EVLAT EDİNDİĞİ OTİZMLİ OĞLU İLE YAŞAM SERÜVENİNDE BİR ANNE
Sekiz aylıkken evlat edindiği oğlunun üç yaşına geldiğinde otizmli olduğunu öğrenen Dilek Gedik, yaşamını evladı ile yeniden şekillendirmiş bir anne.
Anne olmaya karar vermesini, “Bana ihtiyacı olan bir çocuğa yaşam serüveninde yardımcı olmak, onunla yaşamı paylaşmak istediğiydi bu,” sözleriyle ifade eden Gedik ile evladına kavuşma hikayesini ve otizm tanısı sonrası yaşadıklarını konuştuk.
Başarılı bir kariyeri yavaşlatıp anneliğe yönelen birisiniz… Bunları tek tek konuşmak istiyorum sizinle ama anneliğinizden önce sizin çocukluğunuzdan bahsetmeye ne dersiniz? Nasıl bir çocukluktu sizinki? Nerede nasıl geçti?
Çocukluğum küçük bir ilçede geçti. Karadeniz Ereğli’de. Çocukluk yıllarımın keyifli ve hareketli geçtiğini söyleyebilirim. 1980’li yılların şimdi özlemle anılan çocuklarıydık biz. Deniz kenarında, sokakta, bahçede saatler geçiren, güzel arkadaşlıkların kurulduğu yıllardı. Bugünün çocuklarının yaşayamadığı geniş bir özgürlük alanı içinde korkusuzca ama aynı zamanda ailelerimizin koyduğu asla çiğnenmemesi gereken belli kurallar çerçevesinde yaşadığımızı düşünüyorum o yılları. Doğal, katkısız bir çocukluk diyebilirim.
Çocukken evcilik oynar mıydınız? Oynadıysanız, nasıl bir aile kurardınız bebeklerinize? Sizin hayalinizde kurmayı düşündüğünüz aile nasıldı?
Üç kız kardeşiz. Birbirine yakın yaşlarımız nedeniyle onlar da oyun arkadaşlarımdı. Evcilik oynardık. Bebeklerimiz hatta beşiklerimiz de vardı. O yıllarda bir aile kurmayı düşünüyor muydum doğrusunu söylemek gerekirse pek hatırlamıyorum. Evcilik oynamak en sevdiğim oyunlardan biri de değildi. Top oynamayı, saklambacı, misket oynamayı, tornete binmeyi daha çok severdim. Bir de kulüp gibi sınırlı sayıda arkadaşın bulunduğu birlikte keşif gezileri ve yaramazlık yapılan gruplarımız vardı. Bu gruba girmek için belli sınavlardan (cesaret, dayanıklılık gibi) geçmeniz gerekirdi.
İletişim fakültesinde aldığınız eğitim sonrasında çok aktif bir gazetecilik yaşamınız olmuş… Yoğun iş hayatı içinde anne olma kararını ne zaman aldınız? Nasıl bir süreçti sizinkisi?
Bu, üniversite yıllarından itibaren uzun yıllardır düşündüğüm bir şeydi. Ama çıkış noktam bir anne olmak değildi. Bana ihtiyacı olan bir çocuğa yaşam serüveninde yardımcı olmak, onunla yaşamı paylaşmak isteğiydi bu. Yani annelik özlemi gibi bir duygu hiç yaşamadım. Evleneyim, çocuklarım olsun gibi hayallerim olmadı. Bu nedenle de belli bir yaş ve olgunluğa gelince bu kararımı hayata geçirebildim. Ekonomik koşullarım daha iyiydi. Aktif gazetecilik yaşamımın artık sonlarına gelmiştim. Kendimi güçlü ve duygusal olarak da hazır hissediyordum. Sadece iş harekete geçmeye kalmıştı. Yakın arkadaşlarımla bu isteğimi paylaştım, onların da desteğiyle evlat edinme sürecine girdim.
Gazeteci bir arkadaşınız sizden bahsederken “Üç yıl süren bir hamilelikti onunki… Ama bambaşka…” demiş. Bu süreci biraz açar mısınız?
Evet, uzun bir süreç çünkü. Hatta benimkinden daha uzun yıllar bu sürecin tamamlanmasını sabırla ve heyecanla bekleyen aileler var. Ama sanırım onların heyecanıyla benimki çok farklı süreçlerdi. Ben bir çocuk özlemiyle yanıp tutuşmuyordum. Cinsiyeti, yaşı, kökeni gibi kriterlerim yoktu. Sadece ve sadece bu dünyaya getirilmiş ama bakılamamış bir çocuğa, bir cana annelik yapmak istiyordum. Doğurmanın çok kolay olduğunu düşünüyorum. Bu durumun kutsanacak, olağanüstü anlamlar yüklenecek bir olay olduğunu düşünmüyorum. Hele hele kan bağı, analık hakkı gibi klişelerden hiç hoşlanmıyorum. Burada esas olan benim duygularım olmamalı.
“Bu, üniversite yıllarından itibaren uzun yıllardır düşündüğüm bir şeydi. Ama çıkış noktam bir anne olmak değildi. Bana ihtiyacı olan bir çocuğa yaşam serüveninde yardımcı olmak, onunla yaşamı paylaşmak isteğiydi bu. Yani annelik özlemi gibi bir duygu hiç yaşamadım. Evleneyim, çocuklarım olsun gibi hayallerim olmadı. Bu nedenle de belli bir yaş ve olgunluğa gelince bu kararımı hayata geçirebildim.”
Karşılaştığınız zorluklar veya bürokratik engeller var mıydı?
Süreç başlı başına sabır isteyen bir süreç. Ancak olması gereken zorluklar ve kurallarla dolu. Ben bunları bürokratik engel olarak değerlendirmedim hiçbir zaman. Başvuru anından sürecin sonuçlanmasına kadar geçen zaman içerisinde gerçekten çok titiz davranıldığını düşünüyorum. Çünkü istismara, kötü niyete karşı çok dikkatli olunması gerekiyor. Hemen hemen her adımda en azından benimkinde çocuğun üstün yararı gözetildi. Bu nedenle de uzun zaman alıyor haliyle. Evlat edinmek isteyenlerin gerçekten ebeveynlik yapıp yapamayacaklarından emin olunması gerekiyor. Keşke belli kurallar çocuk sahibi olmak isteyenler için de olsa. Tabii bu mümkün değil biliyorum ama şimdi sizin sorunuza yanıt verirken aklıma geldi.
Oğlunuzla evinizde baş başa kaldığınız ilk gün neler hissetmiştiniz?
Çok ama çok heyecanlıydım. Ayaklarım yere basmıyordu, bir rüyanın içinde gibiydim. Başını omzuma koyduğunda neler hissettiğimi kelimelerle anlatamam. Hemen ailemi aramıştım. Annem, babam, kardeşlerim, tüm arkadaşlarım gelmişti ve Ömer benim dışımda birisinin kucağına gittiğinde ağlıyordu. Anne ve oğul olmuştuk ilk günden. Gerçekten çok enteresandı. Tarif zor, anlaşılması zor bir durum. Birbirimize hiç yabancılık çekmedik. İlk andan itibaren kurulan müthiş bir bağ ve sevgi.
O nasıl bir geçmişten sizinle buluştu?
Zorlu, sıkıntılı bir geçmiş tabii ki. O çocukların hepsinin benzer hikayeleri var. Kötü geçmiş geçmişte kaldığı için pek bahsetmenin de anlamı yok.
O sıralar oğlunuzun otizmli olduğunu biliyor muydunuz? Öğrendiğinizde neler hissetiniz?
Bilmiyordum daha 8 aylıktı. Yaşıtlarına göre fiziksel olarak zayıf, güçsüz bir bebekti. Sonradan hızla toparlandı. Normal bir bebeklik süreci geçiriyorduk. Üç yaşına doğru istemsiz çırpınmalar başladı. Göz teması kuruyordu ama konuşmuyordu. Benim dışımdaki insanlarla iletişimi çok zorlu oluyordu. Hacettepe’de teşhis konuldu. Otizm denildi. Çok şaşırdım. Otizm konusunda çok bilgi sahibi değildim. Birden bambaşka bir dünyaya geçiş yaptık. Önce panik, ne yapacağımı bilememe hali. Öğrendikçe endişelerimin artması. Ardından bilgi sahibi oldukça gelen bir kabulleniş. Sonrasında ne yapabilirim diyerek harekete geçme. Hepsi ardı ardına çok kısa süre içinde yaşandı.
Geçtiğimiz Nisan ayında yaptığımız ilk şehir dışı seyahati başarıyla tamamladık. Onunla daha çok yere gitmek, daha fazla seyahat etme hayalim var.
Bu süreçte size destek olan kişiler var mıydı?
Yalnız bir ebeveyn olmanın zorluğunu ilk bu aşamada hissettim sanırım. Etrafımda bana destek olan çok insan vardı. Ancak ikimiz yalnız kaldığımızda bu zorlu süreçte bizi nelerin beklediğini bilememek gerçekten çok yıpratıcıydı. Derin bir umutsuzluk hali ile her şeyi hallederiz, bunun da üstesinden geliriz duygusu arasında savrulmalar… Oğlumun hasta olmadığını farklı olduğunu kabul etmemle birlikte yaşamımız daha da kolaylaştı.
Yakınlarınız çocuğunuzun otizmli olduğunu öğrendiğinde nasıl bir tutum sergiledi?
Sanırım onlar için daha şaşırtıcı bir süreç oldu. Ancak çok destek oldular bana. Geriye baktığımızda 9 yıl çok zorlu geçse de onların da Ömer’in farklılıklarıyla yaşamayı öğrendiklerini ve keyif aldıklarını görüyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Çocuğunuzun eğitim süreci nasıl ilerliyor?
Teşhisin ardından kısa bir süre sonra şehir değişikliği yaptım. Belki büyük bir şehirde eğitim olanaklarımız daha geniş olacaktı ama ben bize ailemizin daha iyi geleceğini düşündüm. Doğduğum, büyüdüğüm yere geri döndüm. Şimdi düşününce iyi bir karar olduğunu görüyorum.
Çok ama çok zordu şehir değiştirmek. Küçük bir yerde otizmli bir çocuğun eğitim süreci daha zorlu olsa da eğitim sadece okuldan ibaret değil. Şu anda rehabilitasyon merkezi ve ilkokul özel eğitim sınıfında eğitim alıyor. Çeşitli kurs ve aktivitelerden (yüzme, hareket eğitimi) de yararlanmaya çalışıyoruz. Mahalle kültürü içinde yetişiyor. Özel gereksinimli olmayan çocukların bir ayda aldığı mesafeyi belki biz bir-iki yılda ancak alıyoruz ama yine de mesafe alabilmek, O’nun mutlu ve keyifli bir çocukluk geçirmesi, aile ortamında büyümesi çok önemli.
Eğitime erişimde yaşadığınız zorluklar var mı?
Olmaz mı? Özel çocukların hangisi eğitime erişimde zorluk yaşamıyor ki? Türkiye’de eğitime erişim daha doğrusu adil erişim zaten sıkıntılı. Özel gereksinimli çocuklar bu zorluğun kat be kat fazlasını yaşıyorlar. Biz de payımızı aldık. Hem okul öncesi süreçte, hem de ilkokul sürecinde. Ama zorlukları bir şekilde aştık. Biz şanslı olanlardanız. Çevremde çok daha büyük zorluklarla uğraşan onlarca aile var. Okul yöneticilerinin özel çocuklara karşı direnci, diğer çocukların ailelerinin tavrı vb. sorunlarla boğuşuyorlar.
Çocuğunuzla kurduğunuz bağı nasıl tanımlarsınız?
Keyifli bir aile bağı diyeyim. Sıra dışı bir aileyiz biz. İki kişilik kocaman bir aile ve çok güçlü bir bağ. Enerjisi yüksek, heyecanlı, huzurlu ve umutlu bir yaşantı.
Çocuğunuzun gelişim sürecinde en gurur duyduğunuz anlar neler?
Son zamanlarda çok fazla aslında. Öfke patlamaları ve şiddet neredeyse bitti. Bu çok mutlu ediyor beni. Okuma yazmayı öğrenmesinden gurur duyuyorum. Yüzmeyi de kısa sürede öğrendi. Resim yapmayı çok seviyor. Daha ne olsun?
Gelecek için beklentileriniz ve hayalleriniz neler?
Beklenti değil de birlikte hayallerimiz var. Geçtiğimiz Nisan ayında yaptığımız ilk şehir dışı seyahati başarıyla tamamladık. Onunla daha çok yere gitmek, daha fazla seyahat etme hayalim var. Ama en büyük hayalim tüm özel çocuk anneleri gibi kendi kendine yetebilen, bana ihtiyaç duymadan yaşamını sürdürebileceği becerilere bir an önce sahip olması.