ÇOCUĞUMDA FARKLI GİDEN BİR ŞEY VAR… ŞİMDİ NE YAPACAĞIM?

Çocuğunuzda gelişimsel bir farklılık var… Belki henüz tanı konulmadı. Yine de özel eğitime başlasa iyi olur denildi. Belki de otizmden şüphelenildiği söylendi, atipik otizm ya da hafif otizm denildi. Hatta belki bütün bu adımları geçtiniz ve elinizde kesin bir tanı var. Şimdi ne yapmalı? Bu konuda ailelerin en merak ettiği soruları Özel Eğitim Uzmanı Dr. Ufuk Timuçin’e yönelttik.

Çocuğumda gelişimsel yetersizlik var. Kesin tanı yok ama otizm olabileceği söyleniyor. Şimdi ilk olarak ne yapmalıyız?

Aileler bu konuda, ilk başta şok yaşıyorlar. Öncelikle şoku atlatıp doğru tutuma sahip olmak gerekiyor. Çocuğun eşsiz faydasına en işlevsel rolü, en işlevsel tutumu, en işlevsel davranışı üzerlerine bir kıyafet gibi giymeye çalışmalılar. Bu problemin çocukta ne tür etkilere neden olduğunu hızlıca anlamak için uğraşmalılar. Bunları söylemenin çok kolay olduğunu ama yapmanın her zaman bu kolaylıkta olmadığını ben de biliyorum. Ancak aileler bunu yapamadıklarında uzman uzman gezerek çok vakit kaybediyorlar. Maalesef çocuğun en kıymetli zamanlarının kaybolmasına neden oluyorlar. Eşsiz sihirli yıllar denilen, erken çocukluk dönemindeki yılların kaçırılması söz konusu olabiliyor.

Peki, bu noktada ne yapmamız gerekiyor?

Akıl süzgecinden geçirdiğimiz bilgileri doğru yorumlayıp, çocuğumuzun ihtiyaçlarının farkına varıp, buna göre karar vermek ve işlevsel rolü uygulayabilir hale getirmek gerekiyor.

Bunun içinde; nitelikli kişilerle bir arada olmak, onlara danışmak, uzmanların desteğini almak gibi birçok başlık var.

Bu bir maraton, üstelik engelli bir maraton gibi zorluklarla dolu. Bu süreçte ebeveynin kendisinin iyi olması, çocuğuna yardım edebilmesi için önem taşıyor.

Uçaklardaki oksijen maskesi kuralı gibi, önce ebeveynlerin kendilerini sonra çocuklarını düşünmesi gerektiği hatırlatmak isterim. Çünkü kendini iyi hissetmeyen, şokta olan bir ebeveyn çocuğuna etkili bir şekilde destek olamaz veya onun kaygılarını yönetemez.

Tıbbi tanı aldığımızda çocuğumun tüm ihtiyaçlarını planlamamız mümkün mü?

Bir çocuğun otizmli olup olmadığını bilmek önemlidir, ancak daha da önemlisi çocuğun ihtiyaçlarını bilmektir. Burada tıbbi görüntüleme araçları ile ortaya çıkarabildiğimiz bir yetersizlikten ve ihtiyaç belirleyebilme durumundan bahsetmiyoruz. Tıbbi tanılama, özel eğitim hizmetlerinin başlayıp başlamamasına karar verme aşamasıdır.

Konuyu her çocuğun ihtiyaçlarına özel ele almak ve bireye özel eğitsel davranışsal değerlendirilme yapmak gerekir. Performansını anlamak ve çocuğa uygun programlar geliştirmek, kritik öneme sahiptir.

Buna dair üç kavramdan bahsetmek istiyorum: Zedelenme, yetersizlik ve engel durumu. Zedelenmenin yetersizliğe dönüp dönmediğini, somut bir tıbbi tanıyla ortaya çıkaramıyoruz. Dolayısıyla bu noktada daha kapsamlı değerlendirme ve destek eğitim hizmetlerini alıp almamaya karar verme aşaması başlıyor. Çocuğun gereksinimlerine dayalı hazırlanması gerekenleri, bireyselleşmiş eğitim programı dediğimiz eğitsel, davranışsal, gelişimsel değerlendirme ortaya koyuyor.

Somutlaştırmak için şöyle bir örnek vereyim… Gözünüzde bir zedelenme var ve körlüğe neden oluyor. Kör olmanız, kitap okumanıza engel oluyor. Ama size “Braille Alfabesi”* öğretildiğinde, yetersizlikten etkilenseniz de engel kalkıyor. Kabartma noktalarından oluşan bir yazı sistemi ile okuyabiliyor ve yazabiliyorsunuz.

Aileler genellikle “Çocuğum ileride hangi seviyeye gelebilecek?” diye düşünüyor…

Hiç kimse bir çocuğun geleceğini kesin olarak tahmin edemez; önemli olan çocuğun mevcut durumunu anlamak ve ona uygun desteği sağlamaktır. “Bu çocuk nereye gelebilir?” sorusunun cevabı sizin müdahalenize bağlıdır. Çocuğun tepkilerini gözlemleyerek ve ona uygun şekilde davranarak ilerlemek önemlidir. Bir çocuğa bakıp, “Bu çocuk şu olur, bu olamaz” demek doğru değildir. Önce çocuğun etkilenmişliğini ortaya koymak lazım.

 Eğitsel davranışsal tanıyı biraz açar mısınız? Ebeveynler için nasıl yol gösterici olur?

Buradaki bakış açısını şöyle düşünebiliriz; siz evin tek penceresinden baktığınızda tüm manzaraya hakim olamazsınız. Belki bir dağın yamacını görebilirsiniz. Başka bir pencereden gökyüzünü, başka bir pencereden ormanı ya da gölü görürsünüz. Ne kadar çok pencereden bakarsanız manzaraya o kadar hakim olabilirsiniz. Çocuk da böyledir. Eğitsel davranışsal değerlendirmede çocuğa, birden fazla araçla, birden fazla noktadan bakarız.

Eğitsel değerlendirme nasıl yapılıyor?

Çocuğun farklı gelişim alanlarına bakıyoruz. Yetersizlik zihinsel olarak neler yapmış? Bilişsel stratejilerde neler yapmış? Sosyal etkileşim becerilerinde neler yapmış? Alıcı dili, ifade edici dili, küçük kası, büyük kası, uyumsal davranışları, yani kendini yönetme davranışları, oyun becerileri düzeyi nedir tespit edilmeli. Bunları da tek bir testle, yarım saatte ortaya çıkaramazsınız. Ayrıca bu değerlendirme, çocuğu akranlarıyla kıyaslamak ve “Akranlarından iki ay geri ve yetersizlikleri var” demek değildir. Gözlem, görüşme kontrol listesi, gelişim envanteri, programa dayalı bir bakış açısı gibi değerlendirme araçlarıyla çocuğun her bir gelişim alanında neyi yaptığı ve yapamadığını ortaya çıkarmayı hedefler.

Eğitsel bir projeksiyonla; çocuğun farklı ortamlarda gözlenmesiyle, ailesiyle kapsamlı görüşme yapılmasıyla, farklı bağlamlarda izlenmesiyle, gelişim kontrol listelerinin uygulanması ve süreç halinde değerlendirmesiyle bunu ortaya çıkarmanız gerekiyor.

Ne yazık ki bunlar yapılmadan da özel eğitimin verildiği örnekleri biliyoruz. O durumda neler yaşanıyor?

Sosyal etkileşim becerilerine ihtiyacı olan bir çocukla oturup puzzle yapıyor oluyorsunuz. Oysa eğitim bir amaç için yapılır ve amaç çocuğun gereksiniminden kaynaklı ortaya çıkar.

Ülkemizde terapiler, yöntemler havalarda uçuşuyor. Halbuki hangi yöntemin uygun olduğu sizin amacınıza göre değişir. Basitçe anlatmaya çalışayım… Şimdi benim elimde kaşık var. Kaşıkla çorbayı bir güzel içiyorum, harika sonuçlar çıkarıyor. Peki, köfte yiyeceğim, bak kaşıkla olmadı… Yani amaç değişti ve artık bana çatal lazım. Dolayısıyla ben amacı bileceğim ki, kaşık mı kullanacağım çatal mı kullanacağım seçebileyim.

Çocukların gelişim alanlarının takibi konusunda, sizin çok önemli yayınlarınız oldu. Peki, gelişimi takip neden önemli?

Gelişimi bilmeniz, farkına varmanızı ve kırmızı bayrak uyarı işaretlerini yakalamanızı sağlıyor. Mesela on iki aylık bir çocuk yürümüyor. Yavaş yavaş sarı bayrak kalkıyor. On dört aylıkken hala yürümüyorsa, o sarı turuncuya doğru dönüyor. Çocuk on altı aylık olduğunda o bayrak kırmızı oluyor. Orada gelişimsel bir problem var artık. Bu bayrakları izleyebilmeniz için gelişimi iyi bilmeniz gerekiyor. Yoksa uyarı bayraklarını göremezsiniz.

Hızlı yakalamamız gerekiyor çünkü sarı bayrak olan güçlüğe müdahale etmemizle turuncu ya da kırmızı güçlüğe müdahale etmemiz arasında dağlar kadar fark var. 

Hangi gelişim alanlarında kırmızı bayrak işaretleri vardır?

Bütün gelişim alanlarında kırmızı bayrak vardır. Sosyal etkileşim, sosyal iletişim, ortak dikkat, birliktelik, göz kontağı, sıra alma, oyun becerileri, taklit yeteneği, alıcı dilde ne seviyede olduğu dikkatle takip edilmeli. Kasılması var mı? Takıntılı davranışları var mı? Tekrarlayıcı yineleyici rutinlerin döngülerin içine giriyor mu? Beslenme ile ilgili güçlükler yaşıyor mu? Uyku problemleri var mı? Bu durumlara göre kırmızı bayrak birçok noktada var. Çok geniş bir alan. Aileler tipik gelişimi anlattığımız www.instagram.com/gelisimdestek hesabından da ay ay gelişim alanlarına yönelik bilgi alabilirler.

Tipik gelişimle ilgili bilgi sahibi olmazlarsa, durumu doğru değerlendirememe ihtimalleri var. Mesela bazen anne bana diyor ki “Oyun oynamayı çok seviyor, hep nesneleri dizerek oynuyor”. Aslında o çocuk, sosyal etkileşim içinde değil. Kendi dünyasında, spektrum şatosunda, kendi kalesini dizayn ediyor. Eğer doğru zamanda, doğru kanalla bir köprü oluşturamazsanız, o çocuk kendi takıntı döngüsünün içinde kalıyor. Orada hızlı yakalarsanız, sarı bayrak olan güçlüğe müdahale etmemiz ile kırmızı bayrağa müdahale etmemiz arasında dağlar kadar fark var. Çocuğun en hızlı geliştiği dönemde doğru müdahalede bulunmalıyız.

Hiçbir işlevi olmayan “terapi”lere aileler çok yüksek rakamlar ödeyebiliyor bir umutla. Bu noktada ‘kabul ve uyum’ olmazsa bizi bekleyen tehlikeler neler?

Kabul ve uyum, bilgi ve deneyimle doğru hale gelir. Olumlu tutum, bu unsurlarla edinilir. Eğer bilgiye sahip değilseniz, uygulamalar, terapiler, vaatler veya maliyetler konusunda nasıl doğru karar verebilirsiniz? Önce akıl süzgecinizden geçirmeniz gerekiyor. Herkesin bir umudu var, ancak gerçekten etkili olanı bulmak ve doğru yönlendirmeyi sağlamak çok önemlidir.

Aile kabul etmekte zorlanıyorsa, çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalabiliyor ve anlık çözümler arayabiliyor. Gereksinimleri karşılamaktan uzak, yetersiz ve kapsamı dar uygulamalar sonucunda da çocuğun güçlükleri büyüyor. Dolayısıyla tutumun önemi çok büyüktür.

Çocukların yararına olacak her şeyi yapmak için elimizden geleni yapacağız. Ancak tek bir terapi veya ilaçla bu sorunları çözecek bir “sihirli” çözüm yok.

Alanda o kadar çok uzman var ki, aileler onları takip etmeye çalışırken başı dönüyor. Uzman ararken kimlerden uzak duralım?

Çok kesin ifadeler ile “üç yılda çözeriz” , “erken çocukluk dönemi çok önemli, evini satacaksın eğitime harcayacaksın,” gibi şeyler söyleyen uzmanlardan uzak durmanızda fayda var. Siz evinizi satarsanız, o çocuğun tipik kardeşi ne olacak? Tamam, yoğun destek verelim ama bunun farklı modelleri ve sistematikleri var. Aileye öğretelim. Ayrıca gittiğiniz özel eğitimcinin diplomasına bakın çünkü herkes özel eğitimci olduğunu söylüyor.

Bir de müneccimlik varsa, dikkat! Bunu pek çok uzman yapmaya kalkıyor. Bir saatlik bir görüşme ile kimse “çocuk çok ağır” ya da tam tersine “aşacak, hepsi bitecek” diyecek kadar durumu anlayamaz.

Karşınıza kesin rotalar koyanlardan, çok kısa sürede çözüm sunacağını söyleyenlerden, benim kendi yöntemlerim ve tekniklerim var diyenlerden, doğru bir projeksiyon tutmadan ve birden fazla araçla analiz etmeden bunları söyleyenlerden kaçının. Beş yıl sonrasını tahmin etmeye kalkanlardan kaçın. Çok büyük rakamlardan bahsedenlerden kaçının. Alanı olmadığı halde kendi alanı dışında uygulamalar yapanlardan kaçının. Çok iddialı konuşanlardan kaçının.

İşbirliği kuran, bunu daha çok yazılı halde paylaşan, açıklayıcı şekilde aileye anlatan, alanında uzman, tecrübeye, deneyime sahip kişilere ulaşmaya çalışın. Her meslek dalındaki profesyonellerin doğru şekilde işbirliği yapması, bu zorlu süreci yönetmek için kritik öneme sahiptir. Fakat maalesef, nitelikli işbirliği yapamıyoruz çünkü herkes kendi uzmanlık alanının dışında doktorculuk veya eğitimcilik oynamaya kalkıyor. Bu doğru bir yaklaşım değildir ve çocuğun gerçek ihtiyaçları göz ardı edilebilir. Herkesin işbirliği yapması, açık iletişim kurması ve aileye doğru bilgiyi sunması gerekmektedir.

Çocukla tanışıp onu bir kerelik görmek başka şeydir, onunla sürekli etkileşim içinde olmak ise bambaşka. Birini tanımak, onun tercihlerini, görüşlerini ve kendini ifade ediş biçimini anlamaktır. Rehberlik ve yol göstericilik, sadece kısa bir süre birinin hayatına girip yazı ya da raporla birkaç öneride bulunmak değildir. İşler yolunda gitmediğinde sorumluluk almamak, yolunda gittiğinde ise kendine pay çıkarmak hiç değildir. Gerçek liderlik, kişinin hayatına uzun vadeli ve derinlemesine bir katkı yapmaktır.

Bir kabul görmüş bilimsel yöntemler var, bir de bilimselliğe dayanmayan tuzak yöntemler var. Aileler nasıl seçim yapacaklar?

Yöntemler; bilimsel dayanağı olan yöntemler, umut vaat eden yöntemler ve bilimsel dayanağı olmayan yöntemler olarak ayrılıyor. Bunlar kafa karıştırabiliyorlar. Ben bilimsel olanını bile söylerken imtina ediyorum. Çünkü yanlış uygulanma olasılığı bilimsel temelli yöntemin dahi sorgulanmasına neden oluyor.

Neden bilimse yöntemleri söylerken bile imtina ediyorsunuz?

Önemli olan terapilerin isimleri değil, doğru uygulayıcıları bulmaktır. Bir anne bana, “ABA terapisini biliyordum ama UDA’yı bilmiyordum. Çocuğuma ABA terapi hiç iyi gelmedi, UDA çok iyi geldi” dedi. Oysa bu iki isim aslında aynı yöntemin, yani Uygulamalı Davranış Analizi’nin (ABA), farklı dillerdeki ifadeleridir. Bilimsel dayanağı olan yöntemlerin yüzde doksan dokuzu zaten ABA temellidir. Ne yazık ki, bu yöntemlerin nitelikli uygulayıcılarının eksikliği ve yanlış uygulamaları, ABA’nın masa başı çalışılan bir şey olarak algılanmasına ve etkileşim temelli olmadığına dair eleştirilere neden oluyor. Ailelerin, doğru kişilere ve süreçlere kendi başlarına karar vermeleri zordur. Bu yüzden sistematik bir yapı kurulması gerekiyor ve Türkiye’nin buna ihtiyacı var.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Otizm Down Sendromu ve Gelişimsel Yetersizlikleri olan Çocuklar Araştırma Komisyonunda uzun süreli uzman olarak görev yaptım ve önerilerimizden biri de bu sistematik yapının oluşturulmasıydı. Aileler bu süreçleri kendi başlarına yönetemezler ve uzmanların rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Her çocuğun durumuna uygun bir plan oluşturulmalı ve uzmanların işbirliği içinde çalışması sağlanmalıdır.

Çocuğumun potansiyelini geliştirmek için nasıl sağlıklı umutlar besleyebilirim? Onu olduğu gibi mi kabul etmeliyim, yoksa hedefler koymalı mıyım?

Sağlıklı hedefler koymak için önce çocuğun performansını doğru belirlemek gerekiyor. Mesela, toplama becerisi olmayan bir çocuğa bölme öğretmek mantıklı değil. Eğitim, bir apartman gibi düşünülmeli; temel sağlam olmalı, katlar ise kısa ve uzun vadeli hedeflerle inşa edilmelidir. Bu apartmanda çocuğun performansı giriş katıdır. Her bir kat kısa dönemli amaçları, en üst kat ise uzun dönemli amaçları temsil eder. Katlar arası basamaklar öğretimsel amaçlardır. Öğretimsel amaçları kat kat çıkarak kısa dönemli amaçlara, kısa dönemli amaçları kat kat çıkarak uzun dönemli amaçlara ulaşırsınız. Her çocuğun güçlü ve zayıf yanlarını bilerek, ona uygun bir eğitim planı oluşturmak şarttır. Temel amaç, çocuğun toplumda bağımsız işlevde bulunmasını sağlamaktır.

Çocuğumun eğitsel performansını nasıl anlayabilirim?

TÜBİTAK’ın “Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?” kitabında, “Yazılı olmayan bilim ölüdür” diyor. Performans konusunda da somut veriler çok önemli. İşbirliği yaptığınız uzman, çocuğunuzun gelişimini “neredeydi, nereye geldi, ne oluyor” ışığında somut olarak analiz etmeli ve sizinle paylaşmalı. Gereksinimleri neler, çalışılan beceriler neler? Destek çevresi nasıl kuruldu? Ebeveyn olarak hepsini akıl süzgecinden geçirmeli ve gerçekçi beklentiler oluşturmalıyız. Otizm, tek bir ilaç veya terapi ile çözülecek bir süreç değildir; sabır ve sürekli çaba gerektirir.

Çocuğumla oyun oynamam söylendi ama o oynamaya hevesli değil, ben de nasıl yapacağımı bilemiyorum. Oyun becerileri nedir? Nasıl geliştirilir?

Oyun, çocukla köprü kurmak için bir araçtır. Nasıl oyun oynanır bilmek çok değerlidir, ama amacınızı bildiğiniz zaman. Yöntemleri doğru kullanmak, çocuğun ihtiyaçlarını anlamak ve ona göre hareket etmek gerekir.

Amacımız ne? Çocuğun göz teması kurması ve sosyal birlikteliği mi? Oturup masa başında kafasını tutup göz kontağı sağlamayın, oyunla yapın, onunla etkileşim kurun. Mesele nasıl oyun oynadığımız değil, çocukla nasıl köprü kurduğumuzdur.

Bazı terapistler ABC terapi süreçlerinde oyun oynadığını sanarken, aslında çocuğun takıntılarını da besleyebiliyor ve aileye “Harika etkileşim kuruyoruz” diye düşündürüyor. Oysa çocuğun sosyal etkileşime ihtiyacı var ama puzzle yaparken sakin duruyor diye onunla oynatılıyor sürekli. Peki, puzzle yaparak sosyal etkileşim ihtiyacı nasıl karşılanacak? Orada yapılan çalışma amaçsız. Sonra aile de “Bunu yaptık, neden işe yaramadı?” diye düşünüyor.

Ebeveynler farkında olmadan tanı ile kendi çocuğunu etiketlyebilir mi? Bunu yaptığımızı nasıl anlarız?

Evet, ebeveynler farkına varmadan ve gayet iyi niyetlerle bunu yapabilir. “Çocuğum tek başına yapamaz,” diye düşünerek aslında çocuklarının yapabilecekleri şeyleri onların yerine yapmaya başlayabilirler. Yardım tuzağına düşürebilirler, çocuklarına sorumluluk vermekten kaçabilirler. Burada asıl sorun, çocuğun hayattan kopmasına neden olan yetersizliği değil, onu bu döngüden koparmamaktır. Oysa çocuğa sorumluluk verilir ve gerekli düzenlemeler yapılırsa, toplumda da bağımsız bir şekilde işlev görmesi sağlanabilir. Küçük ya da büyük, her çocuğun alabileceği sorumluluklar vardır.

Örneğin, atölye çalışmaları veya iş meşguliyeti gibi etkinliklerle çocuğun sorun yaşamadan ve öfke nöbetleri geçirmeden aktif olmasını sağlamak mümkündür. Ayrıca, çocuklar akranlarıyla etkileşime girerek önemli sosyal beceriler kazanabilirler. Mesela, bizim yaptığımız “En İyi Arkadaşım” projesi gibi örneklerde, çocukların akranlarıyla daha iyi ilişkiler kurabildiğine tanık oluyoruz. Bizim bu projemiz, eğitimde en iyi örneklere seçilmişti. Daha önce yüzünün güldüğünü hiç görmediğimiz, ağır çocuklarımız akranlarıyla en iyi arkadaş oldular. Onlara akranın yaptığını, uzman olarak ben yapamam. Bu bağlamda, destek çevresinin doğru bir şekilde oluşturulması büyük önem taşıyor.

İyi bir ebeveyn olmaya çalışırken ailelerin düşebileceği tuzaklar neler?

Umut tacirlerinin tuzağına düşebilirler. Yanlış yönlendiricilerin tuzağına düşebilirler. Eleştiri tuzağına düşebilirler. Yardım (çocuğa gerekmediği halde yardım etme) tuzağına düşebilirler. Hiçbir işe yaramayan terapi tuzağına düşebilirler. Vaat tuzağına ve finansal tuzaklarına düşebilirler. Kaygı tuzağına düşebilirler.

Kısa mesafe büyük eforla yüz metre koşmaya kalkıp üç yüz metrede pilleri bitebilir. Oysa bizim beş kilometremiz var. Ne yapacağız? O kadar çok tuzak var ki… Akıl süzgeçlerinden geçirmeleri gerekiyor.

Süzgeç demişken… Sizin bir de ‘Süzgece su doldurmak’ diye bir ifade kullandığınızı duymuştum. Hangi durumlarda süzgece su doldurmaya çalışıyoruz, biraz açar mısınız?

Bu bağlamda şöyle açıklayayım… Öğrenme beş aşamalıdır. Bunları doğru şekilde gerçekleştirmiyorsanız, süzgece su dolduruyorsunuzdur.

Edinim (Var/Yok)

Süreklilik (Bir hafta sonra da var mı? Bir ay sonra da var mı? Sürüyor mu?)

Akıcılık (Akıcı bir şekilde mi yapıyor? Hızı nasıl? )

Genelleme (Öğrendiğini ortamdan, kişiden, materyalden bağımsız genelliyor mu?)

Çoğu kaynakta sadece bu dördü vardır. Beşincisi küçük görülür ama belki de en büyüğüdür.

Uyarlama (Hayatına uyarlıyor mı? Çalıştık, matematikte dört işlem yapıyor. Peki, para ile alışveriş yapabiliyor mu?)

Planlama tüm bu aşamalara göre yapılmıyor ise Bunlar yoksa, süzgece su dolduruyorsunuzdur. Aileyi sürece katmıyorsanız süzgece su dolduruyorsunuz.

Bir de ne yazık ki sık karşılaştığımız şöyle bir tablo oluyor. Çocuk özel eğitim alıyor, ABC uygulamaları uygulanıyor, ata biniyor, yüzüyor ama bu çalışmaların uzmanları arasına koordinasyon yok. Herkes birbirine sırtını dönmüş durumda. Havuz doldurmaya çalışılıyor ama tıpa kapatılmamış. Dolayısıyla bu durumda birilerinin umutla, bize sunduğu şeyleri genel çareler olarak görmeye çalışıyoruz. Biz bir şey yapıyor zannediyoruz ama aslında sadece birkaç aşamasını yapıyoruz ve bütünü yapamıyoruz. Küçük adımları, sistematik büyük adımlar haline getiremiyoruz ve farklı farklı pencerelerden bakmıyoruz.

Son olarak ailelerimize ne söylemek istersiniz?

Bir çocuk, ister tipik gelişim göstersin ister özel gereksinimli olsun, zayıf yönlerini telafi edip ihtiyaçlarını doğru bir şekilde karşılayarak güçlü yönlerini desteklediğinizde bağımsız olarak işlev görebilir. Ancak, genellikle yaptığımız bir hata var. Örneğin, sözel becerileri iyi olan, matematikte zorlanan bir çocuğa sürekli matematik dersi aldırıyoruz. Evet, matematikte belli bir seviyeye gelmesi için ders aldırmak önemli ama çocuğun güçlü yönlerini de desteklemeliyiz. Çünkü çocuğun ilerleyip başarılı olacağı alanlar güçlü yönlerinden kaynaklanır.

Hayatımızda, bağımsızlaşmış ve kendi işinde başarılı olmuş, hatta tipik gelişen kardeşlerinden daha fazla başarıya ulaşmış otizmli birçok çocuk öyküsü var. Özel eğitim, zayıf yönleri nasıl tolere edeceğimizi ve güçlü yönleri nasıl destekleyeceğimizi belirlemekle ilgilidir. Gelecekteki süreçte çocuğun bağımsız işlev görebilmesi için nasıl bir planlama yapmalıyız? Bunun adı Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP), geçiş planı veya aile hizmet planıdır.

Özel eğitim, bir çocuğu tanımadan, ihtiyaçlarını anlamadan, sadece yüzeysel notlarla yürütülecek bir süreç değildir. Üç ayda halledilecek bir iş de değildir. Özel eğitimde aniden büyük başarılar beklenmez; bunun yerine, sevgiyle ve azimle yapılan küçük adımlarla büyük başarılara ulaşılır. Bu süreç, sabır ve kararlılıkla yürütülmelidir. Yanlış yönlendirmeler nedeniyle, aileler ve çocuklar olumsuz etkiler yaşayabilir.

Bu nedenle, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile Bakanlığı gibi kurumların çalışmaları, sivil toplum kuruluşları ve Otizm Konfederasyonu gibi STK’lar ve dernekler çok önemlidir. Bu alanda özveriyle çalışan hocalar, profesyoneller, hekimler, eğitimciler ve destek hizmet personelleri bulunmaktadır. Aileler ve çocuklar için bu uzmanların ve kuruluşların çalışmaları büyük katkı sağlayacaktır.

 

Aşağıdaki linkten Dr. Ufuk Timuçin tarafından hazırlanmış açık erişimli kaynaklara ve çalışmalarına erişebilirsiniz:

 

https://linktr.ee/ufuktimucin