DİL GELİŞİMİ VE MOTOR BECERİLER

Çocukların dünyayı keşfetme yolculuğunda, dil gelişimi ve motor beceriler kilit rol oynuyor. Peki, bilimsel çalışmalar ve araştırmalar bu konuda bize ne söylüyor? Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı AKTAN ERCİYES ile konuştuk.

Normal ilerleyen gelişim basamaklarında motor beceriler nasıl ilerler?

Motor gelişimde, kaba motor biraz daha büyük kaslar ve ince motor ise daha küçük kaslar olarak kabul ediliyor. Vücudun genel olarak mobilitesini sağlayan bacak kaslarımız gibi büyük kaslar kaba motor, el ve ayak parmakları gibi küçük kaslar da ince motor becerilerini oluşturuyor. İkisi aslında birbirinden bağımsız değil. Birbirleriyle bağlantılı ilerliyorlar ama gelişim basamaklarında kaba motor biraz daha ön planda ve daha fazla göze çarpıyor.

Nedir bu kaba motor ve ince motor becerileri? Bebeklik döneminden örnek verebilir misiniz?

Mesela oturmak, kaba motor kaslarıyla ilgili bir beceridir. Emekleme, yürüme, ayakta durabilme, sıralama da kaba motor beceriler arasında sayılır. Öte yandan, örneğin bir şeyleri tutabilme, parmaklarla ya da iki parmak ile kıskaç şeklinde kavrama ince motor becerileridir. Kalem tutma, düğme ilikleme, fermuar çekebilme gibi biraz daha minik el harareti gerektiren kas gruplarına da ince motor kasları diyoruz. Biz gelişim içinde kaba motor kaslarının daha önce ilerlediğini ve gelişmeye başladığını görüyoruz.  Bir yandan ince motor da gelişiyor ama o daha incelikli bir iş olduğu için daha az göze çarpıyor. İnce motor becerilerindeki gerilik de çok göze batmıyor veya aileler oradaki performansı yakalayamayabiliyorlar. Ama kaba motorla ilgili olan performansı aileler çok daha rahat yakalıyorlar. Çünkü yürümede, oturmada, başını tutmada,  emeklemede gecikme daha kolay fark ediliyor.  Bebeklerin belli zamanlarda bunları yapabiliyor olmasını bekliyoruz. Dolayısıyla yapamadıklarında bu bir kırmızı bayrak işareti oluyor.

İnce motor ve kaba motor becerileri gelişiminde kırmızı bayrak uyaranlarımız neler olabilir?

Kaba motor için düşündüğümüzde, özellikle yürümede gecikme yani 14 ayı geçtiği halde yürümeye başlamama bir kırmızı bayrak uyaranıdır. Aileler rutin olarak çocuk doktoruna kontrole gidiyorlarsa, zaten hem özelde hem de kamuda bunların hepsine her ziyarete bakılıyor.

Bebeğin kas gruplarının gelişimi takip ediliyor ve pediatrik kontrollerde de bu tarz kas gruplarındaki sıkıntılar önden yakalanabiliyor.  Ama diyelim ki, bir nedenden dolayı bebek rutin kontrolün içinde değilse; özellikle yürümede, kendi başını tutmada veya desteksiz oturma da gecikme varsa o ailelerin biraz daha dikkatli olmaları gerekiyor.

Her bebek aynı zamanda mı yapar bunları?

Kaba motor kas gelişiminde bireysel farklılıklar biraz daha fazla rol oynuyor. İnce yapılı, narin bir bebek ya da mizaç olarak ürkek bir bebek daha geriden gelebiliyor. Çok iri bebeklerin de yürümeyi ve kendini ayakta tutmayı başarması daha zor olabiliyor. Ama gene de 14 ayı geçtiği zaman, bu artık bireysel farkların etkisinden bağımsız bir duruma dönüşüyor. Bu durumda gecikme olduğunda her çocuk için kafada soru işaretinin belirmesi gerekir.

Peki,  gelişimsel değerlendirmelerde hangi kriterler kullanılıyor? En çok hangi testler yapılıyor?

Tarama testleri yapılabiliyor. Tarama testleri bir sıkıntı var mı, yok mu diye kontrol mekanizmasıdır. Bunlardan Denver testinin Türkiye standardizasyonu var. Bu tarama testinin iletişimle ilgili boyutları var. Sadece kaba ve ince motor becerilerini değerlendirmiyor. Çocuğun gelişimi yolunda mı, yaşına uyumlu mu diye değerlendirme yapılabiliyor.

Yine Ankara Gelişim Envanteri (AGTE) var. Pediyatristler ya da gelişim psikologları tarafından kullanılıyor. Zaten tecrübeli bir pediyatrist, klinik muayenede kendi dağarcığındaki bilgileri de kriter olarak kullanılır. Ama dediğim gibi, standardizasyonu yapılmış ve yaş değer puanlarından oluşan birkaç tane de enstrümanımız var. Hacettepe’de hocalarımızın da geliştirdikleri birtakım enstrümanlar bulunuyor ama şu anda yaygın olarak kullanım bu ikisi diyebiliriz.

Dil becerilerindeki gerilik çocuklarda nasıl fark edilir?

Mesela kaba motor ve ince motor diye ayırdık ya, dili de alıcı ve ifade edici dil diye ikiye ayırmamız lazım.

Çocuk konuşulandan ne anlıyor? Buna alıcı dil diyoruz. Diğeri de ifade edici dil. Yani karşı tarafa sözel veya işaret ve jestler ile kendini nasıl ifade ediyor?

Ailelerin en çok dikkat ettikleri şey çoğunlukla çocuklarının ne kadar kelime ürettiği hususu oluyor. Yani “Konuştu- konuşmadı”, “Söyledi – söylemedi,” diye bakıyorlar. Oysa bebekler sözel olarak konuşmadan önce de kendilerini ifade ediyor (örneğin işaret ederek vs.) ve dili anlamaya başlıyorlar.

Çocuklar arasında bireysel farklılıklar var. Bir kısım çocuk 18 aydan önce konuşmuyor mesela. ..

Bu bizim için sıkıntı. Bu noktada  ‘çocuk duyduğunu anlayabilir durumda mı?’ diye bakmak gerekiyor. Çocuk belki konuşmuyor, bir cümle üretebilecek kadar bir dili çözülmemiş ama “Topu bana getir,” gibi bir yönerge verdiğinizde bunu anlıyor. Topunu getiriyor.  “Bunu değil, kırmızısını getir,” diyorsunuz, gidiyor onu da getiriyor. Eğer bu becerilerde de gecikme varsa, beklememek gerekiyor.

Peki, otizmli bir çocuğun dil gelişimindeki farklılıklar nedir?

Ben bir psikiyatrist değilim, dolayısıyla otizm spektrumu ile ilgili o uzmanlar kadar bilgi sahibi de değilim fakat şunu söyleyebilirim, otizm sosyal iletişimsel bir sorundur. Dolayısıyla dil ile ilgili sorun da, biraz çocuğun spektrumun içinde nerede yer aldığıyla ilgilidir.

Belki de hiç verbal olmayan bir çocukta dil gelişimi diye bir şeyden söz edemeyeceğiz. Ancak koşullandırmayla bazı ses gruplarının, belli şeylerle eşleşmesiyle iletişimi olacak.  Bu kıyaslamaya onları dahil edemeyiz ama normal gelişen ile otizm spektrumunda olan verbal çocuklardaki dil gelişimini kelime sayısı ve kelime haznesi üzerinden belki kıyaslamak mümkün. Bizim için ayırt edici özellikler; dilbilgisel karmaşıklık (yani gramer yapısını ne kadar karmaşık kullanabildiği vb.) veya soyut atıflar ve bu gibi şeylerde olan eksiklikler olabiliyor.  Üç yaş döneminden sonraki konuşmalarda ya da zihin kuramı kelimelerinde farklılıklar görebiliyoruz.

Zihin kuramı kelimelerine örnek verebilir misiniz?

Düşünmek, zannetmek ya da sanmak gibi çocukların farklı ifadeler için kullanacakları kelime gruplarının eksik olmasıdır. Zihin kuramı kelimeleri dilin böyle pragmatik becerileridir. Yani “Ben bu dili karşı taraf için nasıl kullanmalıyım?” , “Dilimi karşı tarafa bir şey anlatmak için nasıl şekillendirmeliyim?” gruplarıdır. Dili, dil yapan da budur aslında.  Bu, otizm de çok çok sınırlı düzeydedir hatta bazen hiç yoktur. Pragmatik dil becerileri çok sınırlıdır. Sosyal iletişim sıkıntısı yaşadıkları için karşı tarafın “Ben öyle dersem,  nasıl anlaşılır?” çıkarımı yoktur ya da çok zayıftır.

Çocuklardaki motor beceri geriliklerle, dil beceri gerilikleri arasında bir ilişki bulunuyor mu?

Aslında literatürdeki araştırmalar, gerilik değil motor becerilerini ne kadar yetkin yapabildiği ve dil becerileri arasındaki pozitif ilişki üzerinden ilerliyor. Dolayısıyla gerilik değil de motor becerilerindeki ilerilik ile dil becerilerindeki ilerilik perspektifinden bakılıyor. Ama şuna işaret edebiliriz, çocuğun motor becerileri daha iyi oldukça en basit ve akla yakın bakışla etrafa karşı keşifsel faaliyetlere geçmek, etrafta dolaşmak, objeleri manipüle edebilmek ve dolayısıyla çevresiyle olan etkileşimi daha zengin hale geliyor.

Bu da aslında dil becerilerini etkiliyor. Çünkü daha keşifsel davranan ya da daha aktif bir çocuk, aktif öğrenme deneyimlerini daha fazla yaşıyor. Öyle olunca da daha fazla dil uyaranına maruz kalıyor. Anne babadan veya çevresinden aldığı dil girdisi farklılaşıyor ve daha değişik şeyler duyabiliyor. Bu da doğal olarak onun dil becerilerinin daha iyi olmasına imkan tanıyor.

Daha erken oturmaya başlayan bebeklerin dil becerilerinin daha iyi olduğuna dair çalışmalar var.

Bu alandaki öncül çalışmalardan biridir. Bizim de erken doğan bebekler ve zamanında doğan bebeklerle ilgili böyle bir araştırmamız var.  Biz de ince motor becerilerinin dil becerileri açısından, hem zamanında doğan hem de erken doğan bebekler için önemli olduğunu göstermiştik.

Çocuklarda dil becerilerini değerlendirmek için kullanılan yaygın ölçme araçları var mı?

Evet var. Özellikle sekiz aydan itibaren ‘Türkçe İletişim Gelişimi Envanteri-TİGE’  kullanılabiliyor. Dünyada da onlarca dile çevrilmiş Communicative Development Inventory’nin  (CDI) Türkçe standardize edilmiş bir enstrümanıdır.

Bizim ebeveyn raporu dediğimiz, 36 aya kadar anneden, babadan veya bakım verenden alınan bir kelime listesidir. Kelime listesindeki her bir kelime için anlıyor mu, söylüyor mu, hem anlıyor ve hem söylüyor ya da sadece anlıyor gibi bir kontrol listesidir.

İki yaşa kadar çocukla bizzat yapılan, performansının direkt alındığı bir ölçüm yok. İki yaş sonrasında Türkçe ifade edici ve alıcı dil becerilerinin kelime testi var. Yine bazı uyaranları gösterip “Hangisi top?” veya “Bana kediyi göster” gibi resimler arasından seçenek göstermesi veya resmin ne olduğunun sözel olarak ifade edilmesi ile anladığını göstermesi istenebiliyor.  Hem ifade edici hem de alıcı dili ölçen bu tarz yaygın ölçme araçları var. Gerçi yaygın demek ne kadar doğru bilmiyorum. Çünkü çok yaygın kullanılmadığını biliyorum. Ölçüm araçları açısından bu bir sınırlılık diyebiliriz.

Aslında kullanılması gerekiyor ve kullanılmıyor. Anladığım kadarıyla sizin kibarca ifade etmeye çalıştığınız bu oldu…

Doğru. Çünkü bunların pratikte uygulanması vakit alıyor. Bir de bu enstrümanların özellikle uzman kullanımına açık olması yani ücretsiz olması lazım. Bu konularda adım atılması gerekiyor bence.  Şu anda klinik pratikte kullanan kurumlar var ama erken dönemde çok yaygın olduğunu söyleyemeyeceğim. “İlk 3 yaşta dili ölçelim” diye çok yaygın bir motivasyon yok maalesef.

Ailelere çocuklarının motor beceri ve dil gelişimi konularında nasıl destek olabilecekleri konusunda öneriniz olur mu?

Ailelerin her alandaki motor becerileri bütünsel desteklemeleri önemlidir. Yürüme, hareket etme veya yüz üstü yatırıp çocuğun bütün kaslarını harekete geçirmeye ilişkin bir farkındalık var ama ince motorla ilgili böyle bir farkındalık yok. Çocuğun bir şeyler tutması, farklı şekillerde ve farklı dokunsal özellikteki uyaranları ellemesi ve bunları manipüle etmesinin sağlaması gibi aktiviteleri ailelerin sağlamasını öneririm. Sadece yürüme veya harekete odaklı olmamak lazım.

Ayrıca bazı çocuklar, bir alanda biraz daha geri de olabiliyorlar. Ailelerin bunu fark etmesi önemli.  Çocuğun çok hareket edesi yoksa, oturmayı seven mizaç özelliğine sahipse, oturup küpleri ya da legoları ile oynuyorsa belki onu kaba motor becerilerinde biraz desteklemek gerekebilir. Başka bir bebek sadece etrafta emekliyor ya da dolaşıyorsa onun da biraz ince motorunu desteklemek gerekebilir.

Dil gelişimi için belki çok klişe olacak ama kitap okumayı tavsiye ediyorum. Kitapta bağlamlaştırılmamış bambaşka bir dünyanın dili var. ‘Bağlamlaştırılmamış’ diye bahsettiğimiz şey, o anda orada olmayan şeylerden söz etmek diyebiliriz. Dolayısıyla çocuk bilinşsel olarak da bir pratik yapıyor. Kitapta bir karakter var, oranın bir kurgusu var. Bu ‘topu al’, ‘Topu at’ demenin çok ötesinde oluyor. Bu bağlamsızlaştırılmış ortam çocuk için sadece dil açısından değil, bilişsel anlamda da çok büyük bir beceri aktivitesi oluyor.

Motor beceri ve dil gelişimi konularında önleyici tedbirleri nasıl alabiliriz?

Dil gelişimi ya da motor gelişimi için belli aylarda neyi beklemenin doğru olduğunun farkında olmak faydalı olur. Hangi ay için ne normal? Bu takip edilebilir. Onun dışında çocuğun izlenmesi ve yakın takibinde rutin pediatrist kontrolleri de önleyici hekimlik oluyor.

Konuşmayı,  insanın ana dilini bile hayatının ilk yıllarında öğrenmesi neden önemli? Yıllar ilerledikçe normal gelişen insanlar bile yabancı dil öğrenmekte zorlanıyor. Neden?

Bununla ilgili farklı kuramlar ve bu kapsamda nöral düzeyde yapılan araştırmalar var.

Yaşamın ilk bir yılı boyunca insanın duyduğu dillere göre nöral alt yapısının şekillendiğini ileri süren kuramlar var.

Ana dil için şunu söyleyebiliriz, eğer belli bir yaşa kadar maruz kalınmazsa o altyapı körleşiyor. Gözün ışık almaması yüzünden göz sinirinin ölmesine benzetebiliriz. Yani duymazsak ve konuşmazsak, ana dil gelişmiyor ve asla da gelişemeyecek oluyor.

İlk yıllarda herhangi bir dili öğrenebiliyoruz. Türkiye’de ve Türk anne babadan doğduğumuz için bizim zihnimiz Türkçe’ye daha odaklı değil. Bütün dillere odaklı doğuyoruz. Sonra ilk 10 ayda hangi dili daha çok duyuyorsak odağımıza o yerleşiyor ve diğer dillere hassasiyetimizi kaybetmeye başlıyoruz. Şöyle ki, aslında doğduğumuz andan itibaren bütün dilleri birbirinden ayırt edebilir bir kapasiteyle sahibiz. Duydukça ve maruz kaldıkça 10 aydan sonra bebek duyduğu dillere göre bir konum alıyor. Kendi dillini ve diğer dilleri ayırt ediyor ama diğer dilleri birbirlerinden ayırt etmeye ihtiyaç duymuyor.

Bu tamamen nöral düzeyde olan bir şeydir. Bir yaşından sonra duyduğunuz dilin, ana dil gibi olma potansiyeli biraz daha az oluyor ama burada tek bir faktör yok. Bir yaştan sonra duydunuz diye, ana diliniz gibi olamaz diye bir durum yok. Çünkü tek bir bileşen yok. Motivasyon, o dili ne kadar duyduğunuz ve toplumda o dilin ne kadar baskın olduğu da önemlidir. Dolayısıyla bu sorunun cevabı, tek bir nedenden ötürü değil ama zihnin yapılanmasıyla ilgili bir beyin alt yapısı ve onun çevreyle etkileşiminden ortaya çıkan bir sonuç diyebiliriz.