HAYALLERİMİZ NEDEN KÜÇÜK?

“Beklentileri düşük tutmayı kim öğretti bize? Bu da genetik olarak kodlanmış bir davranış olabilir mi diye düşünmeye başladım son zamanlarda. Özellikle annesi benim annem gibi 70li yaşlarının üzerinde olanlar az çok dinlemiştir anlatılan hikayeleri,” diyen Süreyya Ülkü GÜLER yazdı.

Annem köy bakkalına yumurta verip, şeker aldığı günlerden bahsederdi. Dedemin yılda bir kez kara lastik satın aldığını; onu alırken de tüm kardeşlerinin ayak ölçülerini sırayla düğüm attığı ip ile ölçtüğünü anlatırdı. Ayak numaralarını bile bilmiyorlarmış demek ki. Sabah kahvaltılarında ortaya kocaman bir tepsiye dökülmüş tarhana çorbası konulur, hızlı olan karnını en güzel doyuran olurmuş.

Hal böyle olunca her bulduğuna şükreden ve beklentileri olabildiğince aşağıda tutan bir nesil olarak büyümüşler. Hayallerinin de bir o kadar küçük olduğunu bu anlatılan hikayelerden çıkarmak çok da zor değil. Bu büyüme şeklinden çıkan yetişkinler de bizleri kısmen böyle büyüttü. Kendi diktiği elbiseyi giydiren, her artırdığı kuruşu halı altına gizleyen ve mütemadiyen sadece elindekilere şükreden.

Sanıyorum ilkokul dönemimde iken bir jip görmüştüm ve çok beğenmiştim. Babam eve geldiğinde de heyecanla anlatıp, “Ben de büyüyünce para biriktirip öyle bir araba alacağım baba” dedim. Babam gülmüş ve “O arabaya benzin koymak için bir de petrol kralının oğlu ile evlenmen gerekecek,” demişti. Hevesim kırılmadı desem yalan olur ama hayalini kurmaktan hiç vazgeçmedim ben. Ama kendi dünyasında da babam haklıydı. Çünkü bugün işe gidebilirse kazanır, gidemezse para yok demekti. Gücü yettiğince çalışmalıydı ki, yarın yaşlandığında küçük de olsa bir emekli maaşı olsun. O yüzden o hiç jip hayali kurmadı ve hiç jipi olmadı.

Aradan yıllar geçti, ben büyüdüm, hayallerim de büyüdü. Elde edebildiklerim de oldu, hayal olarak devam edenler de ama vazgeçmedim. Ta ki özel gereksinimli kızım dünyaya gelene kadar. O günden sonra onunla ilgili uzun süre hayal kuramadım. Çünkü içimde bir yerlerde annemle babamın elinde var olanı kabul ediş şekli yatıyordu. İleriyi göremiyor, bugüne bakıp bakıp ağlıyordum. O gün kafamda olan tek soru “Kendine yetebilecek mi?”

Bunun için bile hayal kuramıyordum, büyük hayaller kurup yıkılmasından korktuğumdan. Çünkü içimde bir yerlerde kurduğum hayallere gülen birileri vardı sanki. Beni ayağa kaldıran şey ise, çok sevdiğim bir ablamın rüyası olacaktı, henüz haberim yoktu.

Kızım büyüyordu, ben duruma alışıyordum ama hala hayallerim minicikti. Sağlıklı olsun diyenlerle doluydu etrafım. Hiç kimse tabi ki doktor olmasını dilemiyordu ama minik de olsa hayallerimi büyütecek, ona olan güvenimi ortaya çıkaracak şeyi söylemiyordu. Ta ki Dilek ablanın rüyasına kadar.

Bir sabah heyecanla beni aradı,

“Ay Süreyya, dün gece İnci’yi rüyamda gördüm. Nasıl büyümüş, nasıl konuşmaya başlamış ,inanamazsın. Ben konuşmaya başladığını görünce sana dönüp, sevindiğimi söylediğimde sen de bana ‘Ben de inanamıyorum valla Dilek abla!’ diyorsun. İnci de sana dönüp, ‘İnansan şaşardım zaten’ diye cevap veriyordu.”

“İnşallah rüyan gerçek olsun Dilek abla, öyle çok istiyorum ki o günlere gelmeyi,“ dedim.

“Bak görürsün gelecek, öyle şeyler söyleyecek ki hepimiz çok şaşıracağız,” dedi.

İnandım.

Ben o rüyaya ve o günlerin geleceğine çok inandım sonra.

5 yaşına geldiğinde hala konuşmuyordu. Kendince anlamı olan sesler çıkarıyor, ağzında bir şeyler geveliyor ama genelde işaret diliyle anlaşıyorduk. Pandemi başlamış, evlere kapanmış ve hiçbir eğitime gidemediğimiz gibi iletişime geçebileceğimiz hiç kimse ile de görüşmüyorduk. Ben öğretmen olduğumdan tüm gün çevrimiçi dersler anlatırken, o da yanımda oturup oyun oynuyordu.

Bir gün derste çocuklarla bir espri yaptık ve gülüştük. Kızım bana dönüp,

“Çok komiksin anne” dedi.

Öğrencilerimle birlikte öylece kalakaldık. Konuştuğuna mı şaşırayım, yoksa kurduğu cümleye mi bilemedim.  Daha düzgün bir şekilde “anne” diyemeyen çocuk dönüp bana ne demişti öyle! İşte Dilek ablanın rüyası gerçek olmuştu. Şimdi 7 yaşında olan kızımın neler söylediğini duysanız, az bile görmüş rüyasında dersiniz 🙂 Sadece o rüyaya inanmakla mı oldu tüm bunlar derseniz, o rüya beni ayağa kaldırdı. Beklentilerimi düşük tutmamamı, hayallerime sınır koymamamı söyledi bana aslında. Konuşmayan çocuğa her gün kitap okudum. O cevap vermiyor olsa da, bütün gün konuştum, fikrini sordum, seçenek sundum. Onu hayallerimde hep bugünkü gibi gördüm. Her gittiğim yere yanımda götürdüm ve onu anlamadıkları için cevap vermeyenlere seslenip, “Size şunu söyledi, bunu anlattı” diyerek ona dönüt verilmesini sağlamaya çalıştım. Hangisinden ne kadar fayda gördük bilmiyorum ama biz eğitimin peşini hiç bırakmadık ve eğitimi dört duvar arasına sınırlandırmadık.

Her gün, her yer bizim için bir eğitim alanı. Az önce eve gelirken benden çocuk şarkıları açmamı istedi. Benim de ezberlediğim bir grup şarkıyı açtım ve ben de söylemeye başladım,

“Sus, sus, sen söyleme, sadece ben söyleyeceğim” diyerek susturuldum. Keyifle sustum. Çünkü ben o konuşana kadar yeterince konuştum, sıra onda …