YAMADIM YARALARIMI…
Öğretmen, yazar ve özel gereksinimli çocuk annesi Süreyya Ülkü Güler yazdı: “Yamadım yaralarımı… önce bu şarkıyı açar mısınız? Sanıyorum bugün ruh halimi en güzel dile getiren şarkı bu. Lütfen dinleyerek okur musunuz? Şarkının bir yerinde ‘hiç mi yol almaz bir insan’ diyor mesela. Alamadık mı gerçekten sizce de? Özel gereksinimli bir çocukla ne kadar koşarsak koşalım, bu toplum denen grubun içerisinde ilerleyemiyor olabilir miyiz?”

Ben bugün hep başa döndüğümü hissettim. Her okul, her kurum, her öğretmen ve her mekan değişikliğinde sanki yeniden doğuruyor, yeniden eğitiyor ve yeniden bunu herkese anlatmak zorunda kalıyor gibiyim.
Hiç kimse anlamaya çalışmıyor da, ben sürekli anlatıyor gibiyim. Herkes duyuyor da dinlemiyor gibi. Sıvıların işi değil miydi bulundukları kabın şeklini almak? Neden sürekli ben girdiğim yeni ortama göre şekil almak zorundayım? Neden çocuğumun yeterliliklerini anlatmak bir görev gibi üzerime yapıştı?
Şarkıyı açtıysanız asıl konumuza giriyorum. Çocuğumla yaklaşık 10 senedir rehabilitasyon merkezlerindeyim. Defalarca öğretmen değiştirdik. Hayatımıza özel eğitimci, ergoterapist, fizyoterapist, dil ve konuşma terapisti, çocuk gelişimci, doktor, anaokulu öğretmeni, sınıf öğretmeni ve iş arkadaşlarımızdan oluşan bir sürü insan girdi çıktı. Ve daha sayamadığımız bir sürü komşu, esnaf, hemşire, akraba, bankacı, kasiyer ve çalıştığım okulların müdürleri.
Kimsenin bakamadığı pencerede oturdum ağlıyorum şimdi bu satırları yazarken. Her değişiklikte çocuğunuzu bir daha tanıtmak ve söylediklerinize inanmalarını ummak ne kadar zor anlatamam. Onların gözünden nasıl göründüğümü düşünüyorum bazen, çocuğunun olmadığı bir hali anlatmaya çalışan bir kadınım sanki. Sanki çocuğum hiçbir şey yapamıyormuş da ben yapıyor gibi anlatmışım. Öyle bir yüz ifadesi, öyle bir inanmazlıkla dinliyorlar bizi.
Bir defasında bir özel eğitim öğretmeni ilk kez aldı İnci’yi. Daha 3. haftanın ilk teneffüsünde yanıma getirip, İnci’nin de onu dinlediğini unutup başladı anlatmaya;
“Toplama çıkarma bilmiyor annesi. 5 ten sonra kaç geliyor diyorum bilmiyor.” dedi. Bir baktım İnci gözümün içine bakıyor. Zorla gülümsedim ve
“Size şaka yapmış herhalde öğretmenim, söyle bakalım çiçeğim 5 ten sonra kaç geliyor?” dedim.
İnci bana bakarak;
“6” dedi. Gülümsedim biraz rahatlasın diye, çünkü bunu söylerken şortunun paçalarını kıvıra kıvıra bir hal oldu çocuk. Öğretmen devam etti,
“Yukarıda söylemedi. Toplama çıkarmada hiç üstüne saymadı.” Dedi ve dayanamayarak araya girdim ve
“Çiçeğim 7+3 kaç eder toplayalım mı ?” dedim. İnci ;
“7 büyük, o zaman 7 aklımda, 3 parmaklarımda. 7-8-9-10” dedi. Ağlamak gelirken içimden yine gülümsedim.
“Aferin minik kuzum” dedim. Öğretmen bu kez de şaşkınlıkla karışık gülümsedi ve vazgeçmeyerek ,
“Ama iki basamaklı sayılarda sorun vardı. Yapmadı yukarıda yani” demeye devam ederken yine böldüm.
“Öğretmenim, ben size matematik öğretmeni olduğumu söyledim mi hatırlamıyorum. Ben sizi anlıyorum, sizin pencerenizden bakmaya çalışıyorum. Ama çocuk size daha 3 hafta oldu geliyor. Size alışamamış olabilir, çekinmiş olabilir. Ama ben çocuğumun yapmadığı bir şeyi asla yapmış gibi anlatmam. Meslek etiğime aykırı bu. Ama çocuğu 3 haftadır her yanıma indirdiğinizde onu bilmiyor, bunu bilmiyor diye indirdiniz. İnci bunu duyuyor ve tekrar sizin yanınıza derse gelince yapmasını bekliyorsunuz. Bana daha hangi sayıları toplayıp çıkardığını bile sormadınız. Hangi teknikle okuma yazma öğrendiğini de sormadınız. Hadi siz sorun lütfen iki basamaklı bir sayıyla tek basamaklı bir sayıyı toplamayı?” dedim.
“14+5 topla bakalım İnci .” dedi.
Ve evet, İnci topladı, doğru tahmin ettiniz. İnci’yi 2. Derse götürdü ve ders bitiminde ;
“Gerçekten yaptı bu ders sorduğum toplama işlemlerini” dedi.
Siz olsanız devam eder misiniz şimdi bu derse? Etmem. İnci’yi de kendimi de artık bu savaşa sokmam. Herkesin unuttuğu kocaman bir şeyi söylemek isterim, çocuğum söylenenleri duyuyor ve anlıyor.
Görme engelli ve yatalak çocuğu olan bir anneye soruyorlar bir gün, görebilsin ister miydiniz? diye. “istemiyorum” diyor kesin bir dille. “Gidemeyeceği yerleri, oynayamayacağı oyunları görmesini istemezdim.” Ne diyor bu kadın diyorsunuz değil mi? Bazen anneler çok garip şeylere şükredebiliyor işte böyle.
Çocuğum anladığı, duyduğu, koşabildiği, hayattan keyif alabilecek neşeye sahip olduğu için ne kadar şükretsem az. İşte o neşesini kimsenin çalmasını istemiyorum. Birinden çekindiği için şortunu çekiştirip kaygılansın istemiyorum. Öğretmenine alışamadığı için veremediği cevaplar yüzünden yapamamakla suçlanmasını ve hevesinin kırılmasını istemiyorum. Ve sırf bu yüzden de bazen eğitime götürürken benim bile karnıma ağrılar giriyor.
Bu yıl kızım 4.sınıf ve sınıf öğretmeni haklı sebeplerinden dolayı tayin isteyip gitti. Bütün yaz acaba kim gelecek diye düşünüp durdum. Kaygı düzeyim İnci’den çoktu. Öğretmeni ile tanışmak, ona İnci’yi anlatmak sorun değil ama dinlenecek miyim ben mesela bunları anlatırken? İlk karşılaşmada kendimi tanıtıp İnci down sendromlu der demez, “çocukların özel durumlarını toplantıda konuşacağız” diyerek susturuldum. Bugün okulun 2. günü ve İnci hakkındaki tek soru “derste resim filan mı yapıyor?” oldu.
“Ben en iyisi sadece resim derslerine getireyim hocam. İnci okuyor, yazıyor, toplama çıkarmayı da basit düzeyde yapabiliyor ama izninizle ben evde çalıştırmaya devam etmek isterim. Beden eğitimi, müzik vs. ne zamansa o derslere gelelim, arkadaşları ile oynasın yeterli benim için” dedim.
“Olur” dedi.
Artık benim için de olur. Çünkü şarkıda da dediği gibi ,
Atsa atamaz kendini, satsa satamaz
Bir ömür hırpalar kendini
Hiç yol alamaz mı insan?
Koysan duramaz bir yere, ait olamaz
Her gün tüketir ömrünü
Bir gün yaşamaz mı insan?
Kendimizi anlatmak için hırpalanmaktan ve bir yere ait olamamaktan yaşamayı kaçırmaktan hoşlanmıyorum artık. Sadece çocuğumla, onun hızında ömür tüketmeden keyifle yaşamak istiyorum. Çünkü çocuğum en çok bunu hak ediyor.
Hadi şarkıyı şimdi bir kez daha dinleyin benim ve İnci’m için…




