Özel Sporcular Antrenörü Darika ADATOVNA ACAR: “Zaman asla gelmez. Zamanın tek bir görevi vardır, sadece geçer. Oysa şimdinin gücü var.”
Darika Adatovna Acar kimdir? Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Kırgız kızı, Türk geliniyim. Ama yaşımı söylemiyorum. İnsanlara yaşınızı söylemeyin derim. Çünkü yaşınızı öğrenmeye başlayınca insanlar sınır koymaya başlarlar. Kendileri için bile ‘Ben otuza geldim, kırmızı ruj sürmemem gerekir’ düşünesine kapılırlar. O yüzden yaşımı söylemeyeceğim. Bunun haricinde pek çok diploma sahibiyim. Şu anda da Kırgızistan’da bir üniversitede sinema rejisörü olmak üzere eğitimime devam ediyorum.
Farklı alanlarda diplomalarınız var. Peki, meslekleriniz içinde en sevdiğiniz hangisi?
Ben otizmli çocuklar ve özel sporcular antrenörüyüm. Mesleklerim arasında en sevdiğim bu. Türkiye’de altı dalda; karate, fitness, jimnastik, pilates, atletizm, alpagut federasyonunun antrenörü ve hakemiyim.
Spor çalışmalarınız nasıl başladı?
Ben bu mesleğe beşinci nesil olarak devam ediyorum. Benim babam ve dedelerim koçtu. Doğal olarak yapıyorlardı bunu. Babam bana asla “Kızım sen sabah beşte kalk da koş” demedi. Ama ben saat beşte kalkıp onunla koşardım. Çünkü küçük bir çocukken babam yanıma gelip demişti ki, “Kızım Mısır’da Cleopatra diye bir kraliçe var, onu görmek ister misin? Gün doğumunda gözüküyor. Onu görmek için saat dört buçukta kalkmamız gerekiyor. Koşmamız ve bol bol kitap okumamız gerekiyor.” Ben de kraliçeyi göreceğim diye istekle her sabah erkenden kalkmaya ve babamla koşmaya başladım. Babam diyordu ki “Aa Cleopatra’nın tacı çok güzel. Elbisesi çok güzel…” Ben göremiyor ve daha hızlı koşuyordum. Büyüdükçe Cleopatra’nın gün doğumunda gözükmeyeceğini anladım ama koşmaya devam ettim.
Otizmli öğrenciniz ile nasıl tanıştınız?
Eşim Aykut Acar Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Bir dönem eşimin doktorasını yapması için İzmir’e taşındık. Orada çocuğu otizmli olan bir hanım ile tanıştım. Bize misafirliğe geldiler. İkimiz beş dakika baş başa konuşurken, otizmli oğlu bizim banyoya girip tüm deterjanları yere dökmüş ve her yeri dağıtmıştı. Çocuğun yanına gittim “Sen nasıl dağıttıysan şimdi ikimiz öyle toplayacağız,” dedim. O odayı iki buçuk saatte topladık. Annesi oğlunun bunu yapabilmesine çok şaşırdı. Dağıtabileceğine inanıyordu ama toplayabileceğine inanmıyordu. Daha sonra İzmir ODER’e gittim ve orada sporla ilgili çalışmaya başladım. Orada Murat ile tanıştım. Devlet okulunda kaynaştırma öğrencisi idi, altı ay boyunca kaynaşması okula için onunla gittim. Bir yıl içinde Murat çok değişti.
“Daha önce Murat’ın annesi “Ne yapabilecekse, çocuğum zamanı gelince yapar. Eğitim her yerde aynı. Çocuğum dokuz yaşında ve ben eğitimlere gitmekten usandım artık,” diyordu. Ona “Zaman asla gelmez. Zamanın tek bir görevi vardır, sadece geçer. Oysa şimdinin gücü var. Murat’ın on dokuz yaşı, yirmi dokuz yaşı gelecek. Neden eğitim almıyor musunuz?” dediğimde sözlerimden çok etkilenmiş.”
Daha önce Murat’ın annesi “Ne yapabilecekse, çocuğum zamanı gelince yapar. Eğitim her yerde aynı. Çocuğum dokuz yaşında ve ben eğitimlere gitmekten usandım artık,” diyordu. Ona “Zaman asla gelmez. Zamanın tek bir görevi vardır, sadece geçer. Oysa şimdinin gücü var. Murat’ın on dokuz yaşı, yirmi dokuz yaşı gelecek. Neden eğitim almıyor musunuz?” dediğimde sözlerimden çok etkilenmiş. Aradan zaman geçince bana “O gün gerçekleri yüzümüze vurdunuz,” dediler. Murat ile çalışmaya başladık. Arkasından Ramazan Can Arıcı ve Mevlüt Olgun da katıldı. Üç silahşorlarım onlar benim.
Murat Muslu, Adana Kurtuluş Yarı Maratonu’nda birinci oldu. Kazandığı para ödülünü de depremzedelere gönderdi. Buna birlikte mi karar verdiniz?
Murat bana “Darika Hocam, Kahramanmaraş’ta, Hatay’da, Adana’da benim koştuğum yerde deprem olmuş. Çok bina yıkılmış. Çok insan ölmüş, çocuklar da ölmüş. Kazandığım ödülümü depremzede kardeşlerime bağışlayacağım,” dedi. Bunu bana söylediğinde orada eridim, bittim ben.
Sporcularınızla neler yapıyorsunuz?
Maratonlara gidiyoruz örneğin. Murat beş kez Türkiye Şampiyonu oldu. Sadece o değil. Arkasından Ramazan Can Arıcı ve Mevlüt Olgun da var. Mevlüt Olgun 13 yaşında 27-29 yaşındaki gençlerle koşarak Türkiye 3.’sü oldu. Ramazan Can Arıcı da aynı şekilde. ‘Dünyada olmayan şeyi yapsak olmaz mı?’ dedim. Maraton koşmaya karar verdik. Bu çocuklar kilometrelerce maraton koşmaya başladılar. Otizmliler için maraton kategorisini açtırmaya çalıştım.
Çalışmalarınız kolay ilerledi mi?
Ben çocukları çalıştırmaya başladığımda hiç kolay olmamıştı. Bir gün onları stada götürdüm çalıştırmaya. Stada girdiklerinde değiştiler, kendilerini yerlere yattılar. Oradaki halk bize“Deli bunlar, bu kadın da delileri koşturuyor” dedi. O esnada polisler geldi bizi çıkardılar. Yer yarılsaydı da içine girseydim. Nasıl utandım anlatamam. O esnada öğrencilerim de çok kötü oldu ve bir öğrencim polisin bacağını ısırdı. Polis “Bunlar nasıl çocuklar?” dedi. “Otizmliler ama onlar da sporcu olacaklar. Ben bu çocuklardan şampiyon çıkaracağım,” dedim
Polis “O halde işlemi durdurun. Hiç kimseye görünmeden çalışınlar,” dedi. Seneler boyu insanlara görünmeden çalıştık. Son sene bir antrenör arkadaşımı aradım. “Hocam biz de Türkiye Şampiyonasına gireceğiz” dedim. O da bana “Senin çocuklarının algısı düşük, girme istersen. Burada koşan çocuklar oldukça iyi” dedi.
Biz yine de girdik ve orada dört altın madalya aldık. Ondan sonra dedim maraton koşalım. İlk Eskişehir’de koşturdum ve Murat birinci oldu. Bodrum’a iki öğrencimi götürdüm biri 1. diğeri 2. oldu. Galiba başarıya doyamadık üçünü İstanbul’a götürdüm, 1. 2. ve 3. oldular.
Bizim hikayemiz işte böyle… Otizm başarıya ve vicdana engel değil. Engel biziz. Fırsat verilince bu çocukların neleri başardığını gördük.