BİR GÜN KARANLIK GECEDE BULUTLARIN ARASINDAN ÇOK GÜZEL BİR AY DOĞACAK
CP’li özsavunuzu Eda Güzelsoy yazdı.
Anneme şöyle bir soru sordum.
“Anneciğim, benimle birlikte her ortama girdin ve hiçbir zaman benden utanmadın neden?”
Annemin cevabı çok netti.
“Kızım ben senden neden utanayım ki, aksine ben senin hep bir gün iyi olacak umuduyla yaşadım.”
Ve Annem Anlatmaya Başlar…
“Seni dünyaya getirdiğimde 30 yaşındaydım. Annelik duygusunu seninle birlikte üçüncü kez tatmıştım tabii ki, sen erken doğduğun için seni hemen kucağıma alamadım. Annelik sezgisi mi desem, ne diyeyim bilemedim. Bebekliğin çok güzeldi ama sanki hep bir şeyler yavaş ilerliyor ya da ters gidiyor tabii ki, bu durumdan kuşkulanınca doktor doktor gezmeye başladık fakat tam teşhis konulması biraz zaman aldı biliyor musun? En zoru da beklemek.”
“Peki, anneciğim… Engelli olduğumu öğrenince neler hissettin?”
“Elbette üzüldüm, sonuç itibariyle bir annenin yüreği dayanır mı, evladının engelli bir birey olarak hayatına devam etmesine. Doktor Serebral Palsi, hastalığını açıklayıcı bir dille anlatıyor ben ise, bir bilinmezlikle baş başa kaldığım için biraz korktum derken doktor bizi umutlandırıcı cümlelerde kurdu.”
-Serabral Palsi hastası olan ve bu durumu en az zararla atlatan kişilerden bir tanesi de Eda, daha farklı boyutlarda olabilirdi örneğin, zihinsel engelli veya kör, sağır, dilsizde olabilirdi. Neyse ki, Eda’nın bu durumdan sadece sol tarafı etkilenmiş bence mucize gibi bir şey…
“Mucize gibi bir şey!”
“Bu cümle adeta benim yüreğime merhem oldu. Evet, bundan sonra zor bir hayat bizi bekliyor ama benim umudum var ve bilirim ki, o umut bizi doğru yöne götürecektir…”
“Ya sonra ne oldu anneciğim?”
“Çalınan her kapı hemen açılsaydı umudun ve sabrın ne anlamı kalırdı. Umutla ve sabırla seni hayata hazırlamanın telaşına düştüm ve bu telaşıma sen de gayretli bir şekilde ortak oldun. Belki ağır ağır ilerliyorduk, ama temkinli bir şekilde yol aldığımızı hissediyordum. Seni saklamadan, kendi ayaklarının üzerinde basarak büyütmek niyetindeydim.”
“Sahi anneciğim, beni hiçbir zaman saklamadın. Neden?”
“Çünkü doğru olan budur hem neden saklayım ki? Eğer ki, ben seni saklasaydım ya da utansaydım, nasıl senin özgüvenini kazanmanı sağlayabilirdim? Ben böyle düşünürken, büyüdükçe bana sorular sormaya başlardın ve kendini kabullenememeye başlardın.”
“Evet, büyüdükçe sana sorular sormaya başladım ama aldığım cevaplar çok netti. ‘Eda sabır bir gün her şey çok güzel olacak…’
Her Şey Çok Güzel Olacak
“Anneciğim, bir gün her şeyin çok güzel olacağına inandığın için mi, beni böyle yüreklendiriyordun?”
“Tüm kalbimle inanıyordum, sen de bilirsin ki, inanmak başarmanın yarısıdır. Biliyordum ki, sen benden güç alıyordun eğer ben senin karşında dik durmasaydım sen nasıl mücadele edecektin? Elbette ki, benimde tükendiğim zamanlarım oluyordu o zaman da ben senden güç alarak devam ediyordum…”
“Anlatsana anneciğim, sonra ne oldu?”
“Özel eğitim rehabilitasyon merkezleri yaygınlaşmaya başladı. İlk özel eğitim merkezine başladığında ise 4. sınıftaydın artık hayatımız ev, okul özel eğitim merkezi üçgeninde devam ediyor ama üçünde de zamanını çok iyi ayarlamam gerekiyordu çünkü senin hiçbir şeyden geri kalmanı istemiyordum.”
“Peki, anneciğim… Bu kargaşa içinde yorulur muydun?”
“Tabii yoruluyordum, hatırlasana Ramazanda bazen orucumuzu Ulus’ta iftar çadırında açıp, öyle evimize dönüyorduk ama şöylede bir gerçek var ki, senin gözlerindeki ışıltıyı görünce tüm yorgunluğumu unutuyordum ve o ışıltıyı dünyalara değişmem… Zamana güvenirsen, zaman seni asla yarı yolda bırakmaz. Ben de zamana ve senin azmine güvendim ve güvenimi boşa çıkarmadınız…”
“Nasıl yani anneciğim, konuyu biraz açabilir misin?”
“Her şeyi tek başına yapmayı tercih ediyordun. Ben bunu yaparım, bu kolay, diyordun. Uğraşa uğraşa, eninde sonunda yapıyordun ve öylelikle biz çok yol aldık…”
“Peki, anneciğim toplumda beni senin yanında gördükleri zaman nasıl tepki veriyorlardı?”
“Sen de biliyorsun ki, insanların aşırı tepkisiyle karşı karşıya kalmak beni çok üzüyordu. Yahu Allah’ın bana yakıştırdığı evladı insanlar bana yakıştıramıyor ve acımasızca sorguluyor. Aslında farklı bir pencereden baktığım zaman bu durumda “imtihan”ımızın bir parçasıydı…
“Daha sonraki yıllarda neler oldu anneciğim?”
“Zorlu süren hayat yolculuğumuzdan sonra amacıma ulaşmıştım, artık seni kendi ayaklarının üzerinde duran, her zorluğun altından kalkıp yeniden başlayabilen bir birey olarak yetiştirmeyi başardım. Elbette ki, bir anne olarak zaman zaman kaygılarım oluyor ama diyorum ki, gün doğmadan neler doğar…”
“Haklısın anneciğim, sonuçta hayatın bize ne sınavlar ya da ne gibi sürprizler hazırladığını bilemeyiz yaşayıp göreceğiz. Ve artık yürekten inanıyorum ki, bir gün her şey çok güzel olacak…”