DİKKAT EKSİKLİĞİYLE BAŞA ÇIKMANIN ANAHTARI: GÜÇLÜ YÖNLERE ODAKLANMAK VE İŞBİRLİĞİ

Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Doç. Dr. Herdem Aslan Genç: “Ebeveynler sınırlar koyarken şefkatli bir yaklaşımı elden bırakmamalı. Çocuğun ihtiyaçlarına odaklanarak, performans kaygısından uzak bir yol izlemek herkes için daha sağlıklı sonuçlar getirir.”

Dikkat eksikliği tam olarak nedir?

Dikkat ile ilgili bir çok bileşende sorun olması durumudur. Bunu dikkatin olmaması gibi bir durumdan ziyade var olan dikkatin kısa sürmesi, çabuk dağılması, çeldiriciler ile çok çabukça bölünebilmesi ve sürdürülebilmesinde problem olması diye tanımlamak daha doğru olur.

Dikkat eksikliği ile hiperaktivite her zaman birlikte mi görülür?

Her zaman olmasa da sıklıkla birlikte görülür. Biz bunun adına zaten Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) diyoruz. Kliniğimizde bu durumu tek bir başlık altında değerlendiriyoruz ancak yaşlara göre birlikteliğin farklı görünümleri ortaya çıkabiliyor. Örneğin, her yaş grubunda en sık görülen tip “kombine tip” dediğimiz, hem dikkat eksikliği hem de hiperaktivitenin birlikte görüldüğü tablodur. Yaş küçüldükçe hiperaktivitenin eşlik etme olasılığı artarken, ergenlik döneminde hiperaktivite azalır ve dikkat eksikliğinin baskın olduğu tip daha sık karşımıza çıkar. Ancak bu süreçte, hiperaktivite azalsa bile dürtüselliğin sabit kalabileceğini de unutmamak gerekir.

Az önce çeldiriciler dediğiniz… Bu çeldiriciler nedir? Biraz açabilir misiniz?

Çeldiriciler, bireyin dikkatini kolayca dağıtan unsurlar olarak tanımlanabilir. Bunlar, sınıf içinde dersi dinlerken ortaya çıkan olağan sesler, pencere önünde uçan bir kuş ya da öğretmenin ses tonundaki değişiklikler gibi çevresel faktörler olabilir. Ayrıca, bireyin zihninde ortaya çıkan düşünceler ve anılar da çeldirici olabilir. Sınıf dışına baktığımızda ise teknolojik aletler ve ekranlar da önemli çeldiriciler arasında yer alıyor.

Dikkat eksikliği sadece ders çalışırken mi ortaya çıkar, yoksa günlük hayatta da fark edilir mi?

En kolay ders çalışırken fark edilir ancak etkileri hayatın her alanına yansır. Tanı koyarken öncelikle dikkat eksikliğinin varlığını tespit ederiz. Daha sonra, bu durumun hayatın hangi alanlarını etkilediğini değerlendiririz. Çoğunlukla akademik alandaki sorunlar nedeniyle bize başvurulur, ancak dikkat eksikliği günlük yaşam becerilerini de etkileyebilir. Örneğin, hazırlanıp evden çıkmak, bir sofraya oturup yemek yerken yerinde kalabilmek, sosyal bir diyaloğu sürdürmek, söz kesmeden dinlemek veya bir konuda sabit kalmak gibi durumlarda güçlükler görülebilir. Bu tür zorluklar, bireyin sosyal ilişkilerinde derin bağlar kurmasını da engelleyebilir. Sonuç olarak, dikkat eksikliği günlük hayatın hemen her alanını etkileyebilir.

Günlük yaşamda ders çalışmanın yanı sıra da problem yaşıyoruz. Aslında dikkat eksikliği dediğimiz şey, bizim yürütücü işlevler dediğimiz beceri kümesinde çocuğun sorun yaşaması oluyor. Yürütücü işlevler dediğimiz şeyler de; dikkatin süresi, seçici dikkat (dikkati neye odaklayabileceğini bilmesi), zaman yönetimi (bir işi zamanında yapabilmek ya da o iş için verilen zamanı iyi kullanmak), öncelik belirleme çok problem olabiliyor. Şu anda hangisini yapması gerekiyor? Burada planlama, sıraya koyma, duygu düzenlenme çok önemli. Heyecan da olsa, öfke de olsa bir duygu yükseldiği zaman o duygudan tekrar ilk noktaya dönebilmek, kendini düzenleyebilmek bunlar çocukların sorun yaşadığı ve günlük yaşama da etkileri olan bir takım bilişsel beceriler aslında.

Müdahale edilmezse, bu durum çocuğumuzun yaşamını ileride nasıl etkileyebilir?

Olumsuz etkiliyor, bu yüzden müdahale ediyoruz. Yapılan çalışmalar, bu durumun yaşamsal olumsuzluklara yol açtığını gösteriyor. Örneğin, okulu bırakma oranlarının artması, düşük akademik başarı, okul ile zayıf ilişkiler ve okul bağlılığının düşük olması gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Bunun yanı sıra, ilerleyen yaşlarda mesleki başarısızlık, ilişkilerde zorluklar ve boşanma oranlarının artması gibi durumlarla karşılaşılabiliyor.

Psikolojik olarak da çeşitli sorunlar görülebiliyor. Günlük yaşamda sürekli bir performans sıkıntısı yaşanabiliyor. Dikkat eksikliği olan bireyler, bilgi ve becerilerini performansa dönüştürmekte ya da bilgilerini beceriye aktarmakta zorlanıyorlar. Bu durum da, depresyon ve kaygı bozukluğu gibi problemlere yol açabiliyor. Özellikle kızlarda kaygı bozukluğu, erkeklerde ise depresyon daha sık görülüyor. Ancak her iki durumun da, her iki cinsiyette de ortaya çıkabileceğini unutmamak gerekiyor. Dürtüsellik bileşeni ise özellikle ergenlik döneminde davranışsal zorluklara yol açabiliyor. Bu; okuldan ceza almak, uzaklaştırılmak ya da kazalara karışmak gibi sonuçlar doğurabiliyor. Düşünmeden hareket etmek, önlem alma veya plan yapma sürecini zorlaştırıyor. Bu nedenle hem ev içi kazalar hem de motorlu taşıt kazaları daha sık yaşanabiliyor. Ayrıca, sosyal ilişkilerde zorluklar, madde kullanımı ya da sigara gibi sorunlar da bu dürtüselliğin bir sonucu olarak ortaya çıkabiliyor.

“Çocuğum bunu neden yaptı, anlamadım” dediğimiz durumlar aslında dürtüsellikten kaynaklanıyor olabilir mi?

Evet, bu mümkün. Ancak unutmamalıyız ki, dürtüsellik tek başına bir hastalık değildir, ancak bazı durumlarda bir bileşen olarak karşımıza çıkar. Günümüzde bu kavram zaman zaman yanlış bir şekilde bağımsız bir sorunmuş gibi kullanılabiliyor. Dürtüsellik en sık Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nda (DEHB) görülür. Dürtüsellik, sonunu düşünmeden hareket etmeyi ifade eder ve plan yapma eksikliğinden kaynaklanır.

Dikkat eksikliği, bir işi tamamlamak için gereken planlama, yürütme ve sonlandırma süreçlerinde zorluk yaşanmasıdır. Dürtüsellik de bu süreçlerin ilk adımı olan planlamanın olmamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle genellikle pişmanlıkla sonuçlanan durumlar ortaya çıkabiliyor. Aileler bazen “Bilmiyor mu kuralı? Doğrusunu anlamıyor mu?” diye düşünebiliyor. Ancak bir kuralı bilmek ve bu kuralı uygulayabilmek farklı becerilerdir.

Bu durumu küçük yaşlardaki çocuklarda daha net görebiliriz. Örneğin, dört yaşındaki bir çocuk tüm kuralları söyleyebilir, ancak bu, o kuralları uygulayabileceği anlamına gelmez. DEHB’de de benzer bir durum söz konusudur. Çocuk yaptığı şeyin kırıcı, yanlış ya da tehlikeli olabileceğini bilir aslında. Ancak o anda bu bilgiler aklına gelmez. Düşünmeden hareket eder ve genellikle de yıkıcı sonuçları olur.

Dikkat eksikliğinin tanısı nasıl konur? Hangi testler ve yöntemler kullanılır?

Dikkat eksikliği tanısı, klinik bir değerlendirme ile konur. Bu süreçte birden fazla kaynaktan bilgi alınarak yapılan klinik görüşmeler ve nörobilişsel testler gerekebiliyor. Ancak nihai tanıyı, klinisyenin klinik kanaati belirler.

Bu tanıyı koyarken, aileden alınan gelişimsel öykü çok önemlidir. Çocuğun gelişim basamakları değerlendirilir ve şu anki tablo detaylı bir şekilde analiz edilir. Çocuğun hangi alanlarda sorun yaşadığını anlamak gerekir.

Okul ortamı, dikkat eksikliği belirtilerinin en net gözlenebileceği yerdir. Bu nedenle öğretmenlerden gözlem raporları ve bir takım ölçekleri doldurulması isteriz. Ayrıca, öğrenme biçimlerini ve dikkat sürekliliğini ölçmeye yönelik standart testler uygularız. Tüm bu veriler bir araya getirilir ve değerlendirilerek nihai bir karara varılır.

Dikkat eksikliği başka bir durumla (örneğin kaygı ya da öğrenme güçlüğü) karıştırılabilir mi?

Evet, dikkat eksikliği başka durumlarla karıştırılabilir ama daha sık olarak bu durumlarla birlikte görülür. Özellikle öğrenme güçlüklerinde %85’e varan oranlarda dikkat eksikliği eşlik eder. Kaygı, dikkati bozabilir. Ancak bu kaygı bozukluğu ise orada dikkat eksikliğinde gördüğümüz her şeyi göremeyiz. Sadece kaygılandığı çocuğun dikkati bozulur. Ama DEHB olan bir çocukta dikkat problemleri genel yaşama yayılır. Eğer kaygı, DEHB’ye eşlik ediyorsa, genellikle bu kaygının dikkat gerektiren süreçlere yönelik olduğunu görürüz. Özellikle okul performansı, sınavlar ve ders çalışma gibi akademik beklentilere dair bir kaygı söz konusu olabilir.

Erken tanı ne kadar önemli? Çocuğumuza geç tanı konulmuşsa ne yapabiliriz?

Dikkat eksikliği, çocuğun yaşamında bir takım eksikliklerle ilerlemesine neden olur. Gelişimsel dönemde bu durum, kazanılması gereken birçok akademik ve sosyal becerinin eksik kalmasına yol açar. Erken tanı alamayan çocuklarda bu açık giderek büyür ve hem çocuğun hem de ailenin işi daha da zorlaşır. Bunun yanı sıra geç tanı, eşdurumların (örneğin depresyon, kaygı bozukluğu) ortaya çıkma olasılığını artırır. Ne kadar geç tanı alınırsa, işin içerisine başka süreçler o kadar çok girmiş olabiliyor.

Tanıdan sonra ilaç kullanımı gündeme geliyor. İlaç tedavisi güvenli midir?

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) temel tedavisi farmakolojik, yani ilaç tedavisidir. Ancak bu konuda yaşa bağlı olarak belirlenmiş tedavi algoritmalarını izleriz. Örneğin, okul öncesi dönemde birinci öncelik davranışsal müdahalelerdir. Çocuğun DEHB’ye bağlı ortaya çıkan davranışsal sorunlarını çözmeye yönelik bireysel terapiler ve eğitimler uygulanır. Ancak okul çağıyla birlikte belirtilerin şiddetine göre çoğu zaman ilaç tedavisi gereklidir.

Ergenlik döneminde ise ilaç tedavisi genellikle birinci seçenektir. Çünkü ilaç tedavisi, çekirdek belirtilerin kontrol altına alınmasında etkili bir yöntemdir. Davranış terapileri ve eğitimler eşlik eden sorunları çözmekte faydalı olsa da çekirdek belirtiler üzerinde yeterince etkili olamayabilir. İlaç tedavisi, klinisyen gözetiminde ve aile ile iyi bir iletişim kurularak uygulandığında güvenlidir.

DEHB’li bir çocuğun özel eğitim alırken ilaç kullanmasının dezavantajları neler olabilir?

Dikkat eksikliği, öğrenme sürecini doğrudan etkiler. Eğer dikkat eksikliği tedavi edilmezse, çocuğun özel eğitime uyumu ve bu eğitimden elde ettiği verim düşer. Zamanla çocuk zorlandığını hissettiği için özel eğitime karşı da isteksizlik geliştirebilir. Bu nedenle ilaç tedavisiyle dikkat eksikliği kontrol altına alındığında, özel eğitimden daha iyi sonuçlar alınabilir.

İlaçların çalışma mekanizması nedir? Sadece okula gittiği günlerde mi, yoksa düzenli mi kullanılmalı?

Biz düzenli kullanmayı önemsiyoruz. Çünkü dikkat eksikliğinde ilaç tedavisi bir yerine koyma tedavisidir. Bu nedenle, ilacın günlük olarak alınması gereklidir. Çocuğun bakış açısından düşünürsek, bir gün dikkatini iyi odaklayıp davranışlarını kontrol edebilirken, ertesi gün bunları yapamamak son derece zorlayıcı ve kafa karıştırıcı olabilir.

Düzensiz kullanım, çocuğun günlük işlevselliğini olumsuz etkiler ve biyolojik süreçlerden bağımsız olarak, çocuğun deneyimlediği tutarsızlıklar hayal kırıklığı yaratabilir. Bu nedenle, ilaç tedavisinin düzenli kullanımı önerilir. Gerekli durumlarda ilaç, doktor ve ailenin işbirliğiyle kesilip yeniden başlanabilir. Ancak, sadece okula gittiği günlerde ilaç vermek kesinlikle önerilmez.

Ailelerin çok merak ettiği noktalardan biri de bu ilaç bağımlılık yapar mı?

Bağımlılık yapmaz. Bağımlılık yapma potansiyeli olan ilaçlar bile doktorun söylediği gibi kullandığınızda bağımlılık yapmaz zaten. Ancak dikkat ilaçları bağımlılık potansiyeli olan keyif veren, alışkanlık yaratan ilaçlar değildir. Etki süreleri ve biyolojik özellikleri buna el vermez. En azında ülkemizdeki ilaçlar için bunu söyleyebiliriz.

Çocuğumuzun derslerine odaklanmasını sağlamak için evde neler yapabiliriz? Çeldiricilerden nasıl kaçınabiliriz?

Tüm çocukların, özellikle de dikkat eksikliği olan çocukların, yapılandırılmış bir ortama ihtiyacı vardır. Evde bir çerçeve oluşturmak bu açıdan çok önemlidir. Nasıl ki okulda teneffüs ve ders saatleri, yemeğin zamanı belliyse, evde de aslında buna yakın bir ortam sağlamak gerekir. Elbette evde okuldaki kadar disiplinli olmaz zorunda değiliz. Ancak çocuk şunları net bir şekilde bilmelidir: Yemek ne zaman ve nerede yenir? Ders çalışması ne zaman ve hangi sırayla yapılır? Uyku saati kaçta? Ondan beklenenler nelerdir? Bu düzen çocuğa sağlanmalıdır, çünkü planlama konusunda zorlanan çocuklar kendi başlarına bunu başarmakta güçlük çekerler.

Bu düzeni sağlamak için listeler, görsel organizasyon materyalleri ve planlama araçları çok faydalıdır. Ders çalışma alanının ve zamanının özellikleri de önemlidir. Çocuk mümkünse hep aynı odada, aynı masada çalışmalıdır. Çalışma ortamında dikkatini dağıtacak hiçbir şey bulunmamalıdır. Örneğin, sadece matematik ödevi yapıyorsa, Türkçe kitabı veya diğer materyaller masada olmamalıdır. Teknolojik cihazlar ortamdan uzak tutulmalı, içeriden gelen televizyon veya yüksek ses gibi çeldiriciler engellenmelidir. Bazen anne veya baba, çocuğa ödev yaptırırken bir yandan da kendi telefona bakabiliyorlar. Bu da çok uygun değil.  Zaten mümkün olduğunca çocuğun kendi ödevini kendisinin yapmasını istiyoruz.

Süre planlaması da kritik bir noktadır. Dikkat eksikliği olan çocuklar, sınıftaki diğer çocuklar kadar uzun süre odaklanamayabilir. Örneğin, tüm sınıfa sekiz sayfa ödev verildiyse, onun için beş sayfa yeterli olabilir. Çocuğun ödevi tamamladığını hissedip “Başardım!” diyebilmesi motivasyonu açısından çok değerlidir. Eksiklik duygusundan kaçınmak için hedefleri çocuğun yapabileceği şekilde belirlemek ve çabasını takdir etmek önemlidir. Çocuğun başardığını hissetmesi, sonraki süreçlere daha istekli katılmasını sağlar.

Bu durumda çocuğumuza ödev yaptırırken en sık hangi hataları yapıyoruz?

En büyük hatalardan biri, çocuktan beklentilerimizi onun bireysel özelliklerine göre şekillendirmemek. Her çocuğun öğrenme kapasitesi ve dikkat süresi farklıdır. Hazır giyim ve terzi dikimi arasındaki fark gibi düşünebilirsiniz: “Bu kadar ödev var, yapılacak” demek yerine, “Benim çocuğum bu kadarını yapabilir” diyerek bireysel bir plan oluşturmalıyız. Çocuğun kapasitesini bilerek, bu kapasiteyi adım adım artırmayı hedeflemek daha sağlıklıdır. Örneğin, bugün beş sayfa yapıyorsa, iki gün sonra bir sayfa daha eklemeyi deneyebilirsiniz.

Ayrıca, çocukların yalnızca ödev değil, evdeki sorumlulukları da en küçük parçalara bölünerek verilmelidir. Küçük hedefler koyup her tamamladığında takdir etmek, eksiklik hissini azaltır ve motivasyonu artırır.

Çocukların dikkat eksikliklerini yönetmek için başka nelere dikkat etmeliyiz?

Dikkatin birçok bileşeni vardır: işitsel dikkat, görsel dikkat, sürdürülebilir dikkat, spontan dikkat gibi. Özellikle işitsel dikkat eksiklikleri, uzun ve karmaşık komutların anlaşılamamasına neden olabilir. Örneğin, çocuğa birden fazla cümleyle bir talimat verdiğinizde, yalnızca ilk birkaç kelimeyi hatırlayabilir. Sonuçta talimat eksik uygulanır veya tamamlanmaz.

Bu nedenle çocuğunuzun dikkat süresini iyi bilmek ve buna uygun taleplerde bulunmak çok önemlidir. Uzun görevleri küçük parçalara bölmek ve her aşamayı tamamladığında “Harika, bu tamamlandı, şimdi sıradaki!” diyerek ilerlemek daha etkili olacaktır. Bu şekilde çocuğun dikkati dağılmadan, başarılı olduğunu hissederek görevlerini yerine getirmesi sağlanabilir.

 

Bu durumda ebeveyn olarak kurallar ve sistemler ile ilerlemek gerekiyor gibi görünüyor. Ancak aileler bazen “Acaba çok kuralcı mı oldum?” diye endişelenebiliyor. Çocuğun sınırlara ne kadar ihtiyacı var?

Çocukların sınırlara kesinlikle ihtiyacı var. Ancak bu sınırların içerisinde rahat hareket edebilecekleri alanlar da olmalı. Bir sınır koyduğunuzda, buna gereksiz müdahalelerde bulunmamak önemlidir. Örneğin, çocuğunuza yarım saatlik ekran izni verdiyseniz, o süre içerisinde “Çok izliyorsun, kapatacağım” gibi müdahalelerden kaçınmalısınız. Aynı şekilde, ödev saati belirli ise, o saatlerin dışında çocuğun serbest zamanını dilediği gibi geçirmesine izin verilmelidir.

Kuralların çocuğunuzun ihtiyaçları ve gelişimsel özelliklerine uygun şekilde, birlikte belirlenmesi çok önemlidir. Bu yaklaşım, kuralcılık olarak algılanan olumsuz etkiden farklı bir durumu ifade eder. Burada çocuğunuzu tanımaktan, ona şefkatle yaklaşmaktan ve gelişimsel becerilerini desteklemekten bahsediyoruz. Çocuğu zorlamak, iteklemek ya da uymadığı bir şeye zorla uydurmaya çalışmak zaten istenmeyen ve genellikle olumsuz sonuçlara yol açan bir durumdur. Bu yüzden sınırlar koyarken, çocuğun bu sınırlar içerisinde hareket edebileceği alanları da yaratmak gerekir.

Dikkat eksikliği olan çocukların sosyal ilişkilerde yaşadığı zorlukları nasıl yönetebiliriz?

Dikkat eksikliği olan çocukların sosyal ilişkilerinde karşılaştıkları bazı zorluklar olabilir. Örneğin, hareketlilik bir sorun haline gelebilir; diğer çocuklar, bu çocukların enerjisine ve hareket ihtiyaçlarına ayak uyduramayabilir. Bu durum, çocuğun grup dışında kalmasına neden olabilir. Aynı zamanda, çok konuşma, araya girme ya da başkalarına söz hakkı vermeme gibi davranışlar da sorun yaratabilir. Dikkat sürelerinin kısa olması, diğerlerini dikkatlice dinlemelerini zorlaştırabilir ve ilişkilerde gerekli derinliği yakalayamamalarına neden olabilir.

Dürtüsellik de bir başka önemli etkendir. Çocuğun, niyetini aşan kırıcı söylemler veya davranışlar sergileyebildiği durumlar yaşanabilir. Bazen bu durumlar yalnızca dikkat eksikliğinin tedavisiyle düzelebilirken, bazen de yıllar içinde öğrenilmiş kalıp davranışlar nedeniyle sosyal becerilerin yeniden yapılandırılması gerekebilir.

Bu noktada sosyal beceri eğitimi programları çok faydalı olabilir. Belli yaş gruplarına yönelik, profesyonel eşliğinde gerçekleştirilen sosyal beceri grupları, çocukların bu ilişkileri doğru bir şekilde yönetmelerine destek olabilir. Ayrıca dikkat eksikliği tedavisinin bu tür zorlukları aşmada büyük bir katkı sağladığını da unutmamak gerekir.

 

Okulda öğretmenlerle nasıl bir işbirliği yapmamızı önerirsiniz? İdeal süreç nasıl olmalı?

İdeal süreç, şeffaf bir işbirliği içerisinde okul ile aile arasında güçlü bir koordinasyon kurulmasıdır. Bu ilişki, tarafların birbirini tamamlamasıyla en iyi şekilde işler. Örneğin, okul çocuğa disiplin, düzen ve yapı sunma konusunda daha güçlü bir rol oynar. Aile ise çocuğun bireysel özelliklerini tanıma, ona şefkat gösterme ve ihtiyaçlarının fark edilmesini sağlama konusunda daha etkilidir.

Bu nedenle, öğretmen ve aile arasında eşgüdümlü bir iletişim kurulmalıdır. Öğretmen, çocuğun sınıftaki davranışlarını ve neyin işe yaradığını aile ile paylaşabilir. Aynı şekilde, aile de öğretmene evde uygulanan ve başarılı olan yöntemleri aktarabilir. Bu bilgiler, çocuğun gelişimini takip eden klinisyenle de paylaşılmalıdır. Çoğu zaman basit görünen detaylar gözden kaçabilir, ancak bu tür bir işbirliği ile daha etkili bir süreç yönetilebilir.

Sonuçta hedef çocuğun gelişimidir, ancak bu süreçte çocuğun bir sistemin parçası olduğunu da unutmamalıyız. Çocuğun yaşadığı belirtiler kolaylaştıkça, hem ailenin hem de öğretmenin yaşam kalitesi artar. Dolayısıyla işbirliği, karşılıklı güven ve yakınlık bu süreçte kritik bir rol oynar.

Spor veya sanat gibi etkinlikler çocuğumuzun dikkat eksikliğiyle başa çıkmasına nasıl yardımcı olabilir?

Bu tür etkinlikler, dikkat eksikliğinin getirdiği ruhsal zorluklarla başa çıkmada oldukça etkilidir. Eğer çocuk kaygılıysa ya da kendini başarısız hissediyorsa, beklentilerin daha düşük olduğu, daha kolay başarı sağlayabileceği bir alanda yer almak, ona önemli bir özgüven kazandırabilir. Örneğin, bu çocukların bazı güçlü yönleri olabilir; işitsel dikkati zayıfken görsel dikkati çok iyi olabilir ya da yaratıcı bir zekaya sahip olabilirler. Spor ve sanat, bu güçlü yönlerini ortaya koymalarına olanak tanır ve akademik beklentilerin yoğun olduğu alanların dışında da başarılı olabileceklerini gösterir.

Düzenli yapılan sporun, beynin dikkat eksikliği ile ilişkilendirilen bölgelerinde biyolojik iyileşmeler sağladığına dair bilimsel çalışmalar da bulunmaktadır. Özellikle takım sporları, komut alma, kurallara uyma, yaşıtlarıyla eşgüdümlü hareket etme gibi becerileri geliştirmek açısından çok değerlidir. Bunun yanı sıra, çocuğun özsaygısını artırarak kendisiyle barışık bir birey olmasına katkı sağlar.

Sanatsal etkinlikler ise çocuğun kendini ifade etme becerisini artırır. Bazı çocuklar, sözel olarak kendilerini ifade etmekte zorlanabilir ya da niyetlerini aşan ifadeler kullanabilirler. Sanat, onlara duygularını ve düşüncelerini daha rahat ve etkili bir şekilde ifade etme fırsatı sunar ve bu durum çocuğun rahatlamasına da yardımcı olur.

Akademik değerlendirmelerden dolayı ailelerde bazen “Acaba çocuğumun zekasında bir sorun var mı?” şeklinde şüpheler oluşuyor. Dikkat eksikliği olması zekada bir sorun ya da gerilik olduğu anlamına gelir mi?

Kesinlikle hayır. Hem dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) hem de özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklarda zeka seviyeleri genellikle normaldir. Ancak aileler, çocuklarına yapılan bazı testleri zeka testi olarak değerlendirebiliyor ve bu sonuçlardan yola çıkarak “Acaba çocuğumun zekası düşük mü?” diye endişelenebiliyor.

Bizim yaptığımız değerlendirmelerde esas amacımız, çocuğun zekasıyla ilgili bileşenler arasında bir farklılık olup olmadığını anlamaktır. Örneğin, çocuğun sözel becerisi çok yüksek olabilir ama görsel becerisi daha düşük seviyede olabilir. Genel ortalamaya baktığımızda bir zeka problemi yoktur, ancak bazı alanlardaki güçlükler çocuğu zorlayabilir. Bu yüzden bu farklılıkları anlamak, çocuğa doğru destekleri sağlamak için önemlidir.

Son olarak ailelere söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Çocuğumuzda bir sorun olduğunu düşünmek, çoğumuz için zor bir durumdur. Ancak burada esas odaklanmamız gereken şey, çocuğun ihtiyaçlarıdır. Bir duruma “Bu bir sorun mu?” diye bakmak yerine, “Çocuğumun farklı bir ihtiyacı var mı? Şu anki sistemin ona sunduğunun ötesinde bir şey verirsek bundan fayda sağlar mı? Yaşadığı güçlükler azalır mı?” sorularını sormamız gerekiyor.

Tanı, sorun ya da bozukluk gibi terimlere odaklanmak yerine, ihtiyaçlar ve çözümler üzerinden yaklaşmak, ebeveynler olarak işleri yönetmeyi daha kolay hale getirir. Çocuğunuzu iyi tanımak, onunla yakın bağlar kurmak ve onu desteklemek çok önemlidir. Ayrıca performans kaygısına kapılmamak, çocuğun ihtiyaçlarını daha sağlıklı bir şekilde karşılamanızı sağlayacaktır.