EMEL YALÇIN: HAYATTA HERKESİN BİR SINAVI VAR
“Hayatta herkesin bir sınavı olduğunu düşünüyorum. Kimi evladıyla, kimi işiyle, kimi eşiyle, kimi maddi olanaksızlıklarla sınanıyor. Önemli olan bütün bu sorunlarla boğuşurken durumu olduğu gibi kabul etmek ve elinizde olanlara şükretmek ve mutlu kalmayı seçmek.”
Otizmli bir gencin annesi olmanın ötesinde Emel Yalçın kimdir?
48 yaşındayım, Ankara’da Zuzu Montessori adında iki kreşin kurucu ortağıyım. 17 yaşında (otizmli) ve 12 yaşında iki oğlum var. Üniversiteyi bitirdiğimden bu yana çalışmaktayım. Üniversitede ekonomi eğitimi aldıktan sonra uzunca yıllar bankacılık yaptım. Çok yoğun ve hedef odaklı, stresli bir iş bankacılık. Evlendikten ve Ahmet doğduktan sonra da çalışmaya devam ettim. Ama oğlum, otizm tanısı aldıktan sonra işi bırakmayı çok düşündüm. Sağ olsun annem ve eşimin ailesi her zaman bizim yanımızda oldular. Ahmet’in doğduğu yıl annem memuriyetten emekli oldu, üç yaşına gelene kadar da ona baktı. Özellikle özel eğitime başladığımız yıllarda Ahmet’in özel eğitime götürülüp getirilmesi konusunda bize çok destek oldu. Eğer bize bu kadar yardım eden aile üyeleri olmasaydı belki de işi bırakıp, oğlumu eğitim kurumlarına ben götürecektim. Ahmet’e tanı konulduğunda özel bir bankada müdür yardımcısı olarak çalışıyordum. Bütün unvan sıralamalarını, çok çalışarak ve hedeflerimi hep tutturarak bir bir atlamış ve müdür yardımcısı olmuştum. Şube müdürü potasındaydım ve işi bırakmayı hiç istemiyordum. Nitekim Ahmet’e tanı konulduktan 2 yıl sonra da şube müdürüydüm. Artık hedeflediğim yerdeydim. Ama hem eve, hem Ahmet’in temposuna yetişmek, duygularımla başa çıkmak ve hem de işimde başarılı olmaya çalışmak beni çok yormuştu. O yıllar bölge müdürüm olan kişiye oğlumdan az da olsa bahsetmek ve bazı zamanlarda daha rahat izin almak istemiştim ki, yöneticim beni dinlemek bile istememiş konuyu değiştirmişti. O zaman anladım ki iş hayatı çok acımasız ve empati kurulmayan bir yerdi. Çalışmak, çok yorucu olsa da zihnimi çoğu zaman meşgul tutuyordu. Özellikle ilk yıllar kendimi çok çaresiz hissettiğim zamanlarım oluyordu. İşi bıraksam acaba Ahmet’e daha faydalı olur muydum hiçbir zaman bilemeyeceğim ama “otizm” çemberinin dışında bir şeyle meşgul olmak ruh sağlığım açısından bana iyi geliyordu. Bankacılık kariyerime 42 yaşımda noktayı koyarak çocuk gelişimi okumaya karar verdim ve Montessori eğitimi aldım. Şimdi çocuklarla dolu okulumda pek çok çocuğun yaşamına dokunarak çalışma hayatımı sürdürmekteyim.
Otizmli bir çocuk annesi olmak hayatınızda ve hayata bakışınızda en çok neleri değiştirdi?
İnsan gençlik yıllarında başına neler geleceğini hiç bilemiyor. Gelecekten çok şey bekliyorsun. Mutlu bir evlilik kurmak, çocuk sahibi olmak ve kariyerimde ilerlemek en büyük isteğimdi. Çok şükür mutlu bir evliliğim ve dünya tatlısı 2 oğlum var. Ama otizmin beni çok çaresiz hissettirdiği çok zamanlarım oldu. Hayatımda çoğu şeyi kontrol edebiliyorken, otizm tanısı bütün denklemleri altüst etmişti. Ahmet’le sabırlı olmayı ve küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendim. Tevekkül etmek, olanı olduğu gibi kabul etmek olgunluğuna eriştim, bu sebepten ben de Ahmet’ten çok şey öğrendim. Çevremde pek çok anne baba var ve bazen çocukları ile ilgili çok küçük şeyleri dert ediyorlar. Oysaki sağlıklı gelişim gösteren bir çocuğunuz varsa dünyanın en kıymetli hazinesi ile ödüllendirilmiş oluyorsunuz. Birde şu hayatta herkesin bir sınavı olduğunu düşünüyorum. Kimi evladıyla, kimi işiyle, kimi eşiyle, kimi maddi olanaksızlıklarla sınanıyor. Önemli olan bütün bu sorunlarla boğuşurken durumu olduğu gibi kabul etmek ve elinizde olanlara şükretmek ve mutlu kalmayı seçmek.
Oğlunuzun otizmli olduğunu ne zaman anlamıştınız?
Ahmet iki, iki buçuk yaşlarındaydı. İşten çıkıp koşa koşa eve geliyordum. Annemle Ahmet kapıyı açıyorlardı. Ben geldim diye enerjik bir ses tonuyla oğluma yöneliyordum ki bana koşup beni kucaklamak yerine arkasını dönüp koşturmaya başlıyordu. Aynı şekilde sabah uyandığında en tatlı ses tonumla yatağına gidip günaydın dediğimde göz teması bile kurmayıp çok tepkisiz kaldığı anları oluyordu. Daha kelimeleri yoktu ve bu durum beni çok endişelendirmeye başlamıştı. Ne olduğunu tam olarak bilemiyordum ama anne hissiyatım bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu. Ahmet İki buçuk yaşına gelmişti ve ben içimi kemiren bu duygudan kurtulmak için bir çocuk psikiyatrisinden randevu almıştım. Doktor bizi ve Ahmet’i değerlendirdi ve Ahmet daha çok küçük bir şey demek için çok erken diyerek bizi gönderdi. O kuşku kurdu bir kere içime girmişti. Sürekli evde kelimeler söyleyerek ona tekrar ettirmeye çalışıyor, taklit oyunları oynayarak katılım gösteriyor mu diye bakıyordum. Örneğin ben kapının arkasından ce e yapıyor onunda yapmasını bekliyordum ya da kapıdan çıkarken bay bay yapıyor oda bana aynı şekilde el sallıyor mu diye bakıyordum. Birkaç söylediği hece, kelimede zaman içerisinde kaybolmuştu. Derken altı ay sonra dayanamayıp bir üniversitenin çocuk psikiyatrisi bölümünden tekrar randevu aldım. Bu arada annem endişelerimin yersiz olduğunu, abarttığımı düşünüyor beni çokta anlamıyordu. İşte o gün arabada kucağımda Ahmet hastanenin yolunu tutmuştuk. Doktor bizi dinledikten ve Ahmet’i değerlendirdikten sonra bomba gibi o kelimeyi ortama bırakmıştı. Otizm diye de bir şey var. Acil özel eğitime ve bir kreşe başlamanızı öneririm. Şimdi dönüş yolundaydık. Eşimde bende tek kelime etmeden beynimizde “otizm” kelimesi ile eve dönmüştük. Bu otizm neydi ki, tamam özel eğitime gideriz bir de kreş buluruz çocuklarla oynar geçer gider değil mi dedim eşime. Bilgisayarın başına geçip arama motoruna otizm nedir yazdım. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu, okudukça okudum, ağladıkça ağladım. Böyle kaç gün geçirdim bilmiyorum.
Tanıyı kabullenmeniz kolay olmuş muydu?
Sanırım ağlamalarla ve okumalarla dolu birkaç ay geçirdim. Sonra birden silkelendim ve oğlumuza yardım edecek yegâne kişiler biziz diyerek anne baba olarak işe koyulduk. İyi bir özel eğitim kurumu bulmalı sonrasında bir kreş ayarlamalıydık. Hemen evimizin yakınlarında bir özel eğitim merkezi ile görüştük ve seanslara başladık ama kreş bulmak o kadarda kolay olmadı. Her ziyaret ettiğimiz kreşe samimiyetle oğlumuzun durumundan bahsediyorduk, ama her kurum nazik bahanelerle bizi kabul etmeyerek, uğurluyordu. Ta ki bir okul tamam bir deneyelim diyene kadar. O kreşten çıkarken neredeyse eşimle zil takıp oynayacaktık o kadar mutluyduk. Oğlumuzu kabul eden bir okulumuz vardı artık.
Çevrenizin tepkisi nasıldı? Destekleyenler ya da yıpratanlar var mıydı?
Annem ilk zamanlar kabul etmek istemedi, ne kadar abartıyorsunuz dedi. Ancak eğitim sürecimize dahil olduktan sonra durumu o da kabul etti ve bizim en büyük yardımcımız oldu. Eşimin ailesine durumu açıkladığımızda koşulsuz kucaklarını açtılar ve hep bizim yanımızda oldular. Ahmet’in babaanne ve dedeleri ne yazık ki yok ama birbirinden harika üç halası var, kuzenleri var ve her zaman bizim yanımızda oldular. Süreçte yavrusu tanı almış bir anne babaya ailesi destekse o anne baba kendisini çok güçlü hissediyor. Biz de onların varlığı ve yardımlarıyla kendimizi hep çok iyi hissettik, iyi ki varlar. Yakın aile çevremizden başka durumu kimselere söylememiştik. Bu konuda benim çok katı bir tutumum vardı. Ahmet çok yoğun eğitim alıyordu. Kreş, özel eğitim, duyu bütünleme, spor ve daha bir sürü şey. O iyi olacaktı, sonra herkesin bilmesine gerekte yoktu. Yakın ailemizin dışında kalan arkadaş, komşunun yerli yersiz sorularıyla bunalmak istemiyordum. Belki de üzülme maskesi altında insanların bana acıyan tutumundan kendimi korumaya çalışıyordum, bilemiyorum. Geçmişe dönsem belki bir tek bunu yapmaz, çevrem ne dere çokta takılmazdım diye düşünüyorum.
Oğlunuz için erken yaşta yoğun özel eğitim aldırma fırsatınız oldu mu?
Okuduklarımda, otizm tanısı almış çocukların çok yoğun özel eğitim alması gerektiği yazıyordu. Devletin karşıladığı ayda sekiz saatle bir yere varılamayacağını çok iyi anlamıştık. Alternatif tedavi yöntemlerinden aklımıza yatanları da deniyorduk. Ama en çok, iyi bir özel eğitim uzmanı ile alınan eğitimi önemsiyorduk. Bu sebepten bütçemizi zorlayarak oğlumuza yoğun bir eğitim aldırıyorduk. Duyu bütünleme, özel eğitim, spor eğitimleri ile beraber neredeyse haftada kırk saat oradan oraya Ahmet’i koşturuyorduk. İlk zamanlar Ahmet özel eğitim seanslarına girmek istemiyor dersin neredeyse yarısında ağlıyordu. Ahmet sınıfta ağlıyor ben çaresizlikten kapının öbür tarafında ağlıyordum. Sınırlı göz kontağı ve sınırlı ilgisi ile dersin yarısı bir şeylere ilgisini çekme ve önündekine baktırmaya çalışmakla geçiyordu. Sonrasında Ahmet bizden ve eğitimcilerden kaçamayacağını anladı ve ağlamayı bıraktı. Yavrusu yeni tanı almış ailelere belki buradan tavsiyemdir lütfen pes etmesinler ve imkânları ölçüsünde çocuklarını eğitime taşımaya devam etsinler. On dört yıldır yoğun bir eğitim hayatının içerisindeyiz. Ahmet şu an güzel sanatlar lisesine gidiyor, piyano, bateri, gitar ve bağlama çalıyor, okuyor, yazıyor, dört işlem yapıyor, öz bakım becerileri çok iyi, evde neredeyse bir numaralı yardımcım, sofrayı hazırlar, bulaşık makinasını boşaltır, ev işlerine yardım eder. Hepsi aldığı eğitimler sayesinde.
Telefonda konuştuğumuzda enerjinize hayran olmuştum. Hep bu kadar enerjik ve pozitif misiniz?
Genel olarak iyimser bir yapım vardır. Her koşulda mutlu olacak bir şey bulurum. Ahmet’ten sonra belki de böyle kalmayı daha fazla seçtim. Şükür, hayatımdaki en büyük enerji. Bugünüme, Ahmet’in kat ettiği yola, bu yolda karşımıza çıkan güzel insanların varlığı için Allah’ıma binlerce kez şükrediyorum. Yıllar içerisinde otizm tanılı çocuğu olan pek çok anne ile tanıştım. Bazıları çocuklarının kat ettiği yola bakmak yerine hep olumsuz taraflarına odaklanmayı seçiyorlar. Ya da bizden sonra ne olacak kaygısı ile kendi kendilerini yiyip bitirmekteler. Çevremden bu tip insanları çıkartmayı seçtim. Gördüm ki, sen ne yaparsan yap o olumsuza odaklanmayı seçiyor ve seni de sürüklemek istiyor. Her zaman tabii ki aynı enerjik yapıda olamayabiliyorum. Benimde düştüğüm zamanlarım oluyor. Ama düştüğüm o çukurdan hızlıca çıkmayı öğrendim. Çünkü ben iyiysem çocuklarıma, aileme ve çevreme faydam oluyor.
Altı yaşında oğlunuzun mutlak kulağa sahip olduğu anlaşılmış. Bilmeyenler için mutlak kulak nedir, açıklar mısınız?
Ahmet beş – altı yaşlarındaydı, basınca çeşitli müzikler çalan sesli oyuncakları çok severdi. O sevdikçe de yakın çevremiz sürekli bu oyuncaklardan alırdı. O oyuncakları yan yana dizer çılgınca basar ve kendince melodiler yapar, heyecanlanır, ellerini çırpardı. Arada kafamız şişer o oyuncakları ulaşamayacağı yerlere kaldırırdık ama o ne yapar eder onları tekrar ortaya çıkarırdı. Bir gün eşime acaba Ahmet’e bir piyano dersimi aldırsak dedim. Hemen bir piyano öğretmeni bulduk ve derslere başladık. Birkaç ay sonra çalıştığımız hocası Ahmet’in absolut (mutlak kulak ) kulağı var dedi. Mutlak kulak duyulan bir notayı bir referans almadan, başka bir notayla karşılaştırmadan tanıyabilme yeteneği. Daha açık anlatmam gerekirse öğretmeni Ahmet’in piyanoya arkası dönük beş tane notaya bassa Ahmet bir seferde basılan notaları isimleriyle söyleyebilir.
Oğlunuzun müzik yeteneğini keşfettikten sonra neler yaptınız?
Bize doğuştan bahşedilen bu yeteneği keşfetmemizle beraber müzik eğitimimizi hızlandırdık. Ahmet piyano derslerinde çok eğleniyor ve sunulanı çok hızlı öğreniyordu. Eve bir piyanoda almıştık. Öğretmeni ile yaptığı çalışmaları evde de tekrar ediyorduk. Bir gün her şeye ritim tuttuğunu da gördük. Çalıştığımız öğretmenimiz minik ritim çalışmaları da yaptırmaya başlamıştı. Bunun üzerine eve birde bateri aldık. Ahmet müzik dinlemeyi özellikle rock ve pop şarkıları dinlemeyi çok seviyor. Küçükken doğum günü ya da özel bir günde sana ne alalım diye sorduğumuzda sevdiği bir sanatçının CD’sini söylüyor, bizde onu hediye alıyorduk. Hatta çalıştığı eğitim kurumunda öğretilmesi hedeflenen bir şey varsa bizim ödülümüz hep CD oluyordu. Bir ay boyunca bir şey çalışılıyor ve Ahmet’le ay sonlarında bir dükkâna gidilip ödülü olan CD alınıyordu. Ahmet, alınan CD’yi uzun uzun inceler arkasında yazılan şarkıların sırasını, bestecisini, hatta parçanın kaç dakika sürdüğünü ezberlerdi. Bazen satışta olmayan öyle CD’ler isterdi ki, onları bulmaya çalışırdım. Bir keresinde Duman grubunun ilk yıllarında çıkardığı bir CD’yi istedi. Öyle çekme filan da olmayacak hani, orijinal olacak. İkinci el ürünler satan bir siteden o CD’yi bulup almışlığım da vardır. Şimdi sevdiği şarkıları açıp üzerine davulla eşlik etmeyi çok seviyor.
Ahmet Mert’in ilkokul dönemi nasıl geçti?
Hangi yıllara gitmek istemezsin diye bana sorsalar kesinlikle oğlumun ilkokul yıllarına derim. En hareketli olduğumuz, yerimizde bile oturmakta zorlandığımız yıllardı. İlkokula başladığı yıl belki de hayatımın en stresli yılıydı. Yedi yaşında bir gölge abla ile ilkokula başladık. Öğretmenimiz ile ilk gün tanıştık, durumumuzu anlattık, sınıfta gölge ablanın Ahmet’e eşlik edeceğinden bahsettim. Öğretmenimiz bir göz beni sınıfta takip etsin istemem diye hemen tepki verdi ancak ilk karneler verildiğinde Ahmet’e yardımcı olan ablanın işini çok kolaylaştırdığını da itiraf etti. Okul olarak bir köy okulunu seçmiştik. Çocuklar Ahmet’i olduğu gibi kabul etmişlerdi, belki de öğretmenden daha fazla. Teneffüslerde ablamız çocuklar ve Ahmet’le hemen bir oyun kuruyor ve oyun ve iletişim becerilerini geliştirmeye çalışıyordu. İlkokulda yarım gün okula gidiyor yarım gün de eğitim kurumunda eğitimine devam ediyordu. İş yerlerimiz Ahmet’in gittiği okula uzaktı. Dört yıl boyunca haftanın iki günü ben iki günü babamız bir günde halamız kilometrelerce yol yapıyorduk. Ahmet’i okuldan alıyor, eğitim gördüğü kuruma bırakıyor sonra işime geri dönüyordum. Ama nereden fayda görüyorsak Ahmet için kilometrelerce yol yapmaya razıydık. İlkokula başlamadan önce Ahmet gittiği rehabilitasyonda, emekli bir ilkokul öğretmeni ile okuma yazma çalışmalarına başlamıştı. Bir yıl boyunca okuma yazma çalışmaları yapıldı ve Ahmet okumayı öğrendi, yani ilkokula başladığı yıl okuyabiliyordu. Beni üzen öğretmenin bazen ötekileştiren tutumları oluyordu. Sınıfa, Ahmet bile bunu okudu ya da Ahmet bile bu işlemi yaptı gibi cümleleri kulağıma geliyordu ki bu beni çok üzüyordu.
Sizinki bir başarı hikâyesi ama insan merak ediyor. Başarıya giden bu yolda hiç zorluk yok muydu?
İlkokulda tek öğretmenle işler daha kolaydı. Her zaman yapıcı bir tutum içerisinde olmaya çalıştım. Ahmet’in gittiği ilkokulda okul aile birliğinde görev aldım. Okul ve ihtiyacı olan çocuklar için çalışmalar yaptım. Ancak ortaokula geçtiğimizde işler çok zorlaşmaya başladı, artık Ahmet’e eşlik eden bir abla da yoktu. Her bir öğretmene tek tek derdimizi anlatmak, Ahmet’in hassasiyetleri için yardım istemek zorlaşıyordu. Bir öğretmen dersim 50 dakika 25 çocuk var böl Ahmet’ e de 2 dakika düşer demişti. On yıldır ilk, orta, lise hayatının içerisindeyiz. Kalpten dua ile andığımız çok öğretmenimiz oldu ama ne yazık ki adını bile anmak istemediğimiz öğretmenlerimiz de oldu. Burada bir anımı anlatmak isterim. Ahmet orta ikiye gidiyordu. Okulda Çanakkale Şehitleri’ni anma ile ilgili bir program vardı. Biz ailelerin de içinde olduğu gruptan bir video geldi. Arkada piyano çalıyor, çocuklar Çanakkale türküsünü seslendiriyor. Gözüm korodaki çocukları taradı, herhalde arkada piyanoyu çalan Ahmet dedim. Ama oda ne, piyanoyu da öğretmen çalıyor. Ahmet programın hiçbir yerinde yok. Gözyaşlarımı durduramıyorum, tek ilgisi ve yeteneği müzik olan çocuğuma programda yer verilmemiş bile. Şimdi o okulda yönetici, idareci, öğretmen olan bazı kişiler bana ‘Ahmet’le gurur duyuyoruz ne güzel şeyler başarıyor’ diye yazıyorlar. Dışımdan sen bu başarının neresinde oldun demek istiyorum, susuyorum.
Ahmet Mert’in eğitimi şu an nasıl ilerliyor?
Ahmet’in gittiği lise, güzel sanatlar lisesi, orada müzik bölümünde okuyor. Dolayısı ile müzikle ilgili tüm dersleri takip edebiliyoruz ancak matematik, edebiyat gibi kültür derslerini takip etmemiz çok zor. Gittiği lisede bu müzik derslerini takip ederken dışarda çalışan öğretmeni ile de müzik derslerine devam ediyoruz. Müzik öğretmeni ile piyano, bateri, gitar, şan, solfej gibi çalışmalar yapıyor. İlkokuldan beri gittiği Alkım Özel Gereksinimli Bireyler Eğitim Derneği kurumuna da devam ediyoruz. Artık akademik çalışmalar yerine daha çok günlük yaşam becerileri, sosyal beceriler, doğal ortamda sohbet becerileri geliştirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Arada spor yapmayı da ihmal etmiyoruz.
Ahmet Mert ile evden çıktığınızda en zorlandığınız şeyler neler oluyor? Ya da şöyle sorayım… İnsanların bakışından otizmi tanımamasına kadar sizi zorlayan bir şeyler var mı?
Artık toplumda otizmle ilgili farkındalık çok yüksek. Yıllar içerisinde STK’ların çalışmaları, dizilerde yer verilen otizmli kahraman rolleri, bu farkındalıkları oldukça arttırdı. 15-20 yıl önce otizmi hiç duymamış insanlar şimdi aşağı yukarı otizmin ne olduğu ile ilgili bir fikirleri var. Herhangi bir yerde birisi Ahmet’in farklılığının farkına varsa gülümser, yardımcı olmaya çalışır. Yetişkin olarak bizler herhangi bir yerde engeli olan bir çocuk, bireyle karşılaşsak yardımcı olmaya, anlayış göstermeye çalışıyoruz en azından ben öyle olduğunu düşünmek istiyorum. İş uzun vadede bu çocuklarla yakın temasta bulunan kişilerde. Komşular, öğretmenler, sınıf arkadaşları gibi yakın temasta bulunan kişiler. Her otizmli bireyin hassas olduğu durumlar ya da takıntıları farklı olabiliyor. Örneğin Ahmet bağırılmasından ya da yüksek sesten çok rahatsız olur. Elleri ile kulaklarını kapatmaya çalışır. Sınıfta Ahmet’in bu hassasiyetinin olduğunu belirtmeme rağmen bazen öğretmenler sınıfta sessizliği sağlamak için ses tonlarını yükseltir ya da başka bir çocuğa kızarsa Ahmet bundan çok rahatsız olur, defalarca ağlamışlığı vardır ve sakinleşmesi çok zaman alır.
Oğlunuz ve onun gibi otizmli gençlerimiz için neler yapılmasını isterdiniz?
Bir kere otizm çok uzun ve meşakkatli bir yol. Eşit eğitim koşullarına sahip olmayan çok çocuk ve genç var. Öncelikle bu eğitim koşullarının iyileştirilmesine ihtiyaç var. Bir sporla uğraşmak bizim çocuklara çok iyi geliyor. Belediyelerin çok güzel spor tesisleri var, birçoğu da indirimli imkânlar sunabiliyor. Ancak bizim çocuklarla çalışacak, onların dilinden anlayacak, yetişmiş spor koçları yok. Belki kısa vadede verilecek eğitimlerle daha çok genç ve çocuğa ulaşmak açısından bu tip kolay adımlar atılabilir. Sosyalleşme büyük ihtiyaç. Özellikle eğitim hayatını tamamlamış yetişkin bireyler için bir uğraşı içerisinde olabilecekleri ve sosyalleşebilecekleri modern güzel tesisler yapılabilir. Gençler hem orada bir etkinlikle meşgul olurken (resim, müzik, ahşap gibi) hem de sosyalleşebilir.
Oğlunuz ile gelecek planlarınız neler?
Öncelikle İki yıl sonra eğitim hayatımız bitmesin istiyoruz. Bugüne kadar müzikle ilgili çok çalıştık, emek verdik. Yeteneği de olan oğlumun eğitiminin üniversitede devam etmesini çok istiyoruz. Özel yetenekle girilen icra fakültelerini Ahmet’in başarıyla kazanacağını düşünüyorum. Ama bu fakültelere girerken TYT den 100 baraj puanı alınması zorunluluğu var. Genele yapılan bu sınav ölçümünün otizm tanılı gençlere yapılmasını doğru bulmuyorum. Her sabah kalkıyoruz ve bir hayat amacımız var. Okula gidiyoruz, müzik yapıyoruz. Müzikle hayata tutunan oğlumun bu hayat amacı iki yıl sonra sonlanmasın istiyorum. Bir yandan üniversitede müzik eğitimine devam ederken bir yandan da gideceği üniversitede akranlarının arasında sosyalleşmeye devam etsin en büyük isteğim.
Daha çok otizmli gençlerimizin ve çocuklarımızın ihtiyaçlarından konuşuyoruz Sizce otizmli çocuk annelerinin ihtiyaçları neler?
En çok anlaşılmaya ihtiyacımız var aslında. Ama anlaşılıyormuş gibi yapılmaya değil. Burada en büyük özveriyi anneler veriyor. Evladı için yapamayacağı hiçbir şey yok. Her anne yavrusu için aklının erdiği, gücünün elverdiği mücadeleyi veriyor. En çok eğitim hayatı içerisinde hırpalanıyor, çocuğu sınıfta istenmeyen çocuk oluyor. Siz bireysel ne kadar mücadele ederseniz edin o çocukla çalışan, temas eden kişilerin işbirliğine ihtiyacımız var. Aile içerisinde iş bölümüne ve yükünün paylaşılmasına da ihtiyacı var. Sohbet ettiğim pek çok anne kendini yalnız hissettiğinden, yardım edeninin olmamasından, bu yükü omuzlarında yalnız taşımaktan yakınıyor. Engelli çocukları olan ailelerde boşanma oranı çok yüksek. Bu da kadınların, annelerin hayatını çok zorlaştırıyor.
Otizmli çocuklarımız için eğitimin hayati bir ihtiyaç olduğundan bahsediyoruz sık sık… Bir anne olarak siz bu eğitimin önemini nasıl açıklarsanız?
Tanı aldığımız ilk yıllardı ben yavruma üzülüyordum, annem de yavrusuna yani bana. Bir gün belki beni de rahatlatmak istemiş olacak ki şöyle dedi. “Bak gör Ahmet’ciğim okuyacak üniversitelere gidecek”. O gün anneme biraz sitem ederek “Anne boş hayallerle beni üzme, böyle cümleler kurman beni çok yaralıyor,” demiştim. Geldiğimiz noktada iki yıl sonra üniversiteyi hedefliyoruz ve artık hiç de boş bir hayal değil. Önce inandık, sonra durmadan çalıştık. Ahmet’in eğitimine bir gün olsun ara vermedik. Ahmet de sabırla ve azimle yılmadan çalıştı ve karşılığını verdi çok şükür bugünlere geldik. Hep akademik ya da müzik eğitiminden bahsediyoruz ama ilerde bağımsız bir birey olarak yaşama yolunda işini, gücünü, temizliğini yapabilmesi, karnını doyurabilmesini öğrenmesi de çok önemli. Birine bağımlı olmadan bir ev içerisinde yaşayabilmesi, bir şeylerle meşgul olarak kendini oyalayabilmesi de gelecek için çok önemli. Yaşı büyüdükçe bu alanları daha çok önemsiyoruz ve üzerinde çalışıyoruz. Benden sonra ne olacak kaygısı duymak yerine Ahmet’i bağımsız bir birey olma yolunda hazır hale getirebilirsek bizden mutlusu yok. Son olarak Ahmet’i ve yaptığı müzikleri takip etmek isteyenler için birde adres vereyim 🙂 @yalcinahmetmet