HEPİMİZ ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMALIYIZ
Özel eğitim kurumlarında çalışan personelin sürekli eğitim desteği içinde olmasını sağlamak adına bir şeyler yapılmalı. Bu şeylerin birkaç başlıktan oluşan bir sacayağı olduğunu düşünmekteyim.
Yazı: Selim PARLAK
ÖÇED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Öncelikle ailelerin çocuklarını teslim ettikleri kurumlara ve çalışanlarına şunu sorması gerekir: meslek içi eğitimlere katılıyor musunuz, katılıyorsanız sertifikanızı veya belgenizi görebilir miyiz? Ya da öğrendiklerinizi bizimle paylaşır mısınız? Eğitimler, seminerler, kongreler 10 yıl öncesindeki gibi değil. Şükürler olsun artık her ay neredeyse bir eğitim var. Yani kısaca aile, hem öğretmeni hem kurum sahibini sorgulayabilmeli.
Bir diğer konu; kurum sahiplerinin üzerine düşen sorumluluk. Başımızda sürekli bir yönetmelik değişikliği meselesi var. Her yıl yeni bir şey çıkıyor. Onunla mücadele ve adapte olmaya çalışmaktan biraz yorulduk. Neyse bu konu bu yazının konusu değil o yüzden geçiyorum ama değinmeden edemezdim. Kurum sahipleri kendi personeline belli başlı eğitimleri şart koşup hepsini aldırmakla yükümlü olmalıdır. Bu yöneticinin çocuğa, aileye ve topluma karşı sorumluluklarından biridir. Gerekirse bir performans analizi yapıp, iki yıl içinde kendini geliştirmeyen personel varsa, onunla ya yollarını ayırmalı ya da zam yapmayıp kendini geliştirmesi için zaman tanımalıdır.
Ayrıca her kurumda yıllık eğitim giderlerine bir bütçe ayrılmalı. Örneğin büyüklüğüne göre her kurum 2 bin ile 5 bin TL arasında değişen ve o yıl içinde eğitimler için personele ayrılacak rakamı belirlemeli ve bu kısım kısım dağıtmalıdır. Örneğin Ayşe, 300 TL’lik bir eğitime gidecekse 100 veya 150 TL’sini o vermelidir. Kalanını kurum, o eğitim için ayrılan bütçeden personeline sağlayarak destek olmalıdır. Bu şekilde kurumlara bağlılık artacak ve eğitim kalitesi yükselecektir.
Üçüncü konu ise, öğretmene düşen sorumluluktur. Her ay aldığı maaşından 50 veya 100 TL veya daha fazlasını (artık maaşına göre değişir) eğitim ücreti olarak bir kumbaraya atmalıdır. Böylece yüksek meblağlı eğitimler geldiğinde tarlada ışık görmüş tavsan misali kalakalmayacaktır. Kumbarasını açacak ve oradan aldığı parasıyla, denkleştiremediği zamanlarda da yöneticisinden maddi destek alarak eğitime kaydını yaptıracaktır. Bu konuda da büyük bir ilgisizlik gözlemlemekteyim. Sayı verebilirim; koskoca Türkiye’de özel eğitim sektöründe faaliyet gösteren 2300 tane kurum, on binlerce personel var. İçlerinde kaliteli bir şekilde tüm eğitimleri takip eden, kariyer gelişimi için bir şeyler yapan kaç kişi vardırsizce? Tam rakam veremiyorum ama ne yazık ki çok az olduğunu söyleyebilirim.
Dördüncüsü Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yöneticilerinin de bu konuda sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Her çocuk nasıl ki Milli Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS)’de yer alıyorsa, her öğretmenin de MEBBİS’de bir kaydı olmalıdır. Devlet veya özel eğitim kurumlarının çalışma şartları ve maaşları eşitlendikten sonra, her öğretmen o MEBBİS kayıtlarından takip edilmeli ve öğretmene yıllık bir kota konmalıdır. Örneğin yılda üç eğitim sertifikası girme şartı bulunmalıdır. Girilmeyenlerin de sözleşmesi yenilenmemelidir.
Söylediklerim kimi okuyuculara imkansız gelse de, bu ve benzeri düzenlemeler olmadıkça, üzgünüm özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim kalitesi vasatın üstüne çıkamayacaktır. Bu cümleyi kullanmak istemezdim ama gerçek bu yönde. Dolayısıyla Türkiye’de özel eğitimin kalitesini yükselteceksek elimizi taşın altına hep birlikte koymalıyız.