“ÇOCUK PSİKİYATRİ ÇALIŞMA ALANININ, ÇOCUK KISMI DIŞINDA BİR DE AİLE KISMI VARDIR”

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi & Psikoterapist Prof. Dr. M. Kayhan BAHALI: “Öncelikli işimiz çocuğu değerlendirmek olsa da, bizler aileyi de değerlendiriyoruz. İsmimiz çocuk psikiyatristi olarak geçse de, bizler bir nevi aile psikiyatristliği de yapıyoruz.”

Psikiyatristin otizm takibindeki rolü sadece ilaç yazmak mıdır?

Karşılaştığımız en büyük önyargılardan biri maalesef bu.  Yalnızca otizmde değil, tüm psikiyatrik problemlerde çocuk psikiyatrinin yanlış bir yerde konumlandırıldığını görebiliyoruz. Psikiyatristler ‘ilaç yazar’ diye düşünülüyor. Otizmin çekirdek belirtilerini düzelten bir ilaç tedavisi şu anda zaten bulunmuyor. İlaç tedavisi geliştirilme çalışmaları sürmekle birlikte, otizmli çocuklarda çekirdek belirtiler üzerine etkinliği kanıtlanmış tedaviler bireyselleştirilmiş eğitim müdahaleleridir.

Aile bize geliyor ve biz de örneğin DSM-5 gibi uluslararası kılavuzlara göre otizm spektrum bozukluğu değerlendirmesini yapıyoruz. Tanı koyma sürecimiz oluyor. Hekimin öncelikli vazifesi tanılamaktır. Sonraki süreçte, çocukta otizm tanısına ek başka şeyler var mı, diye bakıyoruz. ‘Gelişimsel problemler var mı? Zekasında bir problem var mı? Ek hastalıklar var mı?’ ‘Ailesel ya da sosyal problemler var mı?’ diye değerlendiriyoruz.

Çocuğa otizm tanısı konulduktan sonra psikiyatrist takibi nasıl yapıyor?

Tanılama sürecinden sonra aileyle birlikte bir yol haritası belirliyoruz. Öncelikle çocuğun mevcut tanılarına yönelik ilaç kullanmasını gerektirecek bir durum olup olmadığını belirliyoruz. Eğer gerekliyse, ilaç tedavilerini gözden geçirerek en uygun ilaç tedavisini belirliyoruz. Sonraki süreçte otizme eşlik eden herhangi bir bedensel hastalık (örneğin işitme kaybı, epilepsi ve diğer nörolojik hastalıklar, metabolik hastalıklar ve genetik hastalıklar vb.) şüphesi var ise ilgili uzman hekim arkadaşlarımıza gerekli konsültasyonlar/yönlendirmeleri yapıyoruz. Çocuğun tıbbi değerlendirmeleri devam ederken bir yandan da alanda deneyimli özel eğitimci arkadaşlarımızdan bir tanesine yönlendirerek çocuğun bireysel eğitim yol haritasının belirlenmesini sağlıyoruz. Yol haritasının belirlenmesinin sonrasında da uygun zamanda uygun donanıma sahip bir özel eğitim merkezinde eğitim süreçleri başlıyor ve çocuk psikiyatristi-özel eğitimci ortak çalışmasıyla süreci birlikte yürütüyoruz. Dönem dönem, takip görüşmelerinde çocuğun mevcut gelişimini değerlendiriyoruz. İsmimiz çocuk psikiyatri olarak geçsede, bizler aile psikiyatristliği de yapıyoruz. Aileyi de değerlendiriyoruz. Otizme neden olabilecek ailesel yatkınlıklara ve oluşma sürecine neden olabilecek ailesel fonksiyon bozukluklarına da bakıyoruz. Nörogelişimsel bozuklukların genetik yükleri olabiliyor. Anne ve baba değerlendirmesi önem taşıyor. Ebeveyn stratejilerine, süreç içerisindeki depresyonlarına, anksiyetelerine ya da diğer psikiyatrik bozukluklarına dair kapsamlı değerlendirme yapıyoruz.

Nasıl bir değerlendirme oluyor?

Aile bana geldiğinde, önce ana şikayetlerini dinliyorum. Genel anlamda ilk görüşmelerimiz buz dağının görünen kısmı oluyor ve yüzde 80-90’ının da ikinci görüşmeyi yapmak zorunda kalıyoruz. Orada buz dağının görünmeyen kısmına da bakıyoruz. Çocuğun otizm dışındaki belirtilerini ve ailesel durumlarını ele alıyoruz. Çocuk otizm spektrumunda ise OSB bizim birinci tanımız oluyor. OSB, nörogelişimsel bozukluklar çatısı altında yer alır. Biz biliyoruz ki, beyinde otizme yol açan nörogelişimsel bir problem varsa başka ek problemler de olabilir. Tüm bunları değerlendiriyoruz ve sonucunda da aileye bir yol haritası çiziyoruz.

OSB bir ana tanıdır. Otizmli olmayan insanlarda nasıl ki; depresyon ya da anksiyete gibi psikiyatrik rahatsızlıklar görebiliyorsak, bunları otizmli çocuklarda da görülebiliyoruz.

Otizme eşlik edebilecek ek problemler neler olabiliyor?

Özellikle konuşma bozukluğu, zeka geriliği, gelişimsel koordinasyon bozukluğu (denge, koordinasyon, motor beceriksizlikler vb.), dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özgül öğrenme güçlüğü (disleksi, diskalkuli, disgrafi) ve tik bozukluğu  gibi ek durumlar olabiliyor.

Bu yüzden sadece otizmi değerlendirmiyoruz. Otizm tanımıza eşlik edebilecek ek tanılara da bakıyoruz. Çünkü hepsinin tedavisi ayrıdır.

Aileye yol haritası çizdikten sonra nasıl ilerleniliyor?

Uygun tedavi ve eğitim tekniklerinin neler olabileceği ile ilgili önerilerde bulunuyoruz. Hekim olarak öncelikle ilaç gerektiren bir durum var mı? Buna bakıyoruz. Her otizmli çocukta ilaca başlamıyoruz. Sonuçta her psikiyatrik hastalıkta, her depresyonda da ilaca başlamıyoruz değil mi?  Önemli olan çocuğun yaşam kalitesinin ya da günlük hayatının işleyişinin ne kadar etkilediği oluyor. İlaç, bizim işimizin sadece bir parçasıdır. Anne-babanın ruh sağlığı, ailenin günlük yaşamının işleyiş şekli, yaşamlarındaki dengesizlikler, hatalı ebeveyn stratejilerine de bakıyoruz. Geniş ailelerde ikinci ve üçüncü kuşaklara da bakmak gerekebiliyor. Bunların hepsini değerlendiriyoruz. Anne baba eğitimi yaptığımız önemli işlerden bir diğeridir.

Otizmde ilaç kullanımı ne zaman öneriliyor?

Dediğim gibi OSB bir ana tanıdır. Otizmli olmayan insanlarda nasıl ki; depresyon ya da anksiyete gibi psikiyatrik rahatsızlıklar görebiliyorsak, bunları otizmli çocuklarda da görülebiliyoruz. Fakat bazen tanıya o kadar odaklanıyoruz ki, otizmli bireylerin normal insanlardan çok farklı olmadığını unutuyoruz. “Normal” dediğimiz insanlarda görülen rahatsızlıkların onlarda da bulunabileceğini gözden kaçırıyoruz.

Örneğin otizmli çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sık rastlıyoruz ve bu nedenle ilaç kullanmamız gerekebiliyor. Dikkat eksikliği veya kontrol edilemeyen hareketlilik var mı? Dürtüsellik dediğimiz; düşünmeden hızlıca hareket etme, sabırsızlık, bekleyememe durumu var mı? Diye de bakıyoruz. Bu bahsettiğim semptomlar, çocuğun yaşam kalitesini ciddi şekilde bozuyorsa, bu durumunun ağır olduğu anlamına geliyor ve ancak o zaman ‘İlaçlardan işe yarayacak birini bulabilir miyiz?’ diye bakıyoruz.

Ek tanıları ayırt etmek neden gerekiyor?

Otizmli çocuklarda bireysel eğitim müdahalesi büyük önem taşıyor. Eğitim için de çocuğun dikkati, motivasyonu, huzuru ve keyfi iyi olmalı. Masada oturması ya da sabırla eğitim seansını bitirebilmesi gerekiyor. Eğer otizmli çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktiviteyi, anksiyete ya da depresyonu tedavi edemezsek, hem çocuk, hem eğitimcisi hem de ailesi için süreç çok zor olabiliyor.

Unutmamalıyız ki, erken yaşta bireysel eğitim çok kritiktir. İlk üç yılda, beyinde otizme neden olan yapısal gelişimsel değişiklikler oturuyor. Beş yaşa kadar çocuğun konuşabilmesi çok önem taşıyor. Bu kadar kritik dönemlerde hiperaktivitenin ya da dikkat dağınıklığının tedavi edilmemesi önemli eğitim kayıplarına yol açabiliyor.

Çocuğun dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi varsa, eğitimci bir çocuğu kırk dakika masada oturtturamaz. Oturtsa bile beş-on dakika çalışabilirler. Ama ailesi oraya kırk dakikalık seans ücretini ödüyor ve kırk dakika boyunca çocuğunun eğitim aldığını sanıyor.

Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

Zaten kritik bir gelişim dönemindeyiz. Beş yaşa kadar, bu çocukları normal bedensel, ruhsal ve sosyal işlevselliklerine ulaştırmaya çalışıyoruz. Herkes üzerine düşeni yapmaya çabalıyor. Mesela baba çalışıyor, özel eğitimin finansmanını ve lojistiğini sağlıyor, anne ailenin günlük hayatının işleyebilmesine kendini adıyor, eğitimci çocuk ile çalışıyor…  Tüm bunlara rağmen çocuk kontrolsüz ise verim almak zorlaşıyor.  Onu kontrol edemezsek, en başta çocuğa yazık. Çünkü bir süre sonra anne-baba ve eğitimci çocuğu kontrol etmek için sertleşmek zorunda kalabiliyor. Taraflar arasında eleştiriler ve suçlamalar başlayabiliyor.

Sonuçta üç yaşında bir çocuktan söz ediyoruz. Sürekli yetişkinler tarafından azarlanıyor, zorlanıyor. Hiperaktivitesi ve dikkat eksikliğinin farkında değil. Fakat o çocuk yirmili yaşlara geldiğinde, bunlar travmatik deneyimler olarak karşımıza çıkabiliyor.  Bu nedenle de anne-baba, eğitimci ve çocuk ilişkisini korumak için ilaç tedavisi önemli olabiliyor.

Peki, ya ilaçların yan etkileri?

İlaçta yan etki ailelerin de, eğitimcilerin de en fazla kafalarına takılan konu oluyor. Biz ilaçların yan etkilerini biliyoruz ve yönetebiliyoruz.  Ama tedavisizliğin yan etkilerini kimse hesaplamıyor. Eğitimdeki etkisi göz ardı edilebiliyor. Diyelim ki, o çocuk beş yaşına kadar konuşamadı, ömür boyu ailesine bağımlı hale gelebiliyor. Bir anksiyete ya da depresyon geliştirdiğinde tüm eğitim hayatı olumsuz etkilenebiliyor. Dikkatini ve hiperaktivitesini kontrol edemiyorsa pencereden düşüp yaralanabiliyor ve bazı durumlarda ölebiliyor. OSB’li bir çocuğun yoğun hiperaktivitesi olduğunda anne-baba da dinlenemiyor ve bazı vakalarda uyuyamıyor. İki gün uyumazsanız, üçüncü gün nasıl olursunuz? Ne kadar dayanabilirler? Babanın ertesi gün işe gitmesi gerekiyor, annenin ertesi günkü çalışmalarına hazırlanması gerekiyor. Aileler başkalarına rahatsızlık vermekten çekinerek dışarı bile çıkmak istemiyorlar. Evlerine kapanıyorlar. Çocuk zaten bütün gün enerjik ve tempolu davranıyor. Anne-babaların hiçbir şekilde duygusal beslenmeleri kalmıyor. Evlilik doyumları azalıyor. Oysa bu ailelerin başka işleri, başka çocukları da var.

Hekim olarak benim hedefim, çocuk daha iyi olsun diye uğraşmaktır. Bir ilaç kararını verdiğimde de, bugünden ileriye nasıl götürürüm diye düşünüyorum. Yarar ve fayda açısından buna bakıyorum.

Fakat prospektüslere baktığınız zaman, yan etkisiz ilaç yoktur. Sonuçta domatesin de prospektüsü olsa, kimse domates yemezdi. Çok alerjendir. Peki, biz bu yüzden domates yemeyecek miyiz?  Bazen yan etki kısmı fazla büyütülüyor. Oysa bunların büyük kısmı kontrol edilebilir ve müdahale edilebilir yan etkilerdir. İlaçların zarar verme riski hekim kontrolünde minimalize ediliyor.

Biz hekimler tanıyı koyarız. Anne ve babayı birlikte görmek isteriz. Tanıyı anlatırız. Ama birisinin “Bu tanıyı kabul etmiyorum demesi,” kabul edilebilir bir şey değil. Aslında burada denetleyici mekanizmaların müdahale etmesi “Bir uzmanın tanısını nasıl kabul etmezsin?” diye sorması gerekiyor.

Bu ilaçlar bağımlılık yapıyor mu?

Sağlık Bakanlığı zaten doğrudan bağımlılık yapacak bir ilacı çocuğa yazmamıza izin vermez, biz hekimler de çocuğa vermeyiz zaten. Uygun olmayan şekilde kullanıldığında bağımlılık yaratma ‘riski’ olan bazı ilaçlarımız var. İşte bu noktada çocuk psikiyatristlerinin rolü çok önemli oluyor. Çok zorunlu nedenlerle böyle bir ilacı kullanmamız gerekirse, 1-3 aylık kısa süreli tedaviler şeklinde kullanmayı tercih ediyoruz. O nedenle de düzenli takip gerekiyor.

İlacın hem etkisini hem de yan etkilerini gözlemliyoruz. Artılarını ve eksilerini değerlendiriyoruz. Yine de bağımlılık yapabilecek ilaçlar çok azdır. Onu da diğer ilaçların fayda etmediği durumlarda, zor vakalarda son seçenek olarak kullanıyoruz. Ben yirmi yıldır çok yoğun polikliniklerde çalıştım ve binlerce hasta muayene ettim ama düzenli takip ettiğim hiçbir hastam bağımlı olmadı. Hekimin takibinin önemi budur.

Bazen ebeveynlerden biri tanıyı kabul ederken diğeri kabul etmeyebiliyor. Bu nokta ne yapmak lazım?

Maalesef ülkemizdeki zor durumlardan birisi de bu. Biz hekimler tanıyı koyarız. Anne ve babayı birlikte görmek isteriz. Tanıyı anlatırız. Ama birisinin “Bu tanıyı kabul etmiyorum demesi,” kabul edilebilir bir şey değil. Aslında burada denetleyici mekanizmaların müdahale etmesi “Bir uzmanın tanısını nasıl kabul etmezsin?” diye sorması gerekiyor. Çünkü ailenin tanıyı, eğitimi ve tedaviyi kabul etmemesi, çocuğunun ve içinde yaşadığı toplumun geleceğini etkiliyor.

Bu tarz tutumlar daha sonra ebeveyne de vicdani yükler getiriyor. Pişman oluyorlar ve çok üzülüyorlar. Biz de üzülüyoruz ama çocukların eğitimindeki en kritik yaşları kaçırmış oluyoruz. Telafisi çok güç, neredeyse imkânsız hale geliyor. Yedi yaşından sonra eğitime başlayan bir çocuk için tüm imkanlarınızı seferber etsenizde, ne kadar fayda görebilir? Hiç fayda göremez demiyorum ama en değerli yıllar kaçmış oluyor.

Çocuğun kesin bir otizm tanısı almaması da ailelerin kafasını çok karıştırıyor. Bu durumda nasıl hareket edilmeli?

Biliyorsunuz, otizm bir yelpaze bozukluğudur. Her belirtinin dört dörtlük olmasını ya da her çocukta aynı şiddette olmasını beklemiyoruz. Önemli olan çocuk normal yaşıtları seviyesinde mi, yoksa değil mi? İletişim ve etkileşimi yaşıtları ile aynı mı? Aynı değilse problem vardır. Tanı kısmına takılmayalım, çocuğumuzun eksikliklerini tamamlama yollarına odaklanalım.

Sonuçta en azından ‘mış’ gibi kabul edelim ve tedavi edelim. Yarın öbür gün bu çocuk açılırsa hep beraber seviniriz. Yeter ki, bu çocuk yaşıtlarını yakalasın.

Şu aşamada sosyal etkileşimi yaşıtları ile uyumlu mu? Değil. İletişimi, konuşması, beden dili, jestleri, mimikleri yaşıtları gibi mi? Değil. Hareketleri yaşıtları gibi mi? Değil. Ben çocuğu dünyada geçerli tanısal kılavuzlara göre riskli görüyorsam uzatmanın anlamı yok aslında.

Psikiyatristler çocuğa tanı koyup etiketleyen insanlarmış gibi düşünülebiliyor. Bir çocuk psikiyatristi tanıyı neden koyar?

Bu coğrafyada hekimlik yapmak gerçekten her geçen gün zorlaşmaya başladı. Hekim bir kılavuzdur ve yol gösterir. Çocuğun ve ailenin yüksek yararını gözetir. Koyduğumuz tanı benim şahsi görüşüm değildir. Dünyada evrensel olarak kabul edilen ICD-11, DSM-5 gibi tanı kılavuzlarının kapsadığı kriterler var. Çocuğun otizm tanı kriterlerinde olup olmadığını, dünyada ortak bir dil çerçevesinde bu tanı kılavuzları söylüyor.

Tabii aile için tanıyı kabul etmek çok kolay değil. Çocuk psikiyatristi olsan bile kendi çocuğunda otizm belirtilerini göremeyebilirsin. Evlat çok farklı bir şeydir.

Tanıyı ilk duyduğunuzda, tabii ki yasınızı tutacaksınız ama bir an önce toparlanıp çocuğunuzun eksikliklerini kapatmak için çalışmalısınız. Yorgun, depresyonda, inkâr etmiş bir anne-baba işimizi zorlaştırır. Anne babanın var gücüyle yas sürecini atlatması gerekiyor. Çünkü bizim derdimiz tanı değil. Çocuğu nasıl destekleyeceğimiz ve geliştireceğimiz olmalı.

Bunun için de bize hedef odaklı, güçlü anne-baba gerekiyor. Otizmli miydi, değil miydi derken ciddi zamanlar harcanıyor. Beyinin genel yapılanması erken çocukluk döneminde büyük oranda tamamlanıyor. Yedi yaşında, büyüme maksimum noktaya geliyor. Yedi yaşından sonra tanıyı kabul etmiş ve eğitime başlamış bir ailenin elde edebileceği kazanımlar sınırlıdır. Yedi yaşına kadar konuşmamış bir çocuğun sonra konuşabilmesi mucize olur.

 ‘İlaç kimyasaldır. Çocuğa zarar verir’ diye düşünüldüğünden aileler internette ya da aktarlarda satılan bitkisel ürünlere de yönelebiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İlaçlar kimyasaldır. Ama zaten vücudumuz da beynimiz de kimyasaldır. Niye bir grup çocuk hareketlerini, anksiyetesini, depresyonunu kontrol edebilirken bir grup çocuk da kontrol edemiyor? Çünkü kimyasal dengesizlikler bu sorunlara neden oluyor.  Sonuçta bozulan kimyayı düzeltmeye çalışıyoruz.

Kalbimiz kimyasal olarak çalışır. Sodyum, potasyum, kalsiyum, dopamin…  Cildimiz bile kimyasaldır. İlaçlar da sonuçta doğadan alınan maddelerden sentezlenip veriliyor.

Alternatif tıbba da tamamen karşı değilim ama bu çok büyük ve tehlikeli de olabilen bir alan. Çok çeşitli uygulamalar var. Bunların bir kısmı çocuklara zarar da veren uygulamalar. Sonuçta bitkisel diye aldığımız şey de vücutta kimyasal değişikliklere ve dengesizliklere neden olabiliyor.

Alternatif tıpta nelere dikkat edersiniz?

Standart eğitimlerden geçmiş çocuk psikiyatristleri olarak, bizler kanıta dayalı tıp uygularız. “Senin çocuğuna şu iyi gelebilir, bir deneyelim bakalım” diye bir yöntem yoktur. Denenmiş ve başarısı bilimsel olarak kanıtlanmış şeyleri seçmeye çalışırız.

Alternatif tıptaki seçenekleri değerlendirmek isteyen ailelere, “Açalım makaleleri, kanıtına bakalım,” diyorum. “Bunun kanıt düzeyi düşük ama siz bilirsiniz. Yine de kullanırsanız ben de sizi takip ederim. Rutin uygulamada size bunu öneremem ama siz kullanmak isterseniz izlerim” diyebildiğim vakalar oluyor. Kanıtlanmamış ya da daha önce hiç denenmemiş uygulamaları kesinlikle kullanmamaları gerektiğini belirtiyorum. Fakat hekim olarak benim genel uygulamam kanıta dayalı tıptır. Kendi çocuğuma başlamayacağım bir tedaviyi başkasının çocuğuna da veremem.

Uzun yıllardır bu alanda çalışıyorsunuz. Binlerce hasta görmüşsünüz. “Bir ilaç kullandık çocuk otizmden çıktı,” gibi bir duruma hiç rastladınız mı?

Otizmi direkt tedavi eden bir ilaç ne yazık ki, şu ana kadar bulunamadı. Fakat ailelerden bana da çok çeşitli sorular geliyor. “Hocam bir iğne varmış. O iğne ile çocuk düzeliyormuş”, “Hocam damardan bir serum veriliyormuş çocuk iyi oluyormuş”.

Otizmi tedavi eden bir uygulama bulunsa, tahminimce bulanlar Nobel ödülü alırlar. Kimse bunu gizli saklı uygulamaz o yüzden de. Ama bazı aileler çaresizlik ve bir ümitle hareket edebiliyorlar. Çok ciddi maddi ve manevi zararlarla karşılaşabiliyorlar.

Otizmli çocuğu olan ailelerin çok sık şikâyet ettikleri konulardan biri de uykusuzluk… Nedeni biliniyor mu? Ya da aşılabilir bir sorun mu?

Uyku dediğimiz 24 saatlik bir ritim ürünüdür. Sirkadiyen ritim deriz. İnsanlar belirli saatlerde ve sürelerde uyumalıdırlar. Okul öncesi çocuklar 10-11 saat, okul çağı çocukları 9-10 saat uyumalıdır. Ergenlerde bu 8-9 saat, yetişkinlerde 7-8 saattir. Daha azı uykusuzluğa yol açabilir ve belirtiye göre uykusuzluğun nedenine bakılmalıdır.

Otizmli çocukların fizyolojik belirtilerden biri uykusuzluk olabiliyor. Ama birçok duygusal veya davranışsal sorun otizmli çocuklarda uykusuzluk belirtisine neden olabilir. Anksiyete ve depresyon durumları uykuyu kaçırabilir. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda uykusuzluk zaten sık görülen bir belirtidir. Sadece bunlar değil, çeşitli tıbbi sorunlar (enfeksiyonlar, alerjik durumlar, kabızlık vb.) da çocuğun uykusunu bozabilir. Neden olan hastalığın uygun tedavisi ile uyku sorunlarının önüne geçebiliyoruz.

Uykusuzluk için mutlaka bir hastalık olmasına da gerek yoktur. Ailenin gerekli uyku eğitimini vermemiş olması da uykusuzluk nedeni olabilir. Eğer yanlış eğitimin bir parçası ise bunu uygun davranışsal stratejiler ile değiştirmeye çalışıyoruz.

Uyku problemi konusunu biraz daha açar mısınız?

Uyku duygusal, davranışsal ve fiziksel bir ihtiyaçtır. İnsan uykusuz yaşayamaz. Benim tedavide ilk düzeltmeye çalıştığım şeylerden biri bozulan uykudur. Çünkü uyumayan bir insanı tedavi edemezsiniz. Beyin uykuda dinlenir. Kendini yapılandırır, yaralarını sarar, ertesi güne hazırlanır.

Uykusu bozuk olan birinde sağlıklı bir terapi, tedavi ve eğitim çok zordur. Çocuğu da yorar. Kendinizi onun yerine koyun. Düşünsenize, uyumuyorsunuz, zaten dikkatiniz dağınık, ertesi gün eğitmenin karşısında bireysel eğitim saatti alacaksınız. Bu durumda etkili eğitim süresi çok kısalıyor.  Eğitim kayıpları çok üzücü. Çünkü orada çok yoğun bir mücadele var. Eğitimci, 3 yaşındaki bir bebek, anne ve baba büyük bir mücadele yürütülüyor. Bunu bozan her şey bizim müdahale alanımız. Bu nedenle, uyku problemi de ilk çözülmesi gereken şeylerden biridir.

Röportaj boyunca hep Otizm Spektrum ‘Bozukluğu’ dedik. Bazı okuyucularımız merak edebilir, doktorlar otizmde neden nöroçeşitlilik yerine bozukluk ifadesini kullanıyor?

Sonuçta biz hekimler evrensel bir dili kullanmaya çalışırız. Bu süreçte belirli tanı kılavuzları var. Amerikan sisteminde Ruhsal Bozukluklar Tanısal ve Sayısal El Kitabını takip ediyoruz. Oradaki kalıpları kullanmaya özen gösteriyoruz. Orada Otizm Spektrum ‘Hastalığı’ denmiyor. Otizm Spektrum ‘Bozukluğu’ deniliyor. Evrensel dili bozmamak için biz de öyle kullanıyoruz. Bu kitabın içerisinde nöroçeşitlilik diye bir tanı da yok. Bu tarz kılavuzların çıkmasının nedeni evrensel, ortak dili konuşmaktır.

Son olarak, otizmi tedavi ettiğini söyleyen umut tacirlerine karşı ailelerimiz nasıl tetikte ve dikkatli olabilir?

Gerçekten çok dikkatli olmaları gerekiyor. Sonuçta herkes çocuğunu bir an önce düzeltmek istiyor. Otizmin ilaç tedavisine dirençli olmasından dolayı ne yazık ki, alternatif uygulamalar ailelerde bir umut olarak yeşeriyor. Bir anneyi senin çocuğunu iyileştirebilirim diye ikna etmek, insanlara evlerini sattırır. Ne yazık ki, üzülerek görüyoruz bunları. Ben ailelere dikkatli olmalarını söylüyorum. Bir umut arıyorsunuz ama o umut gerçekten varsa biz size öneririz zaten. Alternatif verildiği için mevcut tedavisi çok iyi giden çocukların, tedavilerinin bozulduğunu da görüyoruz. Benim zorlukla kontrol altına alabildiğim çocuklarda, alternatif yöntemler de kimyayı etkilediği için bu sefer normal tedavisi bozuluyor. Alternatifi hemen doğal ve masum olarak düşünmeyelim. En azından ilaçlar binlerce çocuk üzerinde denenmiş şeyler. Etkisini, yan etkisini biliyoruz. Onların ne etkisini, ne de yan etkisini biliyoruz. Bilimsel olarak kanıtlandırılmaları gerekiyor.