ÖZEL EĞİTİM ÖĞRETMENİ OLMAM, BİLİNÇLİ ŞEKİLDE ALINMIŞ BİR KARARDI

Sema Köse ŞEPİTCİ (32) tarih bölümünden mezun olmuş hatta bu alanda yüksek lisans yapmış bir eğitimciydi. Daha sonra özel eğitim alanında çalışmaya karar verdi. Tekrar sınava girerek, Bülent Ecevit Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim bölümünden mezun olan ŞEPİTCİ ile görev aldığı okulu ve öğrencileriyle ilişkisini konuştuk.

 Özel gereksinimli çocuklar ile çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Ben özel eğitim bölümünü okumadan evvel Anadolu Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldum. Hatta bu alanda yüksek lisans da yaptım. Akabinde de Bülent Ecevit Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim bölümünden mezun oldum. Yani özel eğitim öğretmeni olmak benim için oldukça bilinçli şekilde alınmış bir karardı. Buna karar vermemi çabuklaştıran şey bir tesadüf eseri destek eğitim odasında ücretli öğretmen olarak görevlendirilmemle oldu. Bu alanın öğretmeni olmadığım için oldukça tereddütle yaklaşmıştım. Görevim bir ilkokuldaki özel gereksinimli kaynaştırma öğrencilerine zorlandıkları derslerde birebir destek olmaktı. Tereddütlerime rağmen denemek istedim. Bu göreve başlayınca hayatımın akışı değişti. Pek çok çocuk, aile ve öğretmen tanıdım. Bu çocukların, ailelerin ve öğretmenlerin hakikaten çok ciddi bir uzman desteğine ihtiyaç duyduklarını fark ettim. Bir defa alanda çok fazla bilgi kirliliği, önyargı ve negatif tutum vardı. Özel gereksinimli öğrencilerin ve ailelerinin aslında ne kadar yalnız bırakıldığını üzülerek gördüm. Şahit olduklarım, çocuklara olan sevgim ve özel eğitimin kesinlikle bir uzmanlık gerektirdiğini görmem özel eğitim okuma kararı almamı sağladı. Kararımı netleştirdiğim gün üniversite sınavına başvurmak için de son gündü. O gün hızlıca sınava başvuru yaptım. Çok şükür ki, sınava yönelik hiçbir hazırlığım olmasa da yeterli puanı aldım. Tüm bunların sonucunda özel eğitim öğretmeni olarak mezun oldum.

Şu anda nerede çalışıyorsunuz?

Şu anda İstanbul Küçükçekmece’de Gülseren Özdemir Özel Eğitim Uygulama Okulu II. kademede çalışmaktayım.

 Okulunuz hangi öğrencilere eğitim hizmeti sunuyor?

Okulumuz orta veya ağır seviyedeki zihinsel yetersizliği olan bireyler ve orta veya ağır seviyede otizmi olan bireyler için gündüzlü bir eğitim kurumu.

Uygulama okulunda 1. kademe, 2. kademe, 3. kademe tanımları ne anlama geliyor?

Bu kademe tanımı aslında sadece özel eğitim okullarında kullanılan ifadeler değil. İlköğretimin 4+4+4 olarak 12 yıla çıkarılmasından sonra tipik gelişen bireylerin devam ettiği okullarda da bu kademe tanımları mevcut. Bu kademeler eskiden ilkokul, ortaokul ve lise dediğimiz aşamalara denk geliyor. Farklı bir ifadeyle ilk dört yılı içine alan kısım ilkokul, ikinci dört yılı kapsayan kısım ortaokul ve üçüncü dört yıla tekabül eden kısım da lise olarak bildiğimiz derecelere ait tanımlar. Farklı olarak, uygulama okulundaki bu kademelerde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından orta ve ağır düzey için hazırlanan eğitim programını uyguluyoruz.

Bazen aileler özel eğitim uygulama okullarına çocuklarını yollamaktan çekinebiliyorlar. Ön yargıları olabiliyor. Bu okullardaki eğitimin kapsamından ve öğrencilere faydasından bahsedebilir misiniz biraz?

Bu konuda ailelerin endişelerini anlayabiliyorum. Özel eğitim uygulama okulları dışarıdan bakıldığında özel gereksinimli bireyleri dışlayıcı, hatta “tecrit” edici kurumlarmış gibi görünebilir. Ama özel eğitimde çocuk için ideal olanı, “en az kısıtlayıcı” ortamda bulunmasıdır. Bu kısıtlayıcılığı belirleyen de çocuğun kendisidir. Diğer bir deyişle hazır olmayan özel gereksinimli bir birey için, tipik gelişen akranlarının içinde kaynaştırma dediğimiz ortamda bulunmak pekâlâ kısıtlayıcı olabilir. Şunu demek istiyorum, biz farklı gelişen çocuklarımızın kaynaştırma ortamında olmalarını sosyal, psikolojik ve akademik anlamda akranlarıyla bütünleşmesi için istiyoruz. Ama farklı gelişen bireylerin bu ortamdan yararlanabilmesi için birtakım önkoşul becerilerine sahip olmaları gerekiyor. Uygulama okulu bu anlamda çocuğun okul kültürünü kazanması için en uygun ortam olabiliyor. Burada eksiklerini tamamlayan çocukların daha sonraki kademelerde özel alt sınıf, hatta kaynaştırma öğrencisi olarak tipik gelişen akranlarıyla birlikte olmaları mümkün. Eğitsel tanılar ve yerleştirmeler değişebilir. Öte yandan uygulama okulu söz konusu olduğunda en başta da söylediğim gibi orta veya ağır düzey zihinsel yetersizlikten/otizmden bahsediyor oluyoruz. Bu durumdaki öğrencilerimizin bir kısmının, yetersizlik tablosuna bağlı olarak yoğun özel eğitime olan ihtiyaçları daimî oluyor. Durum böyle olunca uygulama okulları bu gruptaki öğrencilerin optimum fayda sağlayacakları tek kurum olmuş oluyor. Toparlamak gerekirse, uygulama okulları farklı gelişen çocuklar için bir geçiş noktası da olabilir, çocuk için en az kısıtlayıcı ortamın kendisi de olabilir. Bunu her zaman olduğu gibi çocuğun bireysel ihtiyaçları belirler.

Okulunuzda saç kesme etkinliği ve trafik eğitim parkı gezisi gibi etkinlikler yapıldığını gördüm. Bunlar harika etkinlikler! Nasıl planlanıyor? Bu tür etkinlikler çocuklara neler katıyor?

Bu etkinlikler planlanırken bazı izinler gerekiyor. Örneğin trafik eğitim parkı ilçe içinde bir gezi olduğu için ilçe milli eğitim müdürlüğünden izin almak gerekiyor. Eğer ilçe milli eğitim müdürlüğü izin verirse öğrencilerimizin ailelerinden imzalı muvafakatname istiyoruz. Sonrasında servisler organize edilerek izinleri alınmış öğrencilerimizi güvenli bir şekilde götürüyoruz. Okul içinde yapılan saç kesme gibi etkinliklerde de yine muvafakatname gerekiyor. Bu türden etkinlikler öğrencilere şahane fırsatlar sunuyor. İster tipik gelişsin, ister atipik gelişsin tüm bireyler için yaparak ve yaşayarak öğrenme önemli bir ilke. Bu etkinlikler de yaparak ve yaşayarak öğrenmenin harika birer yolu. Trafik eğitimi dediğimiz şey gündelik yaşam için olmazsa olmaz bir beceri, buna zıt olarak gerçek ortamda öğretilmesi de oldukça riskli. Trafik eğitim parkı gibi alanlar bireylere hem güvenli hem de gerçek bir deneyim yaşatmaları açısından çok değerli. Saç kesme etkinliğine gelecek olursak, bu konu da özel gereksinimli bireylerin zorlandıkları meselelerden biri. Çeşitli kaygılar ve hassasiyetler çocuklarda duygu patlamalarına neden olabiliyor. Düzenlediğimiz etkinlik sayesinde çocuklar alışık oldukları ortamda, onları anlayan öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla birlikte saçlarını kestirebiliyorlar. Bu sayede gerçek hayattaki deneyime hazırlanmış oluyorlar. Bundan sadece çocuklar mı yarar sağlıyor? Elbette hayır. Gönüllü olarak bu etkinliğe katılan kuaförler de çok şey öğreniyorlar. Bu deneyimler sayesinde farklı gelişen bir çocukla karşılaştıkları zaman daha önlemsel davranmayı öğreniyorlar. Bu ve bunun gibi gündelik deneyimleri artıran, her iki tarafa da önemli deneyimler kazandıran etkinliklerin yaygınlaşması çok önemli.

 Özel eğitim uygulama okullarına kayıt nasıl yapılıyor?

Özel eğitim uygulama okullarına kayıt yaptırmak için öncelikle rehberlik araştırma merkezinden çıkan değerlendirme raporu gerekir. Bu değerlendirme neticesinde özel gereksinimli bireyin uygulama okulunda eğitim alması uygun görülürse ilgili ilçedeki milli eğitim müdürlüğü bünyesinde bulunan kurul tarafından uygun olan bir okula yönlendirmesi yapılır. Bu yönlendirmeden sonra aile, istenen belgelerle çocuğunun kaydını yaptırabilir.

Biraz da okulunuzdan bahsedersek… Gülseren Özdemir Özel Eğitim Uygulama Okulu henüz proje aşamasındayken yurtdışından ödüller kazanmış bir okul. Okulunuzu bu kadar özel kılan sizce nedir?

Bir defa okulumuzda detaylar iyi düşünülmüş. Bir özel eğitim öğrencisinin ihtiyaç duyduğu tüm ayrıntılara yer verilmiş. Örneğin okulumuzda iki adet duyu bütünleme odası var. Bu, özel eğitim okullarında pek yaygın değildir. Böyle bir imkânın bulunmasının yanı sıra bu imkândan ne kadar yararlanıldığı da önemli. Bu konuda okulumuzun rehber öğretmenlerinden Sayın Ramazan Kuruçay’ın girişimleriyle Medipol Üniversitesi Ergoterapi bölümüyle bir protokol imzalandı. Bu iş birliği neticesinde ergoterapi bölümündeki son sınıf öğrencilerinin okulumuzda staj yapmaları sağlandı. Onlar mesleki tecrübelerini artırırken öğrencilerimiz de duyu bütünleme odalarımızdan alacakları en üst faydayı alabildiler. Bu, sadece öğrencilerimiz için değil, biz öğretmenler için de eşsiz bir fırsat oldu. Çünkü özel eğitim disiplinlerarası bir iş. Ergoterapi seanslarının dışında yine okulumuz ile İstinye Üniversitesi arasında yapılan iş birliği sayesinde Dil ve Konuşma Terapisi bölümünden lisans ve yüksek lisans öğrencileri öğrencilerimize dil ve konuşma desteği verdiler. Bir diğer iş birliği de yine Medipol Üniversitesi, hemşirelik bölümü ile yapıldı. Bu bölümden gelen stajyer hemşireler, öğrencilerimizin sağlık durumlarını takip ederek ailelere danışmanlık sağladılar. Bu iş birlikleri arasında Aydın Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesini de saymak mümkün. Bu üniversitelerin özel eğitim ve çocuk gelişimi gibi bölümlerinden gelen stajyerler de okulumuz için büyük destek oldular. Kısacası okulumuz, mevcut imkanları en iyi şekilde kullanmaya çalışan, dinamik bir özel eğitim kurumu. Tüm bunlar ve daha fazlası okulumuzu özel kılıyor.

Uygulama evleri, atölyeler, müzik ve görsel sanatlar derslikleri ve beden eğitimi salonları olan bir okulda olmak çocuklara neler katıyor?

Biraz kitabi bir cümle olacak belki, ama eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla istendik bir değişim meydana getirme süreci olarak tanımlanabilir. Bu tanımın içindeki “kendi yaşantısı yoluyla” ifadesine dikkat çekmek istiyorum. Eğitim süreci eğer yaşantılara, deneyimlere dayanmıyorsa orada kalıcı bir öğrenmeden bahsetmek oldukça zordur. Okulumuzdaki uygulama evleri, atölyeler, müzik, görsel sanatlar derslikleri ve beden eğitimi salonları bu yaşantıları oluşturmak için gereken ortamı sunuyor. Uygulama okulu olduğumuz için, tabii olduğumuz eğitim programında günlük yaşam becerileri, iletişim becerileri ve sosyal becerilerle ilgili kazanımlar oldukça yoğun. Öğrencilerimiz okulumuzun fiziksel zenginliği sayesinde bu kazanımlarda daha hızlı ilerleme şansına sahip oluyor. Öte yandan derslerin farklı farklı mekanlarda yapılıyor olması öğrencilerimizin okulda geçirdiği süreyi dinamik bir hale getiriyor. Bu dinamizm onların ilgi ve motivasyonlarının da yüksek olması anlamına geliyor.

 Açık havada da ders yapma fırsatı bulabiliyor musunuz?

Okulumuzda açık sınıflar mevcut. Bunların kullanımı her zaman mümkün. Özellikle de sonbahar ve ilkbahar aylarında bu alanları oldukça faydalı bir şekilde kullanıyoruz.

Mesleğinizi sizin için eşsiz kılan nedir? Bu mesleği yapmak sizi en çok hangi açılardan mutlu ediyor?

Adımız özel eğitim öğretmeni olarak geçse de aslında yaptığımız iş, çok daha bütünsel bakabilmeyi gerektiren çok yönlü bir içeriğe sahiptir. Ben bazen kendimi dedektife benzetiyorum. Çünkü bir dedektif, iyi bir analiz ve değerlendirme yeteneğine sahip olmalıdır. Sonuca ulaşırken elindeki teknik ve materyalleri iyi kullanmalıdır ve en önemlisi sabırlı olmalıdır. Uygulama okulundaki öğrencilerimizin sözel ifadeleri neredeyse olmadığından bizim adeta bir dedektif bakışıyla onları gözlemlememiz gerekiyor. Bu durum yoğun bir zihinsel performans gerektiriyor. Tüm bu sürecin sonucunda öğrencide belli bir ilerleme görmek paha biçilemez. Bazen de kendimi bir mum olarak görüyorum. Çünkü kimi zaman özel gereksinimli birey ve ailesi kendilerini o kadar karanlıkta hissediyorlar ki birinin onlara yardım etmeye başlaması, karanlığı biraz olsun yumuşatan bir mum etkisi yaratıyor.

 Bir öğrencinizle ya da öğrencilerinizle yaşadığınız, sizin için unutulmaz olan bir olay yaşadınız mı hiç?

Unutulmaz olaylar epey var. Ama en başta bahsettiğim gibi ben sonradan özel eğitim bölümünü okumaya karar verdim. Bu kararda o dönem çalıştığım okuldaki bir öğrencim çok etkili oldu. Kendisi otizmliydi. O zamana kadar ailesi dışında kimse tarafından pek kabul görmemişti. Kaynaştırma öğrencisi olacak kadar iyi bir düzeyde olsa da doğru kişilerle karşılaşmadığı için performansı keşfedilmemiş bir çocuktu. Onu; okuldan nefret eden, okula gideceğini anlayınca öfke krizine giren, okulun kapısında kendini yerlere atan bir çocuk olarak tanıdım. O zaman henüz özel eğitim okumamış olduğum için bilgim çok sınırlıydı. Ama ulaşabileceğim özel eğitimci tanıdıklarıma ulaşarak, bulabildiklerimi okuyarak onun neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalıştım. Özetle ihtiyacı olan şey, bir birey olarak varlığının kabul edilmesiydi, hepimizin olduğu gibi. Ben de buna uygun davranmaya çalıştım, tıkandığım noktada kalbimi dinledim. Tüm bunların üzerinden bir iki ay geçtikten sonra bir gün o öğrencim okulda beni görünce “Semacım” diye koşup sarıldı. O sarılma benim mesleğe ilk adımımdır.

 Son olarak ailelerimize ne söylemek istersiniz?

Aslında ailelerimize söylenecek çok fazla şey var. Ama bunlardan belki de en önemlisi özel eğitimin son derece ciddi ve bilimsel dayanaklarla hareket edilmesi gereken bir süreç olduğudur. Özellikle de ilk tanı aşamasından sonra ailelerimiz biraz duygusal davranarak bilimsel dayanağı ispatlanmamış bazı alternatif yöntemler deneyebiliyorlar. Benim naçizane tavsiyem bir yöntem denemeden önce o yöntemin bilimsel dayanaklarını araştırmalarıdır. Diğer yandan, hangi kurumla çalışırlarsa çalışsınlar, bence dikkat edilmesi gereken en önemli kriter o kurumun aileye karşı ne kadar şeffaf olduğu ve ailenin eğitimine yönelik neler yaptığıdır. Çünkü aile eğitimi ve iş birliği sağlanamadığı zaman ilerleme kat etmek oldukça zordur, hatta dürüst olmak gerekirse imkansıza yakındır. Bunlar dışında bir şey daha var ki o da her zaman çocuğun yanında, ama bir adım gerisinde olmaları gerektiğidir. Biz buna fırsat eğitimi diyoruz. Çocuğa öğrenmesi için fırsat tanınmalıdır. Örneğin çocuk, kendi kendine burnunu silmeyi öğrenebilecekken hiç fırsat vermeden onun yerine bunu yapmamalıyız. Fırsat tanıma, çok basit gibi görünebilir, ama etkileri büyüktür. Türkiye’de özel eğitim konusunda yürünmesi gereken epey yolumuz olduğunun farkındayım. Bu yolda biz özel eğitim öğretmenleri sizlerin yanınızdayız.