EŞİT OLMAYA ÇALIŞIRKEN ADİL OLAMAMAK

İlk başta eşitlik ve adalet birbirlerine yakın kavramlar gibi duruyor. Ama özel çocuklar söz konusu olduğunda, örgün eğitimde eşit olmak adına onlara haksızlık edilebiliyor. Parin Yakupyan, her zaman eşitliğin adil olmadığına dair düşündürücü bir yazı kaleme aldı.

 

 

Yazı: Parin YAKUPYAN

ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı

Otizmli Genç Annesi

[email protected]

 

Eşitlik…

Adalet…

Bu kavramları ne kadar çok kullanıyoruz değil mi hayatımızda? Eşitlik ile adalet hepimizin cümlelerinde aslında.

Peki eşitlik ile adalet arasındaki farkı ne kadar biliyoruz? Önce bir düşünün. Ne fark var eşitlik ile adalet arasında?

Eşit mi olmalı haklar yoksa adil mi olmalı?

Şimdi kaynaştırma eğitiminde çokça yaşadığımız bir sorundan bahsedeceğim. O sebeple bu kavramları biraz düşünmenizi istedim.

Geçenlerde yaptığım bir öğrenci görüşmesinden örnekle gideceğim ama bu konu pek çoğumuzda olduğu gibi Garen’in de eğitiminde özellikle başlarda çokça yaşadığım bir sorun.

Çocuğumuz 16 yaşında ve asperger… Bu tanıyı 3 yaşında almış. Babasıyla sohbet ettiğimizde konuşmanın zamanında geldiğini ama hep az ve öz konuştuğunu, göz kontağı kurmada hep bir sorun yaşadığını, sosyal yaşamda büyük sıkıntı yaşadıklarını onun dışında pek bir sorunları olmadığını dile getiriyor. Şu an lise 2 öğrencisi… Meslek lisesinde istemediği halde elektrik bölümünde okuyor ama babası seneye bölüm değiştireceğini anlatıyor.

Babayla konuşmaya devam ettiğimizde onun da ilgi alanının Garen gibi tarihler olduğunu öğreniyorum. Şu anda iyi durumda olsa da babası biraz endişeli: “Lisede kalınıyormuş, ya bu sene sınıfta kalırsa” diyor. BEP (Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı)’i ve öğretmenlerin onu kendi içinde ayrı bir sınav yapması gerektiğini falan söylüyorum. Kısaca ahkam kesiyorum.. Ahkam kesiyorum fakat baba zaten bunları biliyor:

“Lise bu… Coğrafya sınavından 30 almış. Gidiyorum öğretmenine anlatıyorum ‘Bu çocuğa ayrı sınav yapmalısınız’ diyorum. Bana ‘Diğer çocuklara haksızlık etmiş olmaz mıyız? Umut’tan daha düşük not alanlar var’ diyor. Birine anlatsan ötekine anlatamıyorsun. İki günde bir okuldayım. Gocunmuyorum ama çok yoruldum”.

Bu anlayıştakilerle, bu düşüncelerle biz de savaşmadık mı? Pek çok çocuğumuzun ailesi savaşmıyor mu? Gerçekten sınıfta bırakılan çocuklarımız yok mu? Liseyi okuyamayıp vazgeçenler…

Bu konuda özel eğitim merkezi olarak destek verilmesi gerektiğini, öğretmenlerle iletişim halinde olunması gerektiğini anlatıyorum. Haklardan bahsediyorum yeniden. Ve aslında o öğretmenin Umut’a ve onun gibi çocuklara ayrı bir BEP uygulamayıp herkesle eşit sınava sokması bir adaletsizlik ve suç diyorum.

Bazı kafalar bunu kabul etmiyor ama her zaman eşitlik adil olmuyor. Her bireyi kendi içerisinde değerlendirmek ve şartları da ona göre sunmak adalettir. Eşitlik her zaman istediğimiz ve doğru olan bir uygulama değildir. Sohbetimizin sonunda baba, biraz daha uğraşacağını şimdi kendini daha iyi hissettiğini ve çözemezse yardım isteyeceğini söyleyerek, geldiğine göre daha umut dolu çıkıyor kapıdan…

Bizim  yakada bu uğraş hiç bitmeyecek biliyorum. Zaten kanunda olan yasaları insanlara (örgün eğitim sisteminde eğitimcilere yöneticilere) anlatıp duracağız. Tabi burada en önemli konu da velilerimizin haklarını bilmeleri ve bunun sonuna kadar arkasında durmaları.

Biz aslında bunu yaparken bir sonraki nesle bir yol açmış olacağız. Bunu öğrenen eğitimci/yönetici eminim ki bir sonraki öğrencisinde aynı şekilde ayak diremeyecek. Özellikle başarılı bir kaynaştırma programı olmuşsa sonradan gelenler çok da şanslı olacak.

Bu durumda bizlerin bir sorumluluğu daha ortaya çıkıyor: Başarılı bir kaynaştırma için öğrencilerimize, ailelerine ve örgün eğitimdeki öğretmenlere gereken desteği vermek. Öğrenci daha okula başlamadan kaynaştırma ön çalışmalarını yapmak. Aileyi umutlandırmak haklarını anlatmak ama sorumluluklarını da bildirmek. Sonuçta kaynaştırmanın başarı anahtarlarından biri okul ise diğeri de veli. Özellikle ilköğretime yeni başlayacak bir öğrenciyse, en azından ilk sınıfa gölge öğretmenle başlaması gerektiğini anlatmak ve amacımızın gölge öğretmensiz yola devam etmek olduğunu da eklemek. Ama ilköğretim sırasında ilk dönemde çocuğumuza gereken kuralları öğretebilirsek inanın sonrası daha kolay oluyor. İşimiz zor yolumuz uzun ama kazanımlarımıza (çocuklarımızın geleceğine) değiyor inanın.

İki yıl önce yayınlanan bir araştırmada lisede okuyabilen otizmli sayısı 166’ydı. Yenisini yaptılar mı bilmiyorum ama o sayının katlanarak arttığını görmek en büyük motivasyonum olacak.