ÇAMURLU YAĞMUR
“Ben kendi penceremi silip güzelleştirdiğimi sanırken çamurlu yağmur yağıyor sürekli dışarıya. İçeriyi siliyorum ama dışarısı hep bulanık. Yasa da değişse, katı kurallar da gelse o çamurlu yağmurunuz yüreğinizden geliyor bilin istiyorum,” diyen öğretmen, yazar ve özel gereksinimli çocuk annesi Süreyya Ülkü Güler yazdı.
İnsanlar bilmediklerinden korkar, öğretmenim bunu biliyorum. Belki inanmayacaksınız ama kucağıma aldığımda ben de korkuyordum. Bırakın akademik bilgiyi öğretmeyi, ona nasıl bakacağımı bile bilmediğimden çok korkuyordum. Biz belki çaresizce geçen zamandan medet umduk da siz neden zamana bırakmayı denemiyorsunuz anlamıyorum. Sınıfınıza bir özel gereksinimli çocuk geldiğinde, nasıl böylesine acımasızlaşabiliyorsunuz.
Çünkü “git” demek, “kal” demekten daha kolay değil mi? Bir kurtuluştur “git” demek, sorumluluktan sıyrılmaktır, başarıya koşarken bir çocuğu arkanızdan sürüklemek zorunda kalmamaktır. Sizi yavaşlatan ağırlığınızdan kurtulmak demektir değil mi?
“Ama ben hiç çalışmadım böyle bir çocukla” demek yerine, “hiç özel bir öğrencim olmadı ama gelin birlikte deneyelim” demek,
“ Onların yeri özel eğitim sınıfı “ demek yerine, gönlünüzde yer açmak daha zor değil mi?
Hepimiz bebekliğinden beri bilmediklerimizi öğrenerek büyüdük. Siz özel gereksinimli bir çocuğu bilmiyorsunuz ama öğrenmeye de çalışmıyorsunuz. Ama engelliler haftalarında, özel günlerde pano yapmayı başarıdan sanıyorsunuz. Usulen yaptığınız “farkındalık” programlarını hazırlarken bile aslında farkında olmadığınızı gösteriyorsunuz.
Öğretmenim, artık fazlaca klişe olan soruyu sizlere sormuyorum bile. Çünkü “ya senin çocuğun olsaydı” diye aklımdan geçirdiğimde bile ürperiyorum. Benim kızım iyi ki senin çocuğun değil!
Doğdukları günden beri, sırf sizin gereksiz yarışınızda geriden de olsa yer almak için çalışan bu çocukları görmüyorsunuz. Bugün konuşmaya çalıştığım bir ilkokul öğretmeninin kızımı nasıl görmezden geldiğine yüreğim acıyarak şahit oldum çünkü! Onun duyduğunu bile unutarak, onun hakkında ne de güzel fikirler verdi bize.
“ Kaynaştırma mı oluyor ki bunlar?”
“Ben hiç çalışmadım böyle çocuklarla.”
“Siz neden özel eğitimcilerden ders almıyorsunuz?” derken İnci’nin orada olduğunu ve hayatının bugüne kadar olan kısmını hep özel eğitimcilerle geçirdiğinin farkında bile değildi.
Tüm kibarlığımla anlatmaya çalıştım kaynaştırma olduğunu, artık bir sınıf öğretmeninden de destek alacağını, akademik becerisine dışarıdan destek olmaya devam edeceğimi, aslında okuma yazma çalışmalarına başladığımı vs. Ama baktım ki dinleyen yok, sustum. Çünkü o andan sonrası enerjimi boşa harcamak olacaktı.
Ne istiyorsunuz sevgili öğretmenlerim? Ne verelim size? Zeka puanı hep 130 üstü olan, otur deyince oturan, oku deyince okuyanları mı gönderelim? Her gelişim düzeyinde iyi olsun, hatta mümkünse kendi kendine okumayı söküp gelsin ister misiniz? Koridorda hiç koşmasın, düşünce ağlamasın, dersi bozacak hiçbir şey yapmasın değil mi?
Siz ne kadar kabul görülen normdasınız çok merak ediyorum. Her şeyi zaten kendi kendine halledebilecek mükemmellikte olan çocuklarla çalışan öğretmenler de mi mükemmel? E hani çabanız? Zaten kendi becerisini cebinde getirip, bunu sizin sınıfınızda gösteren çocuklar sizin sayenizde mi başarılı oldu şimdi? Başarıdan bahsedebilmek için ortada güzel bir çaba görmek gerekir öncelikle. Ne zaman çabanızın meyvesi olarak ortaya bir başarı çıkarsa, o zaman ben de sizin başarınızdan bahsetmeye başlarım. O nedenle özel gereksinimli bir çocuğu kabul etmeyişinizi sizin “başarı” sandığınız yarışınıza bağladım bugün.
Ben penceremi silmiştim öğretmenim. Sen yine çamurlu yağmur olarak yağdın. Sizin yüreğinizi açmadığınız sınıfa ben çiçeğimi koysam, o bile solar. Sevmediğiniz, gönül vermediğiniz, gözünün içindeki ışığı görmediğiniz hiçbir çocuk da sizi sevmeyecek emin olun.
Hiç unutmuyorum, yakın arkadaşımın kızı ,annesinden saçlarını iki kuyruk yapmasını istemişti. Annesi de saçını hiç toplatmadığı için buna şaşırınca;
“Belki öğretmenim beni böyle sever.” demişti. Yüreğimiz acımıştı. Kendi dünyasında idol olan öğretmeni tarafından sevilmek için her şeyi yapan bir çocuk ve onu muhtemelen buna layık görmeyen bir öğretmen.
Ben sizin bu savaşınıza girmek istemiyorum öğretmenim. Benim çocuğum sirk maymunu gibi size kendini beğendirmek, sevdirmek zorunda değil. Benim kızım sadece sarılarak herkese sevgisini verebilen bir kız ama size verecek sevgisi yokmuş. Bugün siz onun varlığını unutup, onun hakkında bomboş konuşurken kulaklarını kapatıp “eve gidelim” dediğinde keşke sizi daha fazla dinlemeyip eve gitseydim!
YÜREĞİNİ HER ÇOCUĞA AÇMIŞ, ÇABASIYLA HEPSİNİ KAZANMIŞ VE KARŞILIKSIZ SEVGİYLE YÜKLÜ HER ÖĞRETMENİMİ BU YAZININ DIŞINDA TUTUYOR, GÜZEL YÜREKLERİNDEN SEVGİYLE ÖPÜYORUM!