YOLUNUZA GÜLNAZ’LAR ÇIKSIN

“Bir işi gönülden yapmanın öneminden bahsetmek istiyorum biraz. Hepimiz sevdiğimiz işleri yapmıyoruz, bazen mecbur kaldığımız şeyleri yapmak zorunda kalıyoruz. Eğer bu bir meslek ise durum çok başka boyuta geçebiliyor,” diyen Süreyya Ülkü Güler yazdı.

Konfüçyüs ne demişti, “sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.” ,

Bu cümleye en çok uyan mesleklerden biri de öğretmenlik bence.  Daha 6-7 yaşında evinden çıkıp sizin kucağınızda kendine yer arayan çocuklarla çalışmak bu dünyanın en zor mesleklerinden biri. Ama sizin kucağınız o çocukları sarmaya hazırsa bu bir iş olmaktan çıkıyor. Tüm branşların arasında da sınıf öğretmenliğini çok ayrı bir yere koyuyorum zihnimde. Çünkü sizden önce neler yaşandığını bilmediğiniz 6 yıllık bir geçmiş var ve siz üzerine eğitim öğretimi inşa etmeye çalışacaksınız. Büyük emekler, büyük sabırlar gerektiren bir dönem. Ama dokunduğunuz her bir çocuğun benim gibi 36 yaşına geldiğinde bile hafızasından silinmeyecek olmak paha biçilemez.

Geçen gün kızım İnci oyun odasında bebeklerini konuşturarak oynarken kulağıma çalınan cümlelerle, öğretmenini ve okulunu değiştirerek ona nasıl büyük bir iyilik yaptığımı anladım. Eski okulunda 1 ay geçmesine rağmen ödev yaparken kriz yaşadığımız, sınıfta onun konuşabildiğini bilmeyen arkadaşlarının olduğunu gözlemlediğim bir süre geçirmişti. Okulunu değiştirdikten sonra ise ödevlerini bir sorumluluk olarak gören, okulda öğretmenine ödevleri göstermek için sıraya giren, aferin almanın büyük bir mutluluk sebebi olduğunu gözlerinden anlayan bir evlat oluverdi.

Birkaç gün önce odasından aynen şu cümleler geliyordu;

“Gülseren, kızım bir saniye, hemen bakacağım.”

“Tamam öğretmenim bekliyorum.”

“Kuzucuğum öyle olmamış sanki, gel düzeltelim.”

“tamam öğretmenim düzeltelim”

Buna benzer bir sürü cümlenin sonunda sahnede tüm sabrını çocuklara veren bir öğretmen görüyorsunuz. Çiçek gibi çocuklar yetişiyor elinde. Hepsini tek tek seviyor. Özel gereksinimli öğrenci olan kızımın aldığı yolda yaptıklarını asla yeterli bulmuyor. Bir gün yazma yaptırsa, “Hocam bugün toplama yaptıramadım” diye eksik kalanları söylüyor. Ama asla gün içinde yaptıklarını bir reklam malzemesi gibi sıralamıyor. Çünkü yaptığı her şeyin bir şekilde ortaya çıkacağından emin. Öğrettiklerinin dönütünü mutlaka alacağımızı biliyoruz.

Ve bana kendimi öyle iyi hissettiriyor ki. Özel gereksinimli çocuklarda aileye olan yaklaşımın önemini biliyor. Her iki tarafın birbirini ekip arkadaşı olarak görmesi gerektiğini, yol alabilmek için iletişimde olmanın değerini biliyor. O bana “yazma yaptıramadım” dediğinde, “ben evde hallederim öğretmenim, sen bana hangi sayfa olduğunu söyle” diyorum. Ben ona “okutamadım dün” dediğimde, “ ben bugün son ders okuturum” diyor. Çünkü her iki tarafın emeği olmadan eğitimde yol kat edemeyiz.

Asla birbirimizi eleştirmiyor, çocuğun yapamadıklarına odaklanmıyoruz. Aramızdaki diyalog hep yapıcı oldu.

“Bugün ka hecesi çalıştık “ diyor, “ka yazarken hala zorlanıyor hocam fark ettim” diyorum. “Olsun ben yarın yine yazdırırım “diyor. Ben de eve gelip biraz daha yazdırayım diyorum.

Öğrenciye görelik ilkesini bu kadar düzgün kullanan öğretmenler oldukça, çocukların yüzü güler. Biz her eşeğe taşıyabileceği kadar yük yüklemeyi akıl ederiz de, her çocuğu aynı ödevden sorumlu tutmanın bazı çocukları yorabileceğini akıl etmeyiz. Çocuğun kaynaştırmaya uygun olması demek, onun her çocukla aynı oranda ödev yapabilmesi demek değildir. Kaynaştırma eğitimi onun o sınıf ortamında uyumlu olması,  sosyal ortamda birey olarak var olabilmesi ve kendine yetebilmesidir. Siz kalkıp boyundan büyük ödevlerin altında ezerek, “Ama kaynaştırmaya geldiyse bunları yapmak zorunda” derseniz bir arpa boyu yol gidemeyiz. Ama biz biliyoruz ki bunu diyen öğretmenlerimiz onları sınıflarında istemediklerinden bahane olarak bu yolu seçiyorlar. “yapamadı” demek için yapamayacağı şeyleri dayatarak onlardan kurtulmak istiyorlar.

Bizim karşımıza gelen Gülnaz öğretmenimiz ise kaldırabileceği kadar yük ile yola devam ediyor. Sayınız çoğalsın öğretmenim. İçimdeki minnet duygusu tarif edilir gibi değil. Kendini sürekli yetişemiyormuş gibi hisseden, eksik olduğu yanları var zanneden ve sürekli daha fazlasını yapmak isteyen böyle güzel öğretmenlerin olduğunu bilmek mükemmel bir his. İnsanın hayata olan umudunu artırıyor. Ben inanıyorum ki her yerde bir sürü Gülnaz öğretmen var. Ben inanıyorum ki sayıları her geçen gün artıyor. Ben inanıyorum ki  böyle güzel öğretmenlerin elinde tüm çocukların dalları çiçek açacak.

Kızımı Gülnaz öğretmenin ellerine vereli tam 9 ay oldu. Daha parmak kasları gelişmemiş denildiği için asla bilişsel seviyesine uygun eğitime başlanmamış olan çocuk, bugün toplama işlemi yapıyor. Ne kadar teşekkür etsem az gelir biliyorum. Ama ne demişler, söz uçar yazı kalır. Buradan da bir Gülnaz öğretmen geçsin istedim. Sizin de yolunuza Gülnaz’lar çıksın.