Amacımız sağlık okuryazarlığını artırmak

TvNet ekranlarında 5. yılını sürdüren ve yeni dönemde hafta sonları 09:00’da yayınlanan Sağlık Raporu programıyla tanıdığımız Ayşenur Asuman Uğur, aynı zamanda Hospital Manager dergisinin yayın yönetmeni ve www.saglikturk.net portalının da kurucusu. Sağlık ve medya onun için ayrılmaz bir ikili…

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi mezunuyum. Aynı üniversitede hastane işletmeciliği alanında yüksek lisans yaptım ve özel öğrenci olarak doktora dersleri aldım. Yaklaşık 15 yıldır sağlık sektöründeyim ve bu sürenin 10 yıla yakın bölümünü ise medyada sürdürüyorum. Bir kısmı dergicilik, gazete editörlüğü, bir kısmı web ve televizyon olarak giden bir silsile var.

Sizi sağlık alanına yönelten neydi?
Aslında gazetecilik ya da siyasal bilgileri okumak istiyordum. Ama kısmet Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi oldu. Okul bitince baktım ki istediğim alanlarla medyayı kaynaştırabiliyorum ve böylece istediğim medya alanına da mezun olduktan birkaç yıl sonra geçiş yapabildim. Hem de kendi işimi yapma şansı buldum. Gıda ve tarım bir numara sağlık iki numarada dünyada. Yani ufku görürseniz bu alanda yapacak iş ve hizmet edecek alan da çok…

Medyaya yönelmeniz nasıl oldu?
Babam TRT’den emekli, ben biraz da TRT’de büyüdüm. Çocukken babam eve haber spikerlerinin kağıtlarını getirirdi, arkalarını ders çalışırken müsvette olarak kullanırdım. Ben onları okuya okuya heveslendim. TRT’nin içinde büyüyünce ve oradan dostlarınız olunca bir sevgi de oluştu. Kendimi medyanın içinde buluverdim.

Bir yandan akademik çalışmalarınız da var…
Üniversitedeki hocalarımın çoğuyla iletişim halindeyim. Programlarıma katıldılar, dergide çalıştığım için hepsiyle bir şekilde haber çalışmaları yaptım. Çoğu halk sağlığı ve aile sağlığı uzmanları, sağlık yöneticileri… Onlar “Üniversitede ders ver” dediler. Zaten formasyonum da var. Onların da “Asuman derslerimize gel” çağrılarıyla akademik ortama girmiş oldum. Sağlık iletişimi, sağlık yönetimi alanında üniversitelerde dersler veriyorum aynı zamanda.

Sağlık iletişimi nedir? Bu alanda daha neler yapmayı planlıyorsunuz?
Sağlık iletişimi, iletişim biliminin araç, yöntem ve stratejilerini kullanarak sağlığın korunması, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla uygulamaya yönelik bilgi üreten bir bilim alanı aslında ve 3 boyutu var. Sağlık profesyonellerinin hasta ve hasta yakınları ile kurdukları iletişim ve ilişkiyi inceleyen kişilerarası iletişim boyutu bir yanda. Bir diğer yanda ise halkın sağlıksız tutum ve davranışlarını değiştirme, daha sağlıklı davranış geliştirme boyutu ki bu alan bence sağlık eğitimi, koruyucu sağlık alanına da vurgu yapan yönüyle en kıymetli boyutlarından bence. Sağlık alanındaki hizmet ve ürünlerin tanıtımını amaçlayan pazarlama iletişimi boyutu ve bilgi akışı sağlamak ve kurumun itibarına yönelik yapılan çalışmalar olarak tanımlanan kurumsal iletişim boyutu da bir diğer sağlık iletişimi alanına vurgu yapıyor. Ben de hem medyada hem de kendi kurmayı planladığım işimde bu alanlarda farkındalık sağlama yönünde çalışmalarıma daha geniş kapsamda başlayacağım yakın zamanda.

Hobileriniz neler? Ney çalıyorsunuz sanırım…
Ney’e ilgimi anlatırken yine TRT’ye döneceğim. Çocukluğumda ve üniversite yıllarımda babamı ziyaret için TRT’ye gidip gelirken bazı sazlara aşinalığım oldu. Neyin sesi ise bana hep çok özel geldi ve kendimden de bir şeyler buldum sanki. Gönlüm aktı bu saza. Mevlana’nın “Mesnevi” adlı eserinde bahsedilen ve uzmanlar tarafından da belirtildiği gibi organik yapısı nedeniyle insan sesine en yakın müzik aleti Ney. Kamıştan yapıldığı ve hiçbir metalik aksamı olmadığı için de çok doğal ve sade. Ben de üflemeye başlayınca kendimi gerçekten iyi hissettim. Yeni bir dostum olmuştu. 15 yıldır da bu dostluğumuz arada küssek de devam ediyor. Neden mi? Çünkü bir süre “ney”i üflemediğinizde küsüyor size. Küstüğünü de üflediğinizde eski gür sesini vermeyerek gösteriyor. Ona daha çok emek vereceksiniz ki aranızdaki bağ kuvvetlensin.
Sultanahmet’te Caferağa Medresesi’nde Burcu Karadağ’dan ders aldım. Bir dönem çalıştığım sigorta şirketinin Türk Sanat Müziği korosu vardı. Oraya davet edildim. TRT sanatçıları saz ekibindeydi ve provalara gelirlerdi. Onlar beni de içlerine aldılar ve diğer sazlara ney ile eşlik ede ede daha iyi üfledim ve kendimi geliştirdim. Açılışlarda, davetlerde, Ramazan organizasyonlarında hem solo üfledim hem de grupla. Profesyonel olarak da özel organizasyonlarda üflemeye devam ediyorum.

Müziğin tedavi edici bir gücü var mı sizce?
Var, bununla ilgili kanıtlanmış çalışmalar da var. Müzikte bir enerji bandı var. Müziğin frekanslarıyla bedenin frekanslarının uyumlanması birçok sağlık sorununun çözümü olabiliyor. Farabi’ye göre de makamlar ve hastalıklar arasında yakın bağlantı var. Osmanlı döneminde de bu uygulanmış zaten. 15. yüzyılda hastane tasarlanırken içinde müzik sahnesine de yer verilmiş mesela. Avrupa’da akıl hastalarının yakıldığı bir dönemde Osmanlı’da hastaların iyileştirilmesi için şifahanelerde ney ve diğer enstrümanlarla özellikle ruh hastaları iyileştirilmeye çalışılırmış. Ama sadece ruhi hastalıklar değil, aynı zamanda fizik tedavilerde de kullanılıyormuş. Günümüzde de Türkiye’de bazı sağlık merkezlerinde hekimler müziğin tedavi edici etkisini hastalarında gözlemliyorlar. Ayrıca Mozart’ı da unutmamak lazım. Bilim insanları Mozart’ın müziğinin de Alzheimer’dan akne tedavisine kadar birçok alanda kullanılabildiğini ifade ediyorlar. Ayrıca Mozart’ın müziğinin insanlarda işitme ve uzaysal becerilerde artış gösterdiğine yönelik bilim insanlarının yaptığı çalışmalar da var. Bu nedenle de kulak vermek lazım sanırım…

Çocuklarla ilgili bir bilgi var mı?
Evet. Çocuklarda öğrenme zorluğu hiperaktivite, otizm ve diğer zihinsel rahatsızlıklarda etkili sonuçlar alındığı söyleniyor. Müzikle tedavi yönteminin, çocukların kendini ifade etme yeteneklerini geliştirdiğini, estetik, yaratıcı ve yapıcı düşünme kapasitelerini artırdığı yönünde beyan veren hekimler var. Okul çağındaki çocukların daha hızlı okumaları, yazma, anlama ve düşünmelerinde, öğrenme güçlüğü çeken çocuklarının eğitiminde de müziğin yeri olduğunu biliyoruz.

Siz sağlıklı beslenebiliyor musunuz? Kendi sağlığınız için neler yapıyorsunuz?
Sebze yiyorum ama meyve çok yiyemiyorum. Karbonhidratı maalesef seviyorum. Bu aralar şeker tüketimimi azaltma yönünde yoğun çabalarım var. Günlük beslenme rutinimde proteinimi mutlaka alırım; etimi, yumurtamı, süt ürünlerimi tüketmeye çalışırım. Ayrıca arı sütü poleni her gün mutlaka tüketmeye çalışıyorum. Bağışıklık sistemimi kuvvetlendiriyor. Yeşil çay vazgeçilmezim. Günde 2 litre su içmeye ve yürüyüş yapmaya gayret ediyorum. Yüzmek de beni mutlu ediyor.

“Sağlık Raporu” izleyenlere nasıl bir içerik sunuyor?
Bundan 15-20 yıl öncesinden bu yana sağlık programlarında daha çok hastalıkların belirtileri, teşhis ve tedavi yöntemleri üzerine kurgulanan çok kaliteli ve etik sağlık programları vardı. Şimdi de bilimsel bilgiler ışığında yapılan kaliteli sağlık programları var ama bir o kadar da bu kaygıların duyulmadan yapıldığı sağlık ve hastalıklarla ilgili bilgi veren yayınlar var. Fakat ben aldığım üniversite eğitimim nedeniyle programlarımda sağlığın hep koruyucu, geliştirici ve yönetilebilen taraflarına vurgu yapmaya çalışıyorum. “Hastalanmamak için ne yapabilirim?” gibi konularının yanında, sağlığın ekonomik, politik, bilişsel taraflarına ağırlıklı olarak değiniyor ve halk sağlığı uygulamalarından da bahsederek bu çerçevede sağlık okuryazarlığı nasıl artırılabilir gibi konulara dikkat çekmeye gayret ediyorum. Bu konuları programlarımda sadece hekimlerle konuşmuyorum. Programımda sağlık yöneticileri, hemşireler, sağlık bilişim uzmanları gibi sistemde çalışan diğer sağlık profesyonelleri ile de bir araya geliyorum. Sağlık o kadar çok bileşenli bir şey ki… Sağlığı, bedensel, ruhsal ve sosyal çevreyle bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Biz de “Sağlık Raporu”nda sanırım bunu başardık.

ÖÇED, özel gereksinimli tüm bireylerin, erken tanısının konulması ve erken özel eğitim ile topluma kazandırılmasına öncülük etmeyi ilke olarak benimsemiş bir dernek. Sizin çevrenizde farklı gelişim gösteren çocuk var mı?
Ailemde direkt teşhis almış bir yakınım yok ama programlarımda özel gün ve haftalarda bu konulara değiniyorum. Anne, çocuk ve hekim/özel eğitimci üçlüleriyle programlar yapıyorum. Bazen zorlandığım ve duygulandığım anlar oluyor. Çünkü özel bir gruptan bahsediyoruz. Ama biz de insanız ve insani duygularımız yayında da bizimle oluyor.

Sizin dernek çalışmalarınız var mı?
Mezunu olmaktan gurur duyduğum Pertevniyal Lisesi’nden Yetişenler Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı’yım. Mezunları bir araya getiren organizasyonlar yapıyoruz. Ayrıca “Pertevniyal Akademi” ile mezunlarımızın ve şu anda lisemizde okuyan öğrencilerin eğitimine katkıda bulunuyoruz. Yakın zamanda bir dergi çıkaracağız. Ayrıca Sağlık ve Sigorta Yöneticileri Derneği ve Sağlık Bilişim Derneği üyesiyim.