BENNU GEREDE: “HERKESİN ÖZEL VE FARKLI OLDUĞUNA İNANIYORUM”
Çocukları, sanatı ve üretkenliği ile hayatı dolu dolu yaşayan tutkulu bir kadın olan Bennu GEREDE ilham verici bir isim. Sevgiye, pozitif olmaya ve yardımseverliğe önem veriyor. Sıfat yapıştıran insanların ne düşündüğünü umursamıyor. Farklı görülmekten korkmayan Bennu GEREDE ile cesaret, yaşam ve deneyimler üzerine konuştuk.
Genele kıyasla ‘farklı’ diye düşünülen birisiniz. Öyle misiniz?
Açıkçası ben kendimi farklı olarak görmüyorum. Farklı nedir ki zaten? Herkes farklı değil mi? Olduğum gibi biriyim o kesin. Yalan dolan yok.. Sevgi dolu, kucaklayan, çok transparan, içgüdülerine güvenen ve dinleyen, tutkulu, hayat dolu, pozitif, yardımsever, hiç kimseyi takmayan, kendi halinde bir bireyim. Fakat insanlar başkalarını damgalamaya bayılıyorlar. Bugüne kadar hakkımda bir sürü şey söylenmiştir… Marjinal, farklı, deli, egzantrik vesaire vesaire… Ama yakın çevrem benim kim olduğumu biliyor ve bu bana yetiyor. Sevdiklerim beni seviyor, ben de onları seviyorum. Dolayısıyla damgalayan ve sıfat yapıştıran insanların düşündüklerini pek umursamıyorum. Onlar çok kindar, karanlık ve negatif olduklarından bana dokunamıyorlar.
Farklı görülmek nasıl hissettiriyor?
Ben herkesin özel ve farklı olduğuna inanıyorum. Belki bazı insanlar başka türlü görülmek istemedikleri için çok özel gözükmüyorlar ya da olamıyorlar. Aslında herkes transparan, çıkarsız, sevgi dolu şekilde birbirini kucaklasa, hepimiz “farklı olurduk”. Birbirimizi baltalayacağımıza, kucaklamamız gerektiğini düşünüyorum.
Çocuklarınız ile ilişkilerinizde, onları hayatın akışında kendi yollarını bulması için destekliyor gibisiniz. Doğru bir tahmin mi?
Çocuklarım hep bireydi. Onları özgürce ve çok özgür ruhlu yetiştirdim. Tabii ki belli sınırların içerisinde. Annelik ve dostluk çok ince bir çizgi. Sanırım bunu gerçekten başardım ve kendimi çok şanslı hissediyorum. Oğullarımın hepsine çok aşığım, bayılıyorum ve tapıyorum. Onlarla vakit geçirebilmek, takılmak, sohbet etmek, sevgilileri ile zaman geçirmek her şeye bedel. Başka bir boyuta giriyoruz. Anlatamayacağım kadar çok eğleniyoruz. Her birinde kendimi görebiliyorum, bu da çok enteresan. Bir ayna efekti oluyorlar. İnanılmaz bir his… Yanımda oldukları zaman bile onları çok özleyebiliyorum. Başarılarını çok takdir ediyorum. Her şekilde desteklemeye ve onlara fazla karışmadan yol göstermeye çalışıyorum. Şu andaki 22,22, 21 ve 14 yaşlarına gelmiş olmaları çok heyecan verici. Gelişmeleri, olgunlaşmaları, içlerindeki güzelliklerin dışa yansıması… Bunlar hayatı değerli kılan çok özel faktörler.Buna izliyeci olabilmek çok şey katıyor insanlığıma.
Bizden beklenen ama açıkça söylenmeyen, toplumsal kodlarda yer etmiş “Anne”, “Eş”, “Çalışan Kadın” kalıpları var. Bu kalıpların dışında yaşamak mümkün mü sizce?
Daha önce damga olarak bahsettiğim şey… Tabii ki bu kalıpların dışında yaşayabiliyoruz. Mesela kendimden çok basit bir örnek vereyim. Medyada “Senin için ne yazalım? Nesin?” diye sorulurdu bana. “Bennu Gerede Sanat Fotoğrafçısı” ya da “Bennu Gerede Oyuncu?” Bir televizyon programına çıktığımda “Bennu Gerede İnsan, yazsanız olmaz mı?” diye sormuştum. “Hayır olmaz” demişlerdi. Benim için önce anne, sonra sanatçı olmak geliyor. Çünkü sadece fotoğrafçı olarak da görmüyorum kendimi. Sanata değinen pek çok kulvarda geziniyorum. Biri yetmiyor. Belki maymun iştahlılık, belki de çok fazla yönde yetenekli olma kusuru… Ama kesinlikle o kalıplar dışında da yaşanabiliyor. Tabii toplum hemen damgalıyor, lekeliyor, bir laf bulmak zorunda kalıyor.
“Ben Nü” isimli otobiyografik kitabınız bizleri çok etkiledi. Her şey bir yana… Yaşadıklarınızı cesurca ortaya koymanız bile müthiş bir cesaret verdi. Yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Ben hep farklı yöntemler ile kendimi kendimce şifalandırdım. Bu seneler sürdü. Hiçbir zaman sözel olarak bununla yüzleşmedim. Ayahuasca’sından tutun reiki’ye… Yoga, meditasyon ve dünyanın her yerinden şamanlar ile çalıştım. Ama derler ya, yazmak terapiden bin kat faydalıdır… Gerçekten öyle. Bir çok insana da bir ses ve güç olabildiğimi gördüm. Bu çok hoşuma gitti. Sanırım bilinçli ya da bilinçsiz başkalarına da destek oldum. İnanıyorum ki, herkesin içinde o cesaret var. Fakat yaşadığımız çocukluk travmalarından dolayı içimize korku işlendiğinden ve ayrıca yaşamın getirdiği korkulardan da dolayı, cesaretimizi kapatıp kilitliyoruz. Toplum ya da yaşadığımız şeyler yüzünden pasif durabiliyoruz. Oysa cesur olmak, içindeki iç sesi dinlemek çok faydalı. Cesaretimizi tekrar uyandırmamız gerekiyor. Konuşarak, paylaşarak, iç sesini dinleyerek, destek alarak cesareti toplamak çok önemli.
Deneyimlerinize yatırım yaptığınızı, dünyanın değişik yerlerine seyahat ettiğinizi biliyoruz. Bu seyahatler size neler katıyor?
Farklı ülkelerde yaşayabilme imkanınız olması gerçekten olağanüstü. Bir yatırım, duygu ve hayal… O kültürlerde de yaşayabilmek, insanı zenginleştiriyor. Zihnini açıyor, vizyonunu genişletiyor, ilham veriyor. Oralarda yeni bir hayat kurduğunuz zaman yeni insanlarla tanışıyorsunuz. Onlar da bambaşka dünyalardan gelmişler. Ben monotonluğu sevmiyorum. Bir şekilde içimde haritasızlık var. Bir yerde fazla uzun kalamıyorum. Gerçi Türkiye’de oldukça uzun, yirmi sene yaşadım. Ama bazen bir ülkede yaşarken, benim bu ülkedeki zamanım artık bitti diyebiliyorum. Bu ülkelerden Bali ise benim için bitmemiş bir aşk hikayesi. Çocuklarım ile en güzel anlarımızı yaşadık. Birlikte aile olarak son zamanlarımız olduğunu biliyordum. Çünkü onlar büyüyor ve kendi hayatları olacaktı. Onun için orada geçirdiğimiz iki sene çok özeldi. Oraya doyamadım ve tam istediğim gibi de yaşayamadım. Tekrar gitmek ve vipassana ve meditasyon yapmak istiyorum. Hiçbir sorumluluk almadan takılmak da istiyorum. Kai’yi büyüttükten sonra eğer imkanım olursa bunu da yapacağım.
Yaşın sadece bir sayıdan ibaret olabileceğinin ispatı gibisiniz. Çok dinç ve enerjiksiniz. Böyle olmak için nelere dikkat ediyorsunuz?
Meditasyon ve spor… Bir de, on bir yıldır veganım. Hiçbir hayvansal gıda tüketmiyorum. Giyinmek için de satın almıyorum artık. Çoğu eşyamı da verdim. Çok pozitifim. Bir yerde okumuştum, yaşadığımız travmaların hep ışıklı yanına bakmaya çalışmamız gerekiyor. Her şeyden öğrenecek bir şeyimiz var. Karanlığın dibine girip yok olmak çok kolay. Hepimiz çok ağır şeyler yaşadık ve yaşıyoruz. Her insanın hayatı bir film hikayesi olabilir.. Yaşam mücadelesi kolay değil. Hele bugünkü dünya felaket. Ama ben her dibe vurduğumda daha güçlü çıkmışımdır. Çünkü tek bir hayatımız var. Ömür yüz sene desek, elli senesi zaten geçti. Geçen süre dün gibi. Zaman o kadar hızlı ilerliyor ki, neden mutsuzluğumuzun ya da yaşadığımız acıların içinde esir olalım? Neden vakit kaybedelim? Evren bize bunca olağanüstü şey sağlamışken… Karanlık yanları göreceğimize, ışığı görelim.
Rutinler ve alışkanlıklar da çok önemli. Ben her sabah meditasyon yapmaya çalışıyorum sonra da Kai’yi okula bıraktıktan sonra yorgun olsam bile mutlaka bir saat deniz kıyısında yürüyorum. Böyle bir rutin olduğu zaman tüm günü doldurabiliyorsunuz. Öbür türlü amaçsızsın. Çocuklarıma da kendilerine bir amaç bulmalarını söylüyorum. Bu tarz ufak tefek ama çok önemli ritüeller bizi dinç, pozitif ve enerjik kalmamızı sağlayabiliyor.
Hiç farklı gelişen / engelli bir birey ile yolunuz kesişti mi?
Tabii ki, çok karşılaştım. Hatta Amerika’da çok yakın bir arkadaşımın oğlu da farklı gelişen bir birey. 22 yaşında. İnanılmaz insanlar. Bizden bin kat daha duyarlı ve zeki… Sadece o duyarlılıklarını ve zekalarını nasıl idare edeceklerini bilemedikleri için biraz daha farklı hareket edebiliyorlar. Amerika’da inanılmaz destekleniyorlar. Amerika’yı göklere çıkarmıyorum ama okul sisteminden tutun, hizmet verdikleri ailelere aylık ekonomik yardıma kadar yanlarındalar. Arkadaşım oğluna her hafta sonu sörf dersleri aldırabiliyor. Bunu neden yaptırabiliyor, çünkü orada otizmli ve down sendromlu çocuklara yönelik ücreti karşılanan inanılmaz bir hizmet sektörü var.
Bu konuda bir sürü araştırma yapmıştım zamanında. Bir kitap okumuştum ‘Horse Boy’ adında. Çocuklarını Mongolia’ya (Moğolistan) götürüyorlar. Atlar ve şamanlar o çocuğa çok iyi geliyor. Sonra farklı bireylerimiz için Amerika’da bir at çiftliği yarattılar.
Ayrıca Kai’nin gittiği okulun başka bir şubesinde de, farklı gelişen bireyler için inanılmaz bir bölüm yapmışlar. Herkes iç içe.
Bazı çocuklar farklı olduğu için parklarda, AVM’lerde, toplu taşıma araçlarında yadırgayan ve inciten bakışlarla hatta sözlerle karşılaşıyorlar sık sık. Buradan o davranışları yapanlara ne söylemek istersiniz?
Onlara hiçbir şey söyleyemeyiz çünkü bunu yapanlar çok cahil. Azınlık bile olsak bizim bilmemiz çok önemli. Biraz farklı da olsalar çocuklarımız çok değerli. O bakışı atan insanlar biraz kendilerini yargılasınlar. Önce kendilerine baksınlar.