Sınır Koymak Mümkün mü?

 

Otizmli çocuklarla sağlıklı ilişki kurmanın yolu, sevgi kadar net sınırlar koyabilmekten geçiyor ABA Program Süpervizörü ve Klinik Psikolog İsmail Bıyıklı sınırların aslında güven sağladığını, tutarlılığın, rutinlerin, somut ifadelerin ve görsel desteklerin çocuğun kaygısını azalttığını vurguluyor. 10 temel psikolojik yaklaşımı sizin için ele aldı.

1 SINIR = GÜVEN

Sınırlar çoğu zaman aileler tarafından kötü bir şey olarak algılanır. Yasaklar ve çeşitli engellerle eşdeğer görülebilir. Oysa sınır koymanın fazlaca pozitif sonuçları olur. Sınır, çoğu zaman çocuğun dünyasını güvenli hale getirir.

Bir çocuğun “burada dur”, “şimdi sıra bende”, “bunu almamalısın” gibi net sınırlarla karşılaşması, onun nerede güvende olduğunu anlamasına yardım olur. Ayrıca bu sınırların var olması ve çeşitli kurallara uyabiliyor olması; çocuğun daha sağlıklı iletişim kurmasını sağlar.

Sınır koymayan bir ortamda çocuk, hem kendisi için hem de çevresi için riskli davranışlar sergileyebilir. Tehlikeli olanı, ona kötü sonuçlara yol açacak durumları fark etmesine engel olabilir. Bundan dolayı “sınır=güven” diyebiliriz.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü otizmli çocuklar çevresini anlamlandırırken daha çok netlik ve öngörüye ihtiyaç duyarlar. Belirsizlik kaygıyı arttırır, kaygı da davranış sorunlarını tetikler. Sınırlar, çocuğa nerede güvende olduğunu öğretir. Bu da hem ev içi huzuru artırır hem de çocuğun kendini kontrol etme becerisini destekler

2 TUTARLILIK

Sınır koymanın altın kuralı tutarlı davranmaktır. Bazı aile içinde yaşanan olaylarda ebeveynler ikiye ayrılır. Bu durumda çocuğun kafasında büyük bir karmaşa belirir.

Bazen ise bir davranışa anne izin verir, baba ise aynı davranışın yasak olduğunu söyler. Bu durumda karmaşa yaratmaya devam eder. Bu karmaşık durum ise olumsuz davranışların pekiştirilmesine yol açar.

Bunun önüne geçmek için evdeki herkesin aynı dili kullanması gerekir. Bu dilin aynı ilerleyebilmesi için ebeveynlerin belirli aralıklarla toplantı yapıp. Belirledikleri kuralları, diğer ebeveynlere bildirmesi gerekir. Çocuk farklı kişilerden farklı mesajlar almadığında sınırlar daha kolay anlaşılır ve içselleşir.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü çocukların öğrenmesinde tutarlılık temel ilkedir. Aynı davranışa bazen izin verilip bazen yasak getirildiğinde, çocuk için kurallar anlamsız hale gelir. Tutarlılık, hem davranışların öğrenilmesini kolaylaştırır hem de ebeveynler arasında güvenli bir otorite algısı oluşturur.

 3 DAVRANIŞLARIN ALTINDA YATAN İHTİYACI ANLAMAK

Otizmli çocukların davranışları bazen iletişimin bir şekli olabilir. Vurmak, bağırmak, kendini yere atmak… Bunlar “beni anla”, “zorlandım”, “fazla uyarıldım” gibi mesajlar taşıyabilir. Her olumsuz davranış direkt problem davranış olarak nitelendirilemez. Davranışın altında ne yattığının fark edilmesi gereklidir.

Aileler genelde bu davranışları “yapmamalı” olarak tanımlarlar ve davranışın altında yatan sebebi fark etmeye çalışmazlar. Burada bu davranışı sınırlamak yerine daha da artırır. Oysa “bu davranışın altında hangi ihtiyaç var?” diye sormak süreci kolaylaştırır. Çocuk ihtiyaç duyduğu şeyi başka bir yolla ifade edebildiğinde, sınır koymak da doğal hale gelir.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü davranış sadece görünen yüzdür; altında çoğunlukla iletişimsel ihtiyaç vardır. Ebeveynler bunu fark ettiğinde, cezalandırıcı yaklaşımlar yerine çocuğun ihtiyacını karşılayan çözümler geliştirebilir. Bu da hem davranış krizlerini azaltır hem de ebeveyn-çocuk arasındaki bağı güçlendirir.

4 BASİT VE SOMUT İFADELER KULLANMAK

Otizmli çocuklar soyut kavramları anlamakta zorlanabilirler. Bu nedenle “düzgün davran” demek yerine “otur”, “bekle”, “sıra bitti” gibi kısa, somut ve net yönergeler çok daha etkilidir.

Çocuğa uzun açıklama yapmak çoğu zaman dikkat dağınıklığına ve anlaşmazlığa yol açabilir. Net, kısa ve sabit cümleler çocuğun sınırları anlamasını kolaylaştıracaktır. Gerektiğinde aynı ifadeyi tekrar etmekte sakınca yoktur. Aksine istikrarlı olarak tekrar etmek, çocuğun sınırı daha kolay anlamasını sağlayacaktır.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü somut ifadeler daha hızlı anlaşılır. Bu, hem çocuğun başarısını arttırır hem de ebeveynin kendini daha anlaşılır hissetmesini sağlar.

5 RUTİNLER

Rutinler aslında sınır koymanın en doğal yoludur. Her gün aynı saatte yemek, uyku, oyun düzeni olduğunda çocuğun hangi durumda ne yapması gerektiği kendiliğinden öğrenilir. Bu da sınır koymayı çatışmasız hala getirir. Sınır koyma performansımız ilerlediğinde, mutlaka rutinler değiştirilmeli ve çocuğun rutinlere aşırı bağlı olması da engellenmelidir.

Aynı zamanda otizmli çocuklar belirsiz ortamlarda daha çok kaygılanırlar. Rutinler, bu belirsizliği azaltır ve güven hissini artırır. Bir çocuk ne zaman oyun biteceğini biliyorsa, oyunun bitişi sırasında kriz çıkarması da azalır.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü rutinler çocuğun hayatına bir çerçeve getirir. Belirsiz ortamlarda kaygısı artan çocuk, rutinin getirdiği öngörülebilirlik sayesinde sakinleşir. Bu da sınır koyması doğal ve çatışmasız bir hale getirir. Rutinler aynı zamanda bağımsızlık becerilerini de destekler.

 6 OLUMLU PEKİŞTİREMELER

Sınır koymanın sadece “HAYIR” demekle ilişkili olmadığını hatırlamak gerekir. Çocuğun uygun davranışlarını fark edip övmek, sarılmak ya da küçük bir pekiştireçle pekiştirmek sınırların daha kolay kabul edilmesini sağlar.

Örneğin, oyuncaklarını topladıktan sonra “aferin, şimdi oyun bittiğini anladın” demek hem çocuğa davranışın sonucunu gösterir hem de motivasyonunu artırır. Sürekli olumsuz uyarılar yerine olumlu pekiştirme, hem ebeveyn-çocuk ilişkisinde sıcaklığı korur hem de davranışların daha kalıcı olmasını sağlar.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü beyin pekiştirmeleri önemser. Çocuğun doğru davranışı fark edilip takdir edildiğinde, o davranışın tekrar etme olasılığı artar. Sadece olumsuzlara odaklanmak çocuğu umutsuz hissettirebilir, ama olumlu pekiştirme hem öğrenmeyi hızlandırır hem de aile içindeki duygusal bağı güçlendirir.

7 GÖRSELLERLE DESTEKLEMEK

Bazen otizmli çocuklar için görsel materyaller sözel açıklamalardan daha etkilidir. Evde basit çizelgeler, “dur” ve “başla” kartları sınır koymayı somutlaştırabilir.

Örneğin yemek sırasında masadan kalmaması için “sandalyeye otur” kartı gösterildiğinde, çocuğun sözel talimatlara göre daha hızlı uyum sağladığı görülür. Görseller, sınırların kalıcı olmasını destekleyebilir ve aile içi iletişimi kolaylaştırabilir.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü görseller soyut sınırları somut hale getirir. Çocuk “dur” kelimesini unutabilir ama kırmızı bir “dur” kartını gördüğünde daha hızlı tepki verebilir.

8 MODEL OLMA

Ebeveynin kendi duygularını yönetme biçimi çocuklar için bir yol göstericidir. Anne-baba öfkelendiğinde bağırmak yerine derin nefes alıp sakinleşirse, çocuk da yavaş yavaş bu modeli öğrenir.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü ebeveynin sakin kalabilmesi, çocuğa duyguların yönetilebileceğini öğretir. Bu, hem sınırların kabulünü kolaylaştırır hem de çocuğun ilerideki sosyal yaşamı için kritik bir beceridir.

9 SABIRLI OLMAK

Sınır koymak hızlı ve kısa vadede bir sonuç vermez. Çocukların bu sürece uyumu zaman alır. Bir gün anladığı bir kuralı ertesi gün unutabilir. Ailenin sabırlı olması, sürecin doğasına uygun bir beklenti içinde bulunması gerekir.

Aynı zaman esneklik de gerekir. Katı sınırlar çocuğu daha da zorlayabilir. Bazı günlerde sınırı yumuşatmak ya da alternatif bir yol sunmak ebeveyn-çocuk ilişkisinin bozulmasını önler.

NEDEN ÖNEMLİ?

Çünkü öğrenme süreçleri iniş çıkışlarla ilerler. Çocuğun sınırları anlaması zaman alır. Sabır, çok zor ama sınırın en önemli ebeveyn becerisidir.

10 AİLE İÇİ PSİKOLOJİK DESTEK

Sağlıklı sınır koyabilmenin en önemli ön koşulu, ebeveynin kendi duygularını düzenleyebilmesidir. Yorgun, tükenmiş ya da öfkeli bir ebeveyn, sınır koyarken daha kolay kontrolünü kaybedebilir.

Bu nedenle ailelerin psikolojik destek alması, destek gruplarına katılması ya da bireysel olarak kendi ruhsal ihtiyaçlarını karşılaması çok değerlidir. Çünkü sınır koymak yalnızca çocuğu değil, tüm aile sistemini ilgilendiren bir süreçtir.

NEDEN ÖNEMLİ?

Sağlıklı sınır koyabilmek için önce ebeveynin kendi ruhsal gücünü koruması gerekir. Tükenmiş ya da öfkeli bir ebeveyn, sınır koyarken yıkıcı olabilir. Psikolojik destek, ailelerin kendi duygularını düzenlemelerini, dayanıklılıklarını arttırmalarını ve çocukla daha sağlıklı bir bağ kurmalarını sağlar.