Osteopati nedir?

1874 yılında Andrew Taylor Still tarafından doğal terapi yöntemi olarak geliştirilen Osteopati, sadece ellerle uygulanan bir tamamlayıcı tıp metodu. Vücudu bir bütün olarak ele alan yöntem, son yıllarda özel çocuklar için de sıkça kullanılıyor. Konuyla ilgili olarak İstanbul Gelişim Üniversitesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Fizyoterapist Gülşah Kınalı’dan bilgi aldık.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
2005 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nü bitirdim. Takibinde fizik tedavi ve rehabilitasyon yüksek lisansı ve biyomedikal doktorası yaptım. Klinik çalışmalarımın yanı sıra halen İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak devam ediyorum. 12 yıllık meslek hayatım süresince klinik ve akademik çalışmalarımı aynı anda yürütmeye gayret ettim. Bilimsel çalışmaların klinik problemlerin çözümü ile şekilleneceğine inanıyorum. Mezuniyet sonrasında hastalarımı daha iyi tedavi edebilmek ve çözümler bulmak konusundaki istek beni çeşitli profesyonel gelişim eğitimleri almaya itti. Bu amaçla başladığım 5 yıl süreli osteopati eğitimini 2011’de bitirdim. Sonrasında İngiltere’de bulunan eski adıyla The British School of Osteopaty ve yeni adıyla University College of Osteopathy’de osteopatik filozofi ve pediatrik osteopati kurslarını tamamladım. Bu süreçten sonra osteopatiyi bebek ve çocuklarda uygulamaya başladım. O dönemde çalıştığım bir rehabilitasyon merkezinde osteopatiyi West sendromu, serebral palsi, spinal müsküler atrofi, spina bifida, otizm gibi birçok hastalıkta fizyoterapi ve rehabilitasyon yöntemlerine ek olarak uyguladım. Tedavi sonuçları yüz güldürücüydü, çocukların bağışıklık mekanizmaları artıyordu, uyku düzenleri daha iyiydi, fiziksel gelişimleri ve iletişimleri artmıştı. Velilerim beni bu alanda çalışmak üzere daha da cesaretlendirdiler. Bu nedenle çocuklarda tamamlayıcı tıp yöntemleri üzerine çalışmalarıma devam ediyorum.

Buradaki tamamlayıcı metotlar nelerdi? 
Dünyada Osteopati bu yöntemlerin başında geliyor. Ülkemizde de böyle. Sağlık bakanlığının bu konuda çalışmaları var. Yani yasal ve uygulanabilir bir yöntem. Tabi ki osteopati eğitimi kriterlerini tamamlamış olmak gerekiyor.

Osteopati eğitiminizi nerede aldınız?
Ben eğitimimi Turkish Instıtute for Adapted Osteopathy ve The British School of Osteopathy’de tamamladım. Ancak bu eğitimlerin altında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünde okurken kazandığım alt yapı var. Başarılı bir fizik tedavi ve rehabilitasyon eğitimi olmadan manuel uygulamaları sonradan öğrenip uygulamak zor.

Osteopati tam olarak nedir?
Osteopati, bir tamamlayıcı tıp metodu. Dokunarak tedavi anlamına geliyor, vücudu bir bütün olarak kabul ediyor ve hastalıkların birbiriyle bağlantılı olarak gittiğini düşünüyor. Bu bağlantıları keşfederek, kök nedeni çözerek hastalığı tedavi etmeye çalışıyor. Bu bakımdan çok geniş yelpazesi olan bir bilim aslında. Osteopatinin bir bölümü de beyin ve omurilik sistemini inceleyerek, merkezi sinir sistemindeki aksaklıkların incelemesinde çalışıyor. Bu noktaya geldiğimizde osteopatinin neden çocuklarda uygulanabildiğini görüyoruz. Çünkü çocuklarda serabral palsi veya çok geniş bir yelpazede olan ve hala tam açıklanamayan otizmin bazı türleri merkezi sinir sisteminden kaynaklanıyor. Osteopati vücudu bir bütün olarak kabul ediyor; organlar, sinir sistemi ve kaslar birbirine bağlı ve birindeki bozukluk diğerini etkiliyor. Otizm çok çok geniş bir yelpaze ve bazı türleri organlardan, sindirim sisteminden veya metabolizmadan kaynaklanabiliyor ve bu osteopatinin yaklaşımıyla çok uyuyor. Osteopati diyor ki: Sindirim sisteminde olan bir bozukluk, örneğin bağırsaklarla ilgili bir sorun, çocuğun diğer fonksiyonlarını etkileyebilir. Çünkü sindirim sistemi aslında diğerleriyle bağlantılı. Bunu baş ritmi için de söyleyebiliriz; başımızda dakikada 8-12 atım yapan bir ritim var. Buna ‘yaşam nefesi’ diyoruz. Ritim azsa birçok fonksiyon etkileniyor. Bu noktadan baktığımızda osteoatiyi anlıyoruz. Osteopati “vücuda bir bütün olarak bakın” diyor, bir hastalığı tedavi etmek için önce kök nedenini bulun, onu tedavi ettiğiniz zaman hastalığı tedavi etmiş olursunuz.

Fizyoterapiyle osteopatinin uygulamadaki farklılıklarını  biraz anlatabilir misiniz?
Fizyoterapist olarak daha çok nörofizyolojik hareket paternleri ile tedavi etmeye çalışırız. Örneğin beyinde bir oksijensiz kalma gerçekleştiyse, bu hareket sistemine kas dengesizliği ya da zayıflık olarak yansıyabilir. Fizyoterapi ve rehabilitasyon doğru paternlerde hareketleri tekrarlı olarak yaptırır, öğretir. Bu, olmazsa olmaz bir tedavi metodudur. Beyinde nöroplastisite denen bir mekanizma var. Artık bunun üzerine çok fazla araştırılmaya başlanıldı. Eskiden şöyle denirdi: “Bir beyin hücresi ölmüşse ölmüştür ve iyileşmesi zordur.” Ama şimdi yapılan yeni çalışmalarla biliyoruz ki, nöroplastisite diye bir şey var. Nöroplastisite beyin hücresinin yeniden organize olabilme yeteneğidir.  Fizik tedavide yapılan hareketleri tekrarlı ve doğru şekilde vücuda yaptırdığınız zaman bu nöroplastisiteyi uyarıyor. Fizyoterapi ve rehabilitasyonda kullandığımız Bobath yöntemi gibi çok değerli nörofizyolojik yaklaşımlar var. Diğer taraftan denge gelişiyor, deformiteler önleniyor ve birçok yardımcı medikal cihazla mobilite sağlanıyor. Fizik tedavide hasta bu şekilde iyileşiyor. Fizyoterapi ve rehabilitasyon bizim için vazgeçilmez.

Osteopatide ise kök nedeni bulup çözmeye çalışıyoruz. Osteopati, hastalığı baştan disfonksiyonu yani fizyolojiye uygun gitmeyen şeyi bulur ve önce burayı normal işlevine getirmeyi hedefler. Örneğin tedavi sırasında başı tutuyorum. Beynin bir ritmi var. Serabral palsili çocuklarda örneğin bu ritim düşük oluyor ve ritmi tekrar dengelemeye çalışıyorum. Tabii biz bunun teorik eğitiminde dakikada ritim ne kadar olmalı öğreniyoruz, biliyoruz. Kafa kemiklerimizin arasında da eklemler var. Bunlar ufak, minimal hareketler ediyorlar. Beynin içerisinde bizim beyin dokumuz var ve sürekli kanlanıyor. Günde 135 ml sıvı pompalanıyor o sıvı aşağı omuriliğe gidiyor ve bu omuriliği besliyor. Belli kısımlarda bu çocuklarda baş sıkı, ritim az. Osteopati ile bu ritmi uygun hareketlerle tekrar pompalamaya, tekrar var etmeye çalışıyoruz. Ritimdeki sıkıntı en basit sonuç, bir de bazı zamanlarda baş asimetrileri ortaya çıkabiliyor. Prematüre çocuklar mesela… Çoğunlukla bu bebekler kuvözde yatış pozisyonlarından ötürü ister istemez bize baş asimetrileriyle geliyorlar. Baş asimetrileri, görme kusurları, denge, konuşma gibi birçok fonksiyonu etkileyebiliyor. Çünkü beyinde her bir işlev için özel ayrılmış sahalar var. Asimetri alanına bağlı olarak bu sahalar etkilenebiliyor. Örnekleri çeşitlendirebiliriz, örneğin diyafram denilen solunum kasımızda bir gerginlik varsa bu omurga eğriliğini tetikleyebiliyor. Diyaframı gevşetmeden omurgayı düzeltemiyoruz.

Çocuğun böyle bir tedaviye ihtiyacı olduğu nasıl bir tetkikle ortaya çıkıyor?
Fiziksel belirtiler olarak 0-3 ayda başını tutamayan, oturma dengesinde sıkıntı olan çocuklar, çocuk nöroloğunun yönlendirdiği çocuklar oluyor. Bunların dışında davranışsal olarak “huzursuz bebek” dediğimiz sürekli ağlayan bebekler, gaz sancısı olan ve iki yaşında göz teması başlamayan çocuklar, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlükleri, geceleri diş gıcırdatması olan çocuklar bize getirilebilir. Bunlar aslında çocuğun stresli çocuk olduğunu gösterir. Tanısal olarak; otizm, davranış bozukları, görme–işitme ve konuşma problemleri, serebral palsi, spina bifida ve birçok hastalık grubunda osteopatiyi bir ekip yaklaşımı ile uygulayabiliyoruz. Bu arada tamamlayıcı tedavilerin hiçbir zaman “Fiyzoterapiyi bırakın, artık osteopatiye başladınız” ya da “eğitimi bırakabilirsiniz” demediği de unutulmamalı. Bunların hepsi koordineli olmalı ki ancak o zaman tedaviden sonuç alınabilsin.

Osteopatinin çalışıldığı alanlar neler?
Osteopati aslında bir vücudu dengeleme metodu. Andrew Taylor Still, yani osteopatinin kurucusu, savaş sırasında menenjit hastalarını gözlemleyerek osteopatiyi buluyor. “Menenjit hastalarının bir kısmı ilaç almadan iyileşti, o zaman vücudun bir kendiliğinden iyileşme mekanızması var” diyor. Still, bunun üzerine yoğunlaşıyor ve vücutta kendiliğinden iyileşme mekanizmasını aktifleştiren bölgeleri tanımlıyor. Biz şimdi o bölgeler üzerine çalışıyoruz onun öğrettikleri üzerine. Tabiki o yıllardan sonra osteopati diğer uygulayıcılarla da ayrıca gelişmiş ve yüzlerce teknik bulunmuş. Osteopatinin prensiplerini özetlemek gerekirse, Osteopati der ki:
– Vücut bir bütündür, bütünlüğü muhafaza eder, bu yüzden bir yerdeki rahatsızlık diğerini etkiler.
– Vücudun kendiliğinden bir iyileştirme mekanizması vardır. Eğer dışarıdan doğru uyaranı verirseniz kendiliğinden iyileşmeye başlar.
– Vücudun homeostaz denen iç dengesi vardır.
– Fonksiyon yapıyı, yapı da fonksiyonu etkiler.

“Anne Dokunuşu” adlı bir kitap projeniz var sanırım…
Osteopati evde uygulanmaz ama bazı çok basit nokta dokunuşları çocuğa zarar vermeden, öncesinde bir fizyoterapist tarafından eğitimi verilerek anne tarafından uygulanabilir. Anne dokunuşuna yönelik, annelere rehber olabilecek bir kitap projem ver. Başta, ayakta, göğüste bebeği rahatlatan bazı noktalar var. Bunlar annelere rehber olsun istiyorum, bu nedenle bu kitabıma başladım. Annelerin bebeğe dokunmaktan çekinmemesi gerekiyor çünkü dokunma uyarıcıdır. En geriye baktığımızda bizim ilk tedavi metodumuzdur. Düşseniz, diziniz kanasa ne yaparsınız? İlk olarak elinizi dizinize tutarsınız. Başka bir şey aklınıza gelmez. Dokunma ve masaj ilk tedavi metotlarıdır ve o yüzden çok önemlidir. Anne dokunuşu da çok önemli. Çünkü annenin bebekle kodları aynı.

Türkiye’yi dünyadaki özel eğitim kategorisi açısından nerede görüyorsunuz?
Güzel bir noktadayız bence. Devlet eliyle desteklenen bir yapı var ama standartların ötesine çıkmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bir akademisyen olarak bu konuya çok çok önem veriyorum. Örneğin eğitim merkezlerinin artık çıtayı yükseltmeleri lazım. “Bana günde 8 saat çalışacak bir fizyoterapist lazım” yerine “Alanında uzmanlaşmış, eğitimlerle kendini geliştirmiş, şu kadar yıllık tecrübeli bir fizyoterapist arıyorum” gibi derecelendirmelerin olması gerekiyor. Çünkü bu olmayınca kendini geliştirmiş, kendini bu işe adamış uzmanlar kendilerine yer bulamadığı veya bulduğunda hiçbir farklılık hissetmediği için kendi yerini açmaya çalışıyor. Böyle olunca da devlet eliyle desteklenen yerde hasta tedavisini hiçbir şey ödemeden alacakken diğer tarafta çok çok büyük maliyetlerle almak zorunda kalıyor.

ÖÇED olarak toplumdaki algıya pozitif katkıda bulunmak, özel gelişim gösteren çocukların ailelerinin sorularına cevap bulmasını sağlamak için çalışıyoruz. Siz ÖÇED’in çalışmalarını takip ediyor musunuz? Derneğimizle ve diğer STK’larla ilgili öneri ve görüşleriniz neler?
Sivil Toplum Kuruluşları farkındalık yaratma noktasında çok etkililer. Benim de gönüllü olarak destek verdiğim yerler var ve tedavilerde de ailelerle bire bir vakit geçirme fırsatı buluyorum. Gözlemlediğim şu ki, ulaşım sıkıntıları çok fazla insanların. Özel eğitime gelirken servis yoksa ve eğer aracı da yoksa büyük problem yaşıyor aileler. Asansör problem, kalabalıktan dolayı metrobüs problem, ulaşım problem. Yine engelli çocuk anneleri çok ağır fiziksel travmalar altında kalıyorlar. Bana gelen bütün çocukların anneleri el bileği ağrısından yakınıyor örneğin. Çocuğu taşımaktan, kaldırmaktan çocukların anneleri meslek hastalığı gibi hastalıklara tutuluyorlar. Bu çocukların annelerinin desteklenmesi gerekli, tedavilerinin, erken emekliliklerinin olması gerekli diye düşünüyorum. Diğer taraftan insanlar artık eylem bekliyorlar, aksiyon bekliyorlar. Aksiyona geçilmemesi insanları üzüyor. Geçen sene engellilere ve ailelerine bir anket uyguladık. Bu sırada tanıştığım bir gencin şu sözleri çok etkilemişti beni: “Her yerde engel, engelsiz kelimelerini duymak istemiyorum. Bu bile beni rahatsız ediyor. Ben bir bireyim sadece.”

 

İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fizyoterapist Gülşah KINALI

Anne Dokunuşunun Önemi Hakkın bilgiler veriyor.

 

Save