstanbul’daki rehabilitasyon merkezleri şu an ne gibi sıkıntılar yaşıyor?

Şu an İstanbul’daki en büyük kriz eğitimci bulamamak. 2008 yılından beri bu camiadayım, o günden bugüne kadar kurumların personel krizi hiç bitmedi. Kronikleşen bir eğitimci eksikliği var. Bir taraftan bakanlığın önünde atanamayan öğretmenler eylem yapıyor, diğer taraftan biz kurumlar ‘Eğitimci krizimizi çözün’ diye sürekli bakanlığa yalvarıyoruz.  Diğer sorun ise İstanbul’un dünyanın sayılı pahalı şehirlerinden biri olması. Özellikle pandemiden sonra her şey çok pahalı hale geldi. Tüm kurumlar şu anda çok ciddi bir şekilde ekonomik kriz ile boğuşuyor.

Bu sıkıntıların nedeni neye dayanıyor?  Çözüm önerileri neler olabilir?

Türkiye’de özel eğitim kurumlarının aslında çok kısa bir geçmişi var. 1997’de 573 sayılı KHK ile bu kurumlar açılmaya başladı. 2000’li yılların başında Sosyal Hizmetlere bağlı hizmet vermeye başladılar. Özellikle 2007 yılından sonra Türkiye’deki her ilde ve ilçede bu hizmet verildi.  Böyle bakıldığında 20 yıllık bir geçmişimiz yok. Maalesef kervan yolda düzülür mantığımız olduğu için önce kurumlar açıldı sonra yeni yönetmelikler ve mevzuatlar çıktı. Kurumlar ilk açıldığında, herhangi bir denetim mekanizmasının olmamasından kaynaklanan, işini yanlış yapan kurumlar oldu.  Aradan 20 yıl geçmesine rağmen o dönemdeki suiistimalin önüne geçmek için çıkarılan yönetmelik ve mevzuatlar  ile boğuşuyoruz halen.

Bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?

Örneğin ben bundan on yıl önce midem ağrıdığı için özel hastaneye gitmiştim. Beni ayakta muayene etmişlerdi. Fakat aradan 10 gün geçince öğrendim ki, ben o hastanede bir hafta yatmışım! Ama böyle bir şey yoktu tabii. Şimdi bunu yaptılar diye özel hastanelerin hepsi ya da sağlık bakanlığı yollusuzluk yapıyor diye bir şey diyebilir miyiz? Bürokrasinin bu konuda bizi anlaması lazım. Bizim STK olarak en büyük zorluğumuz, devletteki bürokrasi engelini aşamamak ve eğitimci krizini çözememek.

Eğitimci bulmakta ne gibi bir problem var?

Türkiye çapında ailelerimizin bize en fazla başvuru yaptığı tanı dil konuşma bozukluğudur.  Ama şu an, Anadolu’daki bazı illerde bir tane bile dil konuşma terapisti yok. Ne devletin bünyesinde ne de özel sektörde bulunmuyor.

Ne olacak bu çocuklara peki?

Benim burada en çok üzüldüğüm özellikle küçük yaştaki çocuklarımız zaten.  Rehberlik ve araştırma merkezi 3-4 yaşındaki çocuğun dil ve konuşma bozukluğu olduğuna dair rapor yazıyor.  Çocuğun ihtiyacı tespit ediliyor, eğitim alması gerekiyor. Ama ortada dil ve konuşma terapisti yok. Türkiye’de belki en az 10 yıl bu alanda terapist yetişmesini bekleyeceğiz.

Oysa, özel eğitimciler ve odyologlar lisans bölümünde dil ve konuşma bozukluğu eğitimi almışlardır. Bununla ilgili biz diyoruz ki, lütfen bu meslek elemanlarını üniversitedeki DKT alanında çalışan hocalar ile 6 aylık ya da bir yıllık eğitime alalım. Sertifika programı ya da yüksek lisans ile çocuklarla çalışmalarını sağlayacak bir eğitim verelim. Yoksa bu çocuklara yazık olacak. Aradan 5-10 yıl geçsin de dil konuşma terapistlerinin sayıda artsın diye bekleyebilecek durumda değiliz. Çocuk on beş yaşına geldikten sonra alacağı dil konuşma terapisinin ne kadar faydası olabilir?

Ailesinde özel gereksinimli kişiler olmayanlar ya da alanda çalışmayanlar, özel eğitimin neden önemli olduğu anlamıyor galiba…

Kesinlikle size katılıyorum.  Bunun yanında acı bir durum daha var. Biz toplum olarak “Vicdanlıyız, özel gereksinimli bir bireyi görünce üzülür, destek veririz, yardımcı olmaya çalışırız,” diyoruz. Ama ne yazık ki ben bunu sahada görmüyorum. Özel gereksinimli bireyler maalesef toplu taşıma araçlarında,  AVM’lerde, restoranlarda, okullarında sorun yaşıyorlar.  Ne yazık ki söylediğimiz kadar vicdanlı değiliz.  Görmezden geliyoruz.

Rehabilitasyon merkezlerinde yaşanan sorunları dile getirmek için yetkili makamlar ile de temasa geçtiğinizi biliyoruz.  İSREM olarak çözümün bir parçası olmak için sürdürdüğünüz çalışmalardan biraz bahseder misiniz?

Son yıllarda çok mutlu olduğum bir şey var, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi açmak isteyen kurucuların büyük kısmı meslek elemanlarından oluyor. Yani arkadaşların çoğu mutfaktan geliyor. Onlarla birlikte alandaki sorunlara dair raporlar hazırlıyoruz. Tabii ki burada üyelerimizin görüştüğü konularda ailelerimizden de destek alıyoruz. 3-4 yıldır bürokrasiyi aşma ve iletişim kurmada daha iyiyiz. Bundan önceki dönemlerde, sektör olarak biz de belki iletişimde yeteri kadar emek veremedik ve uğraşamadık. Belki de karşı taraf bizi dinlemek istemedi.

Çok sık genel müdürümüz değişiyor. Yeni gelen genel müdür de yönetmeliğe, mevzuata hakim olmuyor. Her genel müdüre ‘özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi nedir, bugüne kadar neler yaptık,’ bunları anlatıyoruz.  Fakat altı ay sonra yine görev değişikliği oluyor ve baştan başlıyoruz.

Ben aynı zamanda TOB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) eğitim meclisinin üyesiyim. Bundan yaklaşık 5 ay önce eğitim meclisinde Milli Eğitim Bakanımızın katıldığı toplantıda kurumlarımızın yaşadığı soruları hem yazılı hem de sözlü ifade etmiştim. Ama üzülüyorum çünkü aradan beş ay geçmesine rağmen bir değişiklik olmadı. O günkü genel müdür hemen çalışmayı başlattığını söyledi ama o genel müdür görevden alındı. Şimdi yeni genel müdürümüz ile tanışacağız. Onlara derdimizi anlatacağız. Umarım bizim derdimize deva olduktan sonra görevden ayrılırlar. Artık bunu istiyorum. Bu konuda çok dertliyim.

Son olarak buradan okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Bizler bu kurumların kapanmasını istemiyoruz.  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir anket yayınlamıştı. Özel gereksinimli bireylerin ailelerine sormuşlar: “Çocuğunuzu hem eğitim uygulama okuluna, hem de özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine gönderiyorsunuz. Çocuğunuzdaki gelişime bakarak eğitim aldığı kurumlara göre memnuniyet durumunuz nedir?” demişler.  Bu ailelerin %90’ı çocuklarının özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki gelişimini daha çok beğendiklerini ifade etmiş.

Bizler verdiğimiz bireysel eğitim ile çocukların hayatlarına dokunuyoruz. Ama bu merkezlerin ayakta kalabilmesi için personelin emeğinin de karşılığını vermek gerekiyor. Ben kendim de meslek elemanıyım ve şu anda bir öğretmenime asgari ücret teklif ederken utanıyorum, yerin dibine giriyorum. Ama asgari ücretin de çok üzerine çıkamıyorum çünkü daha fazla maaş verdiğim zaman kurum dönmüyor. Devletin verdiği ödenek yetmiyor. Ücretsiz servis hizmeti veriyoruz. Bazen bürokratlar diyor ki, aile kendisi getirsin. Ama bir annenin 4-5 tane çocuğu var. Bazen 2 ya da 3 çocuğu birden özel gereksinimli oluyor. Kadın tek başına onları nasıl bize getirebilir? Biz de çok ekonomisi iyi olan çok ailemiz yok. Ücretsiz servisi vermek zorundayız. Ama maalesef verecek durumumuz kalmadı.

Eğer devlet bir iyileştirme yapmaz ise İstanbul başta olmak üzere kurumlar teker teker kapanacak. Ben ailelerimize ve bu alanda çocuklarımızla çalışan meslek elemanlarına sesleniyorum, kurumların açık kalması için onların da kamuoyu oluşturup Milli Eğitim Bakanlığına, Maliye ve Hazine Bakanlığına, devlete çağrı yapmaları gerekiyor.