OTİZMDE MEZUNİYET NE ANLAMA GELİYOR?

Özel eğitim kurumlarının öğrencilerini mezun ettiğini gördüyseniz merak etmiş olabilirsiniz, bu mezuniyet ne anlama geliyor? Öğrenci otizm gibi bir tanıdan çıkmış oluyor mu? Hangi kriterler mezuniyetini belirliyor? ABA Program Koordinatörü, Aile Danışmanı / Psikolog Elif Sanal Çalık bu konudaki deneyimlerini ve bilgisini bizlerle paylaştı.

 Otizmli bir çocuğun mezuniyeti tanıdan çıkması anlamına mı geliyor?

Hayır, biz otizmden mezun etmiyoruz. Zaten bunu yapmak biz eğitimcilerin haddi de değil. Otizm bir tanılama grubuna giriyor. Bunu takip eden çocuk ve ergen psikiyatristleridir. Çocuğun otizm tanısından çıkıp çıkmayacağına onlar karar verirler. Dolayısıyla biz tanıdan mezun etmiyoruz, özel eğitimden mezun ediyoruz. Gelişimsel yaşı ile kronolojik yaşı eşitlendiğinde öğrenci mezun oluyor. Ancak sistematik bir eğitimle tanının semptomlarında azalma olabiliyor veya semptomlar tamamen ortadan da kalkabiliyor.

Kronolojik yaşın ve gelişimsel yaşın birbirinden farkı ne? 

Kronolojik yaş doğum yaşıdır. örn: 3 yaşında bir çocuk. gelişimsel yaş ise çocuğun yapabildiklerinin yaş olarak karşılığı.

 Bu nasıl olabiliyor?

Gelişim dediğimiz, bütünsel bir şeydir. Algı, özbakım, ince motor, kaba motor, dil ve bilişsel durumu ile hepsinin toplamı gelişimi ifade eder. Özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklarda bu alanların bazılarında ya da hepsinde eksiklik olur. Eksiklik de o yaşın gerektirdiği becerileri yapamamaktır. Kronolojik yaşın gerektirdiği becerilere sahip olamamak da gelişimsel yaş da farklılığa yol açıyor.

 Mesela üç yaşındaki bir çocuk neleri yapar?

En az 2-3 kelimeli cümleler kurması lazımdır. Üç yaşındaki bir çocuk 3 kelimeyi yan yana koyarak bir cümle kuramıyorsa, bilişselinde ve algısında da bir gerilik olabilir. Bunların hepsi de gelişimsel yaşı aşağı çeken şeylerdir.

Biz, kronolojik yaşı üç olan ama gelişimsel yaşı 1,5 olan bir çocuğun aradaki o farkını kapatmaya çalışıyoruz. O fark kapandığında da mezun ediyoruz. Bu durumda çocuğun tanısı hala devam edebilir. Bizim burada ilgilendiğimiz şey, çocuğun hem bireysel yaşamında hem de okul yaşamında akranlarıyla beraber hareket edebilecek düzeye gelmesidir.

Peki, mezun ederken hangi test yapılıyor?

Bütüncül bir çalışma yürütüyoruz. Mezun ederken tek bir test ile mezun etmiyoruz. Çünkü testler etiketlemek ya da kesin yargıya varmak amacıyla da bazen kötü niyetle kullanılabiliyor. Oysa testler sadece fikir verir. Aslında çocuğu sizin uzmanlığınız değerlendirir. O çocuğa baktığınızda zaten bir şeyleri görürsünüz.  Yaptığınız test ve değerlendirmelerle de bunu belirlersiniz. Biz de bu yüzden birçok test yapıyoruz.

Hangi testler bunlar?

Mesela çocukta iletişimsel bir problem varsa ona uygun testler var. PEP-R, PEP-3 testlerini örnek verebilirim. Bunlar sadece otizmli çocuklara yapılan testler değildir. Birden çok gelişim alanında çocuğun performansına bakılır. Çocukla beraber bire bir uygulama gerektiren testlerdir.

Bunun dışında çocuğun gelişimi ailenin gözünde nasıl ve aile çocuklarını ne kadar tanıyor görmek için AGTE (Ankara Gelişim Tarama Envanteri) vardır. 0-6 yaş arasındaki çocukta hangi alanda gerilik var, hangi alanlarda yaşında bunları belirlemek içindir.

PORTAGE dediğimiz bir aile rehberi var. O bir ölçek değil ama aile ile doldurarak çocuğun neleri bilip bilmediğini oradan da kontrol edebiliyoruz. Çocuğun performansına da bakılıyor. Oradan aileye ödevler verebiliyoruz.

Son zamanlarda gerek tipik gelişimde olsun, gerekse özel gereksinimli çocuklarda zihin kuramı değerlendirmesi de yapıyoruz. Bunların haricinde VB-MAPP ve ABLLS gibi takip ettiğimiz müfredatlarımız var. Buralardan da programlar çekiyoruz.

Ayrıca Metropolitan Testi de yapıyoruz. Bu test de okula hazır olup olmadığını ölçüyor.

Bunlar ilk aklıma gelenler. Mezun ederken bunlar gibi testler yapıyoruz. Hepsinden birbirine yakın ve anlamlı sonuçlar çıkması lazım. Bir testte çok yukarıda çıkıp, başka bir değerlendirmede çok aşağıda çıkıyorsa, orada ya uygulamada sıkıntı vardır ya da o test ve değerlendirme çocuk için uygun değildir.

Ufak farklılıklar olabilir ama sonuçlarının yaklaşık aynı çıkması gerekiyor ki, gelişimsel yaş ve kronolojik yaşı eşitleyerek çocuğu gönül rahatlığı ile mezun edelim.

Çocuğun mezun olması artık özel eğitime ihtiyacı kalmadığı anlamına mı geliyor?

Evet. Bu, çocuk artık akranları ile beraber öğrenebilir duruma geldi demektir. Başka bir çabaya gerek olmadan kendi kendine öğrenebilir. Biz özel eğitimde çocuğa her şeyi tek tek öğretmiyoruz zaten. Biz aslında öğrenmeyi öğretiyoruz. Lovaas’ın çok sevdiğim bir lafı var ‘Bir çocuk bizim öğrettiğimiz şekilde öğrenemiyorsa öğrenemiyorsa, onun öğreneceği şekilde öğretim yapmalıyız der.

Biz de çocuğumuz tipik gelişimdeki herkesin öğrenebildiği hale geldiğinde onu mezun ediyoruz. Yani aslında mezuniyet bir sonuç gibi gözüküyor ama aslında bir süreç. Buna birden çok noktada gözlem ile karar veriyoruz. Sadece özel eğitimdeki sürecine bakarak mezun etmiyoruz. Mezuniyetinden önce muhakkak bir kreş deneyimi olmasını istiyoruz. Akranları ile öğrenebilecek mi? Sorun çıkacak mı? Bunları da değerlendiriyoruz.

Peki, mezuniyetten sonra çocuk ve aile ile tüm temasınız sonlanıyor mu?

Hayır, bir süre danışmanlık vermeye devam ediyoruz. Çocuk özel eğitime ihtiyaç duymasa da takibe ihtiyaç duyuyor. Ona göre takip periyodları belirliyoruz. Mezun edince önce bir ay aile ile hiç görüşmüyoruz. Bizden aldıkları destek olmadan nasıl ilerliyorlar bunu görmek istiyoruz. Örneğin çocuk oyuncağı fırlatsa evde anne “Acaba bu problem davranış mı? Yarın nasılsa kuruma gideceğim hocasına sorarım” diyor.

Bir ay sonra bir görüşme talep ediyoruz. Aile ile bir saatlik bir seans yapıyoruz. Bu bir ayda ailenin ya da çocuğun zorlandığı bir şey oldu mu? Ekstra bir problem yaşandı mı? Değişik bir davranış ya da tutum ortaya çıktı mı? Sorun çıktıysa, bu sorunlarla aile nasıl baş etti? Ufak tefek sorunlar yaşanabilir ama aile bunlarla baş edebildi ise “Ben sizi iki ay sonra göreyim,” diyorum.

İki ay sonra görüştüğümüzde hala bir sorun yoksa dört ay sonra görüşmek üzere sözleşiyoruz. Sonra altı ay ve daha sonra da sene de bir olmak üzere görüşmedeki zaman aralığını açıyoruz. Sonra da sadece e-mail ile yazışarak ilerliyoruz. Ailenin bir sorunu veya ihtiyacı olduğunda bize ulaşmasını istiyoruz.

Ama ilk aylarda daha yakın gözlemdeyiz. Çünkü orada çocuğun bir problem davranışı çıktığında, ailenin danışacağı kimse olmaması sorun olabiliyor. Çocuğun ufacık bir davranış problemine yanlış şekilde müdahale edilirse, o ufacık problem bize kartopu olarak gelebiliyor.

Ben bazı kritik dönemlerde, mesela okullar açıldıktan bir süre sonra ya da yaz tatili dönüşünde görüşmeyi de tercih ediyorum. Çocuğun yaşı çok küçükse, senede bir yaptığımız test ve değerlendirme ile her şeyin yolunda gidip gitmediğini de takip etmeye devam ediyoruz. Çocuk müdahalesiz öğrenmeye devam ediyor mu diye bakıyoruz.

 Diyelim ki, çocuğun çok iyi gelişim gösterdiğini gözlemlediniz. Mezuniyete hazır gibi fakat testler sonucunda sadece bazı alanlarda iki-üç aylık bir gerilik çıktı. O durumda ne yapıyorsunuz?

Orada önemli olan o çocuğun artık o geriliği kapatabilecek seviyede olması. Çocuğun kendine özgü durumuna göre 2-3 aylık bir fark kapatılabilir fakat gerilik altı ay ve üstü ise kesinlikle müdahale gerektirir.

 Özel gereksinimli çocuklarda akran zorbalığı da ailelerin çok korktuğu konularda biri. Bu aşamadaki değerlendirmelerde kendi koruma becerisi de bulunuyor mu?

Evet, kendi koruma çok önemli bir konu. Biz sadece akademik, bilişsel, sözel testler değil, çok yönlü değerlendirmeler yapıyoruz. Motor beceriler, sosyal beceriler, zihin kuramı da var içlerinde.

Bir deneyimimden bahsetmek istiyorum… Çeşitli test ve değerlendirmelerimizden gayet güzel sonuçlar aldığımız, bir ay sonra mezuniyetini düşündüğümüz bir çocuğumuz vardı. Anaokuluna da başlamıştı. Gözlemlerimizde her şey gayet güzel geçmişti. Mezun etmeden önce son bir kreş gözlemim vardı. Çocuğun okulu ile bu durumu paylaşıp oradaki psikoloğun ve öğretmenin görüşlerini de alarak mezuniyet sürecini planlayacaktık.

Okulun bahçesinde gözlem yaparken, orada başka bir çocuğun gelip bizim çocuğumuzun yüzüne bir avuç kum attığını gördüm. Bizim çocuğumuz ne ağladı, ne şikayet etti, ne de kendisine bunu yapan çocuğa sözel ya da fiziksel bir tepkide bulundu. Öyle kaldı. Gözlerinden kumu çıkarmaya çalıştı ve sonra önüne döndü.

Bu bende bir şok etkisi yarattı. Dedim ki, bu en basit bir kum atma davranışı… Yüzünü temizlersiniz, yıkarsınız gider. Ama kapalı kapıların ardında bir şeye maruz kalırsa onu şikayet edemeyecek mi? Başına bir şey gelmemesi için önlemini alamayacak mı? O gün çok kötü oldum.

Daha sonra aile ile görüştüğümde içimin rahat olmadığını ve bu becerinin çok önemli bir beceri olduğunu söyledim. O çocuğumuzu üç ay geç mezun ettik. Tekrar okul gözlemine gittiğimizde okulda çocuğun o beceriyi çok güzel uyguladığını gördüm. Sınıfta kendine vurulmasa bile “Öğretmenim Ali Ayşe’ye vurdu,” diye şikayet edebiliyordu. Gözlemlediğini de öğretmene aktaran bir pozisyona gelmişti.

O yüzden mezuniyet sadece test, değerlendirme, sayısal verileri eşitlemek anlamına gelmiyor. Davranışsal açıdan, zihin olgunluğu açısından, akademik ve duygusal açıdan çocuğu bir yere getirebilmek de önemlidir.

 Peki, erken ve yoğun eğitime başlayan her çocuk mezun edilebilir mi?

Gönül ister ki, her çocuğumuzu mezun edelim. Fakat mezuniyet çocuğun kendisine has ve özel bir süreç. Eğitime gelen her çocuk, çantası dolu geliyor. Kimisinin çantasında sadece otizm var. Kimisi ise otizme eşlik eden dikkat eksikliği, hiperaktivite, OKB ya da epilepsi ile geliyor. Dolayısıyla her biri parmak izi bambaşka çocuklarımızın. O çanta ne kadar dolu olursa, mezuniyet de o kadar zor oluyor. Dolayısıyla her çocuk mezun olamıyor. Ama her çocuğun yaşam kalitesi yükseliyor.

Ulaşılan nokta her zaman mezuniyet olmasa da çocuklara kattıkları yine de çok kıymetli…

Kesinlikle. Mezun olmasa da gelişiminden çok gurur duyduğum ve onore olduğum öğrencilerim var. Aileleri de aynı şekilde nereden nereye geldik diyor. Biz o çocuğun mühendis olamayacağını biliyoruz ama eğitim almasaydı, belki ömür boyu bakım evinde kalacaktı. Aldığı eğitim ile tüm öz bakımını, günlük yaşam becerilerini yapabilecek duruma gelmesi de çok kıymetli.

Bir çocuğun mezun olup olmayacağı hemen anlıyor musunuz?

Bu ilk bakışta anlaşılabilecek bir şey değil.  Özel gereksinim emek gerektiriyor. Aile özel eğitime başlayana kadar genellikle evde kendi çabaları ile öğretmeye çalışmış oluyor zaten. Bize ilk geldiklerinde “ Çocuğuma kitap okuyorum ilgilenmiyor. Oyuncaklarıyla bile oynatamıyorum,” diyor. Bazı şeyler defalarca denenmiş ve olmamış.

Bu durumda eğitime başlandığında ben çocuğu en az altı ay görmeliyim ki, onun öğrenme hızını görebileyim. Öğrenme hızı normal mi, yoksa öğrenme hızında bir problem var mı? Kimi çocuğun öğrenme hızı normaldir ama öğrenme fırsatı elde edememiştir. Bunlar çok çocuğa özel durumlardır. Bu şekilde altı ay geçtikten sonra ‘bu çocuk belki bir sene sonra mezun olur’ diyebiliyoruz.

Bu süreçte biz çocuğa ufacık şeyleri bile çalıştırınca doğal olarak ailelerde  bazen dehşete düşebiliyor. “Hocam bunu da mı öğreteceğiz? Bunu da çalışmaya gerek var mı?” diye sorabiliyor.

Bir örnek verebilir misiniz?

Mesela alçak, yüksek ses farkındalığı… Ben bunu velime söylediğimde “Aman Allahım onu da mı öğreteceğiz?” dedi. Ben öğrencime “Alçak ses ile araba de” diyordum. Çünkü bazen konuşma ses tonunu ayarlayamıyorlar. Çok kısık sesle ya da bağıra bağıra konuşabiliyorlar. O bağıra bağıra konuşurken siz “Alçak sesle konuş lütfen. Etrafta insanlar var,” dediğinizde anlamıyor. Çünkü alçak ses onun için soyut. Alçak ne? Ses ne? Dolayısıyla bunları da çalışmamız gerekiyor. Başlarda ufak ufak her şeyi çalışınca aile “O zaman bizim öğreteceğimiz çok şey var,” diye dehşete düşüyor. Onlara diyorum ki “Hayır, biz sadece öğrenmeyi öğreteceğiz”.

Çocuk bir şeyleri kendisi öğrenmeye başladığında aile geliyor ve ‘Hocam çocuğum ona kadar sayıyormuş”, “İngilizce harfleri öğrenmiş”, “Ben hiç öğretmedim ama çocuğum teleskop dedi” diyebiliyor. Kendi kendine öğrenmeye başlayınca zaten süreç de belli oluyor.

Son olarak ailelere söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?

Biz sadece işbirliği istiyoruz. Aileler terapistlerine, koordinatörlerine, eğitimcilerine güvensinler. Gözü kapalı güvensinler demiyorum. Sorgulasınlar, soru sorsunlar. Ben soru soran velimi her zaman çok severim. Çünkü kendi içinde bir şeyleri biriktirmeyip, yanlış anlamayıp aklına ne geliyorsa paylaşıyordur. “Bunu neden çalışıyoruz? Çok gerekli mi?” ya da “Böyle bir beceriyi çalışabilir miyiz? Bu yaşına uygun mu gibi” her türlü soruyu sorsunlar. Hiç çekinmesinler.

Bu şekilde terapist ve koordinatör ile işbirliği sağlamak çok önemlidir. Bizim mezun ettiğimiz tüm çocukların parmak izi gibi birbirinden farklı olduğunu söylemiştim. Fakat hepsinin tek bir ortak noktaları var, eğitimci ve aile işbirliğinin sağlanması. O ailelerin hiçbiri şöyle bir cümle kurmamıştır “Ben ücretini ödüyorum. Çocuğu size günde üç saat de gönderiyorum. Ben yapabileceğimi yaptım,” diyerek kenara çekilmemiştir. Biz ödevler veriyoruz, onların takibi, uygulanması yapmak, elini taşın altına sokmak gerekiyor. Biz çocuğu günde bir saat ya da üç saat görsek de, çocuk günün yirmi saatinde ailesi ile beraber. Ailenin bizden çok daha fazla öğretecek zamanı oluyor. Eğitimcisi ile işbirliği ile hareket edildiğinde çocuğun yaşam kalitesinin artması kaçınılmaz.