HADDİMİZİ BİLİYOR MUYUZ?

Öğretmen, yazar ve özel gereksinimli çocuk annesi Süreyya Ülkü Güler, bekleme salonlarındaki sohbetlerden yola çıkarak empati, etik ve uzmanlık sınırlarının önemine dikkat çekiyor.”

Bir kapı önü sohbeti daha yapalım mı?

Bazılarının canı sıkılacak belki ama haddimiz olmayan şeyler hakkında fikir yürütüldüğünü görmek beni üzüyor. Malumunuz 9 yıldır rehabilitasyon merkezlerinde bir çok anne/baba gibi ben de bekleme salonlarında veya sınıf önlerinde çocuğumun dersinin bitmesini bekliyorum. Benim gibi bekleyen ailelerle bazen sohbet ediyor, bazen de hiç konuşmamayı tercih ediyorum. Dışarıdan nasıl göründüğümü az çok tahmin edebiliyorum ama açıkçası çok da umursamıyorum bu durumu.

Farklı karakterleriz ve farklı davranışlar sergilememiz son derece normal. Kendi ailemize, kendi çocuklarımıza nasıl davrandığımız da, sağlığı tehdit eder boyutta olmadığı sürece yalnızca bizleri bağlar. Fakat söz konusu başkalarının evlatlarına yorum yapmaya gelince biraz geriliyor olabilirim.

En son dünkü bekleme salonunda kulağıma gelen bazı cümlelerle giriş yapmak isterim. Bunlar yüksek sesle ve benim gibi o odada olan herkesin duyabileceği şekilde söylendiğinden anlatmakta bir sakınca görmüyorum.

İnci dersten çıkıp yanıma geldiğinde bekleme salonunda gereksinim durumunu bilmediğim bir kız çocuğu ile iletişime geçti. Adını sordu, okulunu sordu. Kız da dönüp İnci’ye benzer soruları sordu. Kızın annesi o sırada kızının öğretmeni ile gerekli bilgi paylaşımını yapmayı bitirdi, bize iyi günler diledi ve çıktılar. O sırada salonda beklemeye devam eden velilerden biri:

“Bu kızın sıkıntısı ne?” diye sordu. Hemen yanında oturan diğer veli:

“Annesine hiç sormadım ama bence otizmli. Hatta bence gelişimsel gerilik de var o kızda,” diyerek başladı çocuk hakkında bilgilerini paylaşmaya. Ben de o sırada çalışmam gereken notları okumaya çalışıyorum ama kulağıma gelenleri de yok sayamıyorum. Anlattı, anlattı, anlattı… Başka çocuklar hakkındaki yorumlarına geçti. Tanımadığım 3-5 çocuk hakkında daha konuştuktan sonra ders süresi bitti ve gitti kendi çocuğunu dersten aldı geldi.

Çocuğuna olan davranışlarını gözlemledim bir süre. Çocuk yaklaşık 5 yaşlarında falan. Eğer bir okul okumadıysa, en fazla 5 yıllık bekleme salonunda oturma bilgisine dayanarak tüm çocuklara tanılarını koyup, haklarında yorum yapabilir duruma gelmiş. Yanındaki kadıncağız kendi çocuğu ile başından geçen bir olayı anlatıyor, başlıyor onun davranışlarını da yorumlayıp eleştirmeye. Çok net:

“Öyle yapmayacaksın!” diyor. “Böyle yapacaksın!”

Kadının yüzü asıldı, morali bozuldu besbelli. Ama sakin bir karakter belli ki, karşılığında bir şey söylemedi.

En korktuğum şeydir biliyor musunuz? Birine haddim olmayarak bir fikir sunmak, davranışını yorumlamak veya onu üzecek bir şey söylemek!

Kendi çocuğumuza nasıl davrandığımız bize özel bir alan, ancak başkalarının çocuklarına yönelik eleştiriler haddimizi aşabilir.

Bundan yıllar önce eski çalıştığım okullardan bir arkadaşım aradı beni. Çocuğunun davranışlarında bir gariplik olduğunu, internetten baktığında yolun otizme çıktığını anlattı. Tek isteği benim çocuğu bir görmem! Kibarca:

“Tabi ki görmek, sevmek isterim. Seninle de kahve içmekten mutluluk duyarım,” dedim. O anda tek istediği kendi fikirlerinin doğruluğunu birinden daha duymak olan bir arkadaşıma yapacağım en güzel şeyi yaptığımı düşünüyorum.

O arkadaşım çocuğu ile bizim eve geldi. Evet, farklı davranışları vardı. Evet kısmen anne içgüdüsel olarak haklıydı. Ama ben onu kendi kızımı götürdüğüm psikoloğa yönlendirdim. Gittiler, tanı almadan, doğru müdahalelerle çocuğu o kaygan zeminden çekip aldılar. Şuanda normal bir okula giden, mis gibi konuşan, normal davranışlar sergileyen bir evladı var ve tüm aile çok mutlu.

Bizler uzman değiliz arkadaşlar. Bizler “veli” olabiliriz ancak. Ben yıllardır bir çok öğretmen ile çalıştım, birden fazla kurum gördüm. Şuan biri bana gördüğüm öğretmenlerden veya kurumlardan bir şey sorsa, kendi fikrimi söylemekten imtina ederim. Ben anlaşamamış olabilirim, ben memnun kalmamış olabilirim. Benim çocuğuma o kurum ortamı veya öğretmeni iyi gelmemiş olabilir. Enerjisi tutmamıştır, belki duygusal bağ kuramamıştır. Ben kalkıp kurum veya öğretmen hakkında bir yorum yapamam. Ben ancak bize iyi gelen, memnun olduğum güzellikleri anlatırım. Özellikle de memnuniyetsizliğim benim veya kızımın karakterinden dolayı ise, bizim ne haddimize yorum yapmak.

Hayatımda bir defa bir öğretmeni çok üzüldüğüm bir şey yapmıştı. Benimle kahve içerken konuştuğum özel bir durumu, benim eşimle olan ilişkime dair bir yorumunu dışarıda paylaşmıştı ve ben de bunu dolaylı yoldan öğrenmiştim. İnanın bu olayda bile yalnızca o kadını arayıp, bunun hesabını (tabiri caizse) ona sormuştum. Etik olmayan bu davranışı için onunla iletişimimi kesip, olayı burada sonlandırmıştım. Ne çalıştığı kurumu, ne de onun ismini vererek kendisini herhangi bir yerde kötülemedim.

Bizler haddimizi bildiğimiz yerde değerliyiz. Bir de doğru yerde isek! Ben hep buna inandım. Bizler özel çocuk anneleri olarak bir konunun uzmanı değiliz. Bizler yalnızca çocuklarımızın yürüdüğü yolda, onların yol arkadaşı; öğretmenlerinin de ekip arkadaşıyız. Biz bir bekleme salonunda oturup öğretmen veya öğrenci dedikodusu yapamayız. Bizler uzmanı olmadığımız bu nadide alanda tanı koyamayız. Bizler kimsenin evladına olan davranışını haddimizmiş gibi eleştiremeyiz. Herkes dünyaya getirdiği çocuktan kendisi sorumludur. Onlara yol çizecek kişiler de alanında uzmanlaşmış özel eğitimciler, psikologlar, ergoterapistler, fizyoterapistler, psikiyatristlerdir.

Ben 14 yıllık matematik öğretmeniyim. Çocuğuma matematiği nasıl öğretmem gerektiğini sınıf öğretmenine ve özel eğitimcisine sorarak ilerliyorum. Çünkü benim alanım değil. Sayılar ve daha üst seviye bildiğim formüller ne yazık ki benim evladımın öğrenme şekline hitap etmiyor 🙂

Özel eğitim alanında bir şeyler öğrenelim, evladımız için mutlaka özel eğitim alanını, yasaları, yönetmelikleri, haklarını bilelim. Ama başkalarına karşı en çok da haddimizi bilelim 🙂