AHMET YALÇIN HOCAOĞLU: “ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİR KARDEŞE SAHİP OLMAK, HAYATIMIN HER ALANINDA ETKİSİNİ HİSSETTİRDİ.”

Özel eğitim uzmanı Ahmet Yalçın Hocaoğlu, 2006 yılında Marmara Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü’nden mezun olmuş, özel gereksinimli bir kardeşiyle büyümüş bir isim. Yüksek lisansını özel eğitimde tamamlayan Hocaoğlu, 2019’da Trakya Üniversitesi’nde Engelli Çalışmaları doktorasına başlamış, tezinde otizmli çocuk ve ergenlerin bilişsel esnekliğini incelemiş. 2006’dan beri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapan Hocaoğlu, şu anda Üsküdar Özel Eğitim Meslek Okulu’nun müdürü. Hocaoğlu’yla, çalışmaları ve özel eğitime bakışını konuştuk.

Özel gereksinimli bireyler ile çalışmaya ne zaman başladınız?

Benim serüvenim biraz eskilere dayanıyor. 2002 yılında daha öğrenci iken, hocalarımın yönlendirmeleri ile evlere oyun abiliği yapmaya gidiyordum. Okullarda da gölge öğretmenlik yapıyordum. Böyle başladı özel gereksinimli bireyler ile çalışma sürecim. Ancak bundan öncesi de var. 1995 yılında bir kız kardeşim dünyaya geldi, kız kardeşim özel gereksinimli. Onunla özel eğitimi tanıdım. 2002 yılından itibaren kesintisiz aileler ve çocuklar ile çalıştım.

 Özel gereksinimli bir kardeşiniz olması bu alana bakışınızı nasıl etkiledi?

Bu konuda sanırım oldukça fazla şey söyleyebilirim. Öncelikle, özel gereksinimli bir kardeşe sahip olmak, hayatımın her alanında etkisini hissettiğim bir gerçek oldu. Öyle ki, bu durumun, kendi çocuğumla olan ilişkimi bile etkilediğini fark ediyorum. Ruhsal gerçekliğimizi pek çok şey etkileyebiliyor, yetersizliğe sahip bir kardeş ile büyümek; yetersizliğe karşı tahammülsüzlüğü, yetersizlikten korkar olmayı peşi sıra getiriyor. Bunu burada ifade etmekten kaçınmıyorum. Bunu anlatmalıyım ki, insanlar farklı pencerelerden bakılabileceğini anlasınlar. Oğlum 1. sınıfa başladığında, pandemi dönemiydi. Ben onunla okuma yazma işini yoğun olarak çalışıyordum. En ufak hatasına tahammül edemediğimi fark ettim. Çünkü hemen öğrenmeliydi, öteki türlüsü, benim içimdeki karşılığı yetersizlik ile sonlanan geçmişti. Burada analitik bir gerçeklikten bahsediyorum esasında. Sonra oğlumun üzerinden elimi çektim, o başka biriydi. Kaygı ise benim kaygımdı ve o kendiliğinden halletti okuma yazmayı. Kısacası bu alana bakış açısından önce kişinin ruhsal gerçekliğini etkiliyor farklı gelişen bir kardeşe sahip olmak.

Alana baktığımda ise eğitim işini yaparken, odak noktasının hep çocuk olduğunu görüyorum. Oysa çocuk ailesi ile bir bütün. Bütünlükçü bir bakış açısı ile çalışmaların sürdürülmesi gerektiğine inanıyorum. Bu benim görüşüm.

 

Ailede özel gereksinimli bir çocuk varsa, anne-babalar tipik gelişen kardeşe bunu nasıl açıklamalı?

Öncelikle açıklama yapılacak çocuğun yaşı ve gelişim seviyesi, ruhsal durumu göz önünde bulundurularak açıklama yapılmasında fayda var. Kardeşten bir şeyleri saklamak yerine, ona dürüst olunmalı ve açıkça durum söylenmeli. Söylenirken; kardeşin öğrenirken zamana ihtiyaç duyuyor, konuşurken takılmalar yaşayabilir ya da yalnız olmayı tercih ediyor denilebilir. Bu durumun onun hatası olmadığı, pek çok insanın bireysel farklılıkları olduğu ifade edilebilir. Ancak en nihayetinde ihtiyaçlarımızın hep aynı olduğu da söylenebilir. Bu durumun ona neler hissettirdiği sorulabilir, duygusuna ayna tutulabilir. Hissedilenleri konuşmak oldukça önemli. Bunun için çocuğun oyunları, yaptığı resimler vb. dikkat ile takip edilip, neler hissettiğine dair çıkarımlarda bulunulabilir. Buna göre yaklaşımlar şekillendirilebilir.

Ayrıca bunların yanı sıra, birlikte vakit geçirip, oyun oynayabilecekleri zaman dilimleri yaratılabilir. Paylaşmanın önü açılabilir. İlişkileri güçlü hale getirmek, kabulü de artıracaktır.

 

Çocuklarınızdan biri özel gereksinimli ise tipik gelişen kardeşine şunları söylemeyin”, “bunları yapmayın “ diyebileceğiniz şeyler var mı?

Elbette ki var, tipik gelişim gösteren kardeşe, yetersizliği olan kardeş ile ilgili çok fazla sorumluluk vermemek gerekir bence. Sürekli ondan fedakarlık beklemekte içte bazı şeylerin önünü tıkayabilir, ya da ruhsallığın içerisinde çeşitli bariyerler oluşturabilir.

“- O senin gibi değil”, “- o senin öğrendiklerini öğrenemeyebilir” gibi kıyaslamalar çocuğa zarar verebilir, pek çok açıdan.

Ayrıca tipik gelişim gösteren kardeş, yetersizliği olan kardeşe çeşitli sebepler ile kızabilir. Karşısında durum; “- kızma, biliyorsun o farklı” gibi ifadeler her ikisine zarar verebilir.

Bazen tipik gelişim gösteren kardeşlere, ikinci ebeveynlik görevi atfedilebiliyor. Ebeveynin yapması gerekli sorumluluklar verilebiliyor. Bu da büyümelerine, benlik inşasına zarar verebilir.

Ebeveynler çocukların neler hissettiklerini anlama çabası göstermeliler. Bir kriz olduğunda, akıllarına şu soru gelmeli; “- Bu çocuğun ruhsal ihtiyacı ne?” “- Hangi ruhsal ihtiyaç, ona bunları yaptırıyor?” Bu sorunun arkasından anlama çabası devreye girmeli. Çoğu zaman çocuklara ebeveynler, anne baba penceresinden bakarak yaklaşıyorlar. Oysa çocuğun dünyası yetişkinin dünyasından farklı olabiliyor.

 

Özel gereksinim konusunda hem akademik bilginiz, hem saha deneyimleriniz, hem de kendi tecrübeleriniz var. Şu anda Üsküdar Özel Eğitim Meslek Okulu’nda müdürlük görevinize devam ediyorsunuz. Bilmeyenler için özel eğitim meslek okulu nedir? Biraz bilgi verebilir misiniz?

Özel eğitim meslek okulu, hafif düzeyde zihinsel yetersizliğe ya da otizme sahip bireylere lise düzeyinde mesleki beceriler kazandırmayı hedefleyen bir okul türüdür. Bu okullarda mesleki becerileri geliştirmek üzere oluşturulan farklı mesleki alanlar atölyeler bulunmaktadır. Çocuklar 9. sınıfta tüm atölyelere imkanlar çerçevesinde girerler. Sene sonunda bir atölye seçerler. 10., 11., ve 12. sınıflarda seçtikleri bu atölyelerde uzmanlaşırlar. Okul tarafından iş yerlerine yerleştirilir ve staj yaparlar. Öğretmenler farklı zamanlarda onları iş yerlerinde ziyaret eder ve sorunların çözümü için rehberlik ederler.

“Meslek Okulu” adından dolayı sadece meslek çalışmalarını yapıldığı bir yermiş gibi düşünülüyor. Ancak okulunuzun sosyal medya hesaplarında, halk oyunlarından atlı spor kulübünde binicilik eğitimine kadar farklı etkinlikler yapıldığını gördüm. Bu etkinlikler öğrencilerin sosyalleşmesini nasıl etkiliyor?

Okul çocukların dünyasını tahminimizden daha çok etkiliyor, böyle düşünüyorum. Çünkü okula başladığı dönem ile bittiği dönem arasında gelişimsel ve uyumsal anlamda çok büyük değişiklikler oluyor.  Bu yüzden okulu daha kapsayıcı hale getirmek hep hedefim oldu. Bu faaliyetler de çocukların zenginleşmelerine sebep oluyor. Farklı etkinlikleri deneyimlemeleri onların her açıdan gelişmelerine sebep oluyor. Hatta dolaylı olarak bu konu ile ilgili yaptığımız bir çalışma var, yayına da dönüştürdük. Çocukların sene başında sosyal beceri düzeylerini ve olumsuz davranış düzeylerini belirledik. Bu etkinlikler ile beraber rehberlik faaliyetleri yürüttük. Dönem sonunda tekrar aynı ölçümü gerçekleştirdik. Sosyal becerileri daha gelişmiş, olumsuz sosyal davranışları da daha azalmış olarak tespit ettik. Okulun fonksiyonu önemli. Okul müdürlüğü yaptığım sürece tek bir şeyi önceledim. Çocuğun menfaati. İnsan yönetmek bambaşka bir dünya, oradaki performansınız da yine sizin ruhsallığınız ile ilgili fakat öncelik konusunda ibrem hiç değişmedi.

Özel gereksinimli bireylerin eğitimiyle ilgili karşılaştığınız en büyük zorluklar neler? Bu alanda doğru bilinen yanlışlar ya da önyargılar olarak neler çıkıyor karşınıza?

Bu da çok kapsamlı ve farklı başlıklarda ele alınabilecek bir konu. Belki saatlerce tartışabiliriz. Buradaki yargılar benim düşüncelerim. Hakikat değiller, başlangıçta bunu ifade etmem gerekir.

Bana göre en büyük zorluk, sadece çocuk üzerinden işlerin sürdürülmesini önceleyen sistem. Aileyi de içine alacak, anne baba eğitiminin yanı sıra anne babaya psikolojik destek sağlayacak daha kapsamlı bir sisteme ihtiyaç var.

Aileler ile işbirliğini sadece onları eğitmek üzerinden sürdürüyoruz. Oysa onların ihtiyaçları bambaşka. Ailenin bir bütün halinde iyi oluşuna odaklanmak durumundayız. Sistem bunları zorunlu kılmalı.

Meslek profesyonelleri arasında diyalog oluşturmak da zorlayıcı olabiliyor. Herkesin bakış açısı aynı olmuyor. Bu durumda ortak bir rota çizmek bazen güç olabiliyor. Bunun içinde mesleki etiğe dair sınırlar oluşturmak, çerçeve çizmek bana göre önemli. Tabi buna herkesin riayet etmesi gerekli.

Etik çok önemli bizim işimizde, insanlar çocuklarını getiriyorlar bize. En önemli parçaları çocukları. Çeşitli vaatler, programlar üzerinden geleceğe dair var sayımlar ailelerin bunlara tutunmalarını sağlıyor. Ancak sonuç hüsran olabiliyor bazen. Bu yüzden kesin hükümlerde bulunmayı da doğru bulmuyorum. 3 seansta kekemeliğe son çağrısı gibi çağrılar, insanların mesleğe bakış açısını da olumsuz etkiliyor.

Her çocukta, her ailede başarılı olma ihtimalimiz çok düşük. Başarılı olamamak da bir yetersizlik değil. Zira insanın olduğu bir iş her işten daha zor. Şeffaf olmakta fayda var diye düşünüyorum.

 

Ailelerin özel eğitim sürecine dahil olması nasıl bir fark sağlıyor?

Şimdi bu soruda şunun ayrımını yapmak gerekiyor, yetersizlik türüne göre ailenin eğitime dahil olma gerekliliği değişiyor bana göre. Bazı durumlarda ben açıkçası ailelerin eğitim sürecine dahil olmamaları gerektiğini düşünüyorum. Buna daha sonra değineceğim.

Fakat ihtiyaç halinde dahil olmaları ise çocuklarının gelişimine oldukça katkı sağlıyor. Bu katkı gelişimsel olarak ortaya çıkıyor. Çocuk ilerlemeler gösteriyor. Özellikle oyun yolu ile etkileşime girme çabaları, çocuğun her açıdan gelişimini getiriyor beraberinde. Bu genel bir durum aslında, sadece özel gereksinimli çocuklara katkı sağlayan bir alan değil oyun alanı. Ailelerin çocuklarının bağımsızlaşmaları için yaptıkları tüm çabalar, çocukların bağımsızlığı yoluna koyulmuş bir parke taşı işlevi görüyor. Başta söylediğim, eğitim süreçlerine dahil olmamaları gerektiğini söylediğim grup ise daha çok öğrenme güçlüğü ya da dikkat eksikliği yaşayan çocuğa sahip ebeveynler. Bir şeyleri öğretme çabası, bazen eğitimci rolüne sokuyor ebeveynleri. Bu da doğal anne-baba-çocuk denklemini bozuyor. Çatışmalar, ileride başka sorunların oluşmasına sebep oluyor. Bana göre akademik bilgi öğretimi sürecine doğrudan dahil olmamalılar.

 

Zihinsel özel gereksinimli bireylerin mesleki eğitim almasının topluma entegrasyonlarını nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Bu noktada ilerlemek için nelere ihtiyacımız var?

Özel gereksinimli bireylerin istihdamı toplumsal entegrasyonu için bir gereklilik. Öğrencilerimizi staj yapmaları için iş yerlerine yerleştiriyoruz ve koordinatör öğretmenlerimiz onları iş yerlerinde ziyaret ediyorlar. Çocukların büyük çoğunluğu daha sonrasında çalışmaya devam ediyorlar.

Daha fazla iş yerinin kapılarını özel gereksinimli bireylere açmaları gerekiyor. Gerekirse teşvik sistemi kurulmalı. İşyerlerinde özel gereksinimli bireylerin okul sonrasında da takibi için iş ve işçi bulma kurumunda eğitimciler istihdam edilmeli. Bunlar düzenli olarak iş yeri denetimi yapmalı, sorunların çözümü noktasında yol gösterici olmalılar.

 

Siz, tez konunuzda da sosyal yeterlilik düzeylerini ele almışsınız. Bize biraz tez konunuzdan ve kapsamından bahseder misiniz?

Bu benim yüksek lisans konum. Zihinsel engelli ve ergenlik döneminde bulunan öğrencilerin okul içi sosyal yeterlik düzeyleri ve problem davranışları ile anne-babalarının sosyal beceri düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapmıştım. Anne-babaların sosyal beceri düzeyleri ile ergenlerin sosyal yeterlik ve olumsuz sosyal davranış düzeyleri arasında ilişki bulunamadı. Ancak farklı değişkenlerin gerek sosyal becerileri gerekse olumsuz davranışları etkilediği ortaya çıktı. Örneğin; anne-babanın yaşına göre zihinsel engelli ergenlerin sosyal yeterlik düzeyleri ve olumsuz sosyal davranış düzeyleri farklılaşmaktadır. Ayrıca kardeş sayısı değişkenine göre sosyal yeterlik düzeyleri farklılaşmaktadır. Ergenin yaşı, cinsiyeti, anne-babanın eğitim durumu, algılanan sosyo-ekonomik düzey, doğum sırası ve ailede yaşayan birey sayısı değişkenlerine göre, ergenlerin sosyal yeterlik ve olumsuz sosyal davranış düzeylerinin farklılaşmadığı bulunmuştur bu araştırma sonucunda.

 

Sosyal yeterlik kavramı nedir?

Sosyal yeterlik, bireyin sosyal ortamlarda etkili ve uygun şekilde etkileşim kurabilme, sosyal becerileri kullanarak ilişkiler geliştirebilme ve sürdürebilme yeteneği olarak tanımlanır. Bu kavram, sosyal becerilerin yanı sıra empati, öz denetim, duygusal farkındalık ve problem çözme gibi yetenekleri de içerir. Sosyal yeterlik, bireyin toplumda kabul görmesi, arkadaşlıklar kurması, grup içinde etkili bir şekilde iletişim kurması ve sosyal rollerini başarıyla yerine getirmesi için önemlidir.

Özellikle çocuklar ve ergenler için sosyal yeterlik, sosyal gelişimlerinin bir göstergesi olarak görülür. Yeterli sosyal becerilere sahip bireyler, sosyal çatışmaları daha etkili bir şekilde yönetebilir, akranlarıyla daha iyi ilişkiler kurabilir ve kendilerine yönelik olumlu bir benlik algısı geliştirebilirler. Sosyal yeterlik eksikliği ise sosyal izolasyon, akran reddi ve çeşitli duygusal sorunlarla ilişkilendirilebilir.

 

Araştırmanız sonucunda zihinsel özel gereksenimli ergenlerin sosyal yeterlik düzeyleri ile olumsuz sosyal davranış düzeyleri arasında negatif yönlü yüksek düzeyde anlamlı bir ilişki bulduğunuzu belirtiyorsunuz. Bunu akademik dilden gündelik dile çevirirsek… Bu sonuç bize ne söylüyor?

Bu sonuç, zihinsel özel gereksinimli ergenlerde sosyal yeterlik arttıkça olumsuz sosyal davranışların azaldığını gösteriyor. Başka bir deyişle, bu gençlerin sosyal becerileri ve etkileşim yetenekleri geliştikçe, istenmeyen veya uyumsuz sosyal davranışlarda bulunma olasılıkları da düşüyor. Yani, sosyal yeterliliği artırmak, olumsuz davranışları azaltmaya yardımcı olabilir.

Makedonya, Kosova, Sırbistan ve Bosna-Hersek’teki okullarda da dersler veriyor ve çalışmalar yürütüyorsanız. Bu çalışmaların kapsamı nedir?

Her birinde farklı iş birliklerim var. Özellikle Makedonya ve Kosova’da. Benim oralar ile bağlantım bir gönüllülük hareketi üzerinden başladı. Kosova’da bir kongreye davet edilmiştik. Sözlü bir bildirimiz vardı. Oraya gittiğimizde bize eğitim yapılan merkezleri gezdirdiler. Hepsi evlerin içerisinde faaliyet gösteriyorlardı ve materyalleri çok azdı. Türkiye’ye döndüm, bir iki bağlantı kurdum ve Kosova’ya, bizim oradaki Türk Temsil Heyeti aracılığıyla bir kamyon materyal gönderdim. Bu destek onlar için önemliydi. Daha sonra beni eğitimlere çağırmaya başladılar. Ben hem eğitimlere gidiyor, hem de gittiğim yerlerde merkezleri ziyaret ediyordum. Gittiğim tüm merkezlere arabamın arkasında giderken materyaller götürdüm. Arkadaş ilişkilerimiz gelişti. Orada akreditasyon sistemi var,  meslek elemanları belirli süre çalıştıktan sonra akredite edilmiş eğitimlere katılıp puan toplamak zorundalar. Benim eğitimlerim de puan sağladı. Daha sonra Makedonya Kalkandelen (Tetovo) üniversitesi özel eğitim bölümü öğrencilerini Türkiye’ye İstanbul’a getirmeye başladık. Uluslararası staj gibi. Yaklaşık 300 öğrenci geldi farklı dönemlerde. Onları İstanbul Üsküdar’da bulunan özel eğitim kurumlarında derslere dahil ettik. Bana oradan ders teklifi geldi ve dersler vermeye başladım. Sırbistan’da çok küçük bir şehir var, hemen Makedonya sınırında. Orada Müslüman Arnavut azınlık yaşıyor. Orada bir merkezin açılmasına destek olduk. Şuan çok büyük bir yer oldu. Kosova’da uluslararası projelerde yer aldım özel gereksinimli bireylerin eğitimi ve istihdamı ile ilgili. Bunlar benim için çok keyifli işler. Bosna Hersek özel eğitim okulları ile kardeş okul projesi başlattık. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla sürdürdük bu çalışmayı da. Balkanlar benim için çok önemli bir yere sahip. Şimdi çok büyük bir merkez kurulacak Kosova’da, girişimlerini de Kosova’da çok popüler olan bir beyefendi başlatıyor. Belki de Avrupa’nın en büyüğü olacak, özellikte projelendirildi. Orada da destek olmayı istiyorum ve görüşüyoruz da.

 

Bu ülkelerdeki özel eğitim çalışmalarını ülkemiz ile kıyaslarsanız en dikkat çekici farklar(olumlu / olumsuz) nelerdir?

Bu ülkelerin içerisinde en iyi konumda olan Bosna Hersek. Kurumsal yapı, ülkedeki bölünmüşlüğe rağmen oldukça iyi. Ancak diğerlerinde durum daha sıkıntılı. Ülkemizdeki destekler bu ülkeler ile karşılaştırılamayacak kadar iyi. Okullar örneğin, ya da okullaşma. Ne yazık ki orada bu yok. Daha çok dernekler üzerinden yürütülüyor işler. TİKA’nın yaptığı bir merkez var Kosova’da, daha çok yeni. Bu da çok önemli bir gelişme.

Öğrenci aileleri sadece 200 euro gibi bir rakamla çocuklarına eğitim aldırıyor ve tüm giderlerini karşılıyorlar. Ancak bu rakam yeterli değil. Kurumsallaşma ülkemizde oralara göre oldukça iyi düzeyde. Sadece eğitim alanı ile ilgili değil, sağlık desteği ile ilgili de daha öndeyiz.

 

 

Özel eğitimde oyunun öneminin ne kadar farkındayız?

Farkında olanların sayıları artıyor. Eğitimciler oyunu bir şeyleri öğretmek amacıyla kullanıyorlar ki, görevimiz bu zaten. Terapistler ise içteki bariyerleri kaldırmak için. Bizim eğitimciler olarak öğretimin yanında oyunun bu işlevine de kafa yormamız gerektiğine inanıyorum. Gelen mesajları en azından okuyabilmek adına. Öğretim sırasında kullanımının ben çok işlevsel olduğunu düşünüyorum. Eğitimciyi de rahatlatan tarafları oluyor. Bu yüzden daha fazla kafa yormaya değer olduğunu düşünüyorum.

 

Oyun dediğimiz sadece çocukla oynanır gibi düşünüyoruz. Yetişkin özel gereksinimli bireylerin de oyuna ihtiyacı olduğunu unutuyor olabilir miyiz? Hatta belki biz tipik gelişen, yetişkin bireylerin de oyuna ihtiyacı olabilir mi?

Aslında yaşam bir oyun. Elbette ki onların da oyuna ihtiyaçları var. Herkesin oyuna ihtiyacı var. Oyun alanı, benliğin bir parçası. Ruhsallığımızın içerisinde çok önemli bir yere sahip olgu. Kendisi aynı zamanda bir psikanalist olan Donald Winnicott’ın oyun üzerine düşüncelerini önemsiyorum. Oyunun kendisinin bir terapi olduğunu her zaman akılda tutmakta fayda var diyor Winnicott. Oyun herkesin ihtiyacı.

 

Son olarak ailelerimize ne söylemek istersiniz?

Çocuğunuza şunu öğretmelisiniz, çocuğunuzu şöyle desteklemelisiniz demeyeceğim. Kendinize iyi bakın, çünkü bir de siz varsınız.