SPİNA BİFİDA’LI YOGA EĞİTMENİ NURÇEM KOÇ

“Yogayı hep çok merak eder ancak yapamayacağımı düşünüp vazgeçerdim.”

 

 

Biraz sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Nurçem Koç, 34 yaşındayım. Lisans eğitimimi İngilizce Tercümanlık bölümünde tamamladım, uluslararası bir bankanın genel müdürlüğünde üst düzey yönetici asistanlığı yapıyorum, spina bifida ismi verilen doğumsal bir anomali ile doğdum. Serbest Yüzmede 2011 Türkiye 3.süyüm, 2016 yılında yoga ile ilgilenmeye başladım ve 3 yılın sonunda 2019 yılında Dünyadaki ilk spina bifidalı yoga eğitmeni oldum.

Spina bifidalı bir çocuk ve öğrenci olmak nasıldı?

Ben bu açıdan çok şanslı bir çocukluk ve öğrencilik dönemi geçirdim. Mahalle kültüründe yaşama şansı bulabilmiş son nesilim sanırım, engelli bir çocuk olmama rağmen hep sokakta arkadaşlarımla zaman geçirirdim, okuduğum okulların hiçbirinde ne eğitmenler ne de öğrenciler tarafından farklılaştırıldığımı ya da kalbimin kırıldığını hatırlamıyorum. Mutlaka ufak tefek şeyler olmuştur ancak bugünkü yaşantıma taşınacak, bende travma yaşatacak büyüklükte bir durumla hiç karşılaşmadım. Hep dışa dönük bir çocuktum, herkes yapıyorsa ben de yaparım, herkes gidiyorsa ben de giderim diye düşünürdüm. Düşünce yapımın bu şekilde gelişmesinde ailemin önemi çok büyük. Benim kendime inanmadığım zamanlarda bile onlar bana hep inandılar. Bugün bir yerlere geldiysem bu başarının arkasında onlar var şüphesiz.

Şu an nasıl bir hayatınız var?

Üniversiteden mezun olur olmaz iş hayatına atıldım. 12 yıldır beyaz yakalıyım, ailem ve köpeğimle beraber yaşıyorum. Her konuda desteklendiğim, ikinci ailem dediğim muhteşem bir ekiple çalışıyorum. Yaşam amacım, insanların farklılıklarıyla kendilerini sevdikleri, bu ve benzer sebeplerle ötekileştirilmedikleri bir ortam yaratabilmek.

Yoga hayatınıza nasıl girdi?

Yoga hayatıma 2016 yılında, ofisten bir arkadaşımın gideceği yoga dersine beni de davet etmesiyle beraber girdi. Yogayı hep çok merak eder ancak yapamayacağımı düşünüp vazgeçerdim. Biraz ısrar biraz da cesaretle gittiğim ilk dersin sonunda muhteşem bir deneyimle ayrılmıştım mekandan.

 Yoga ile tanışmak hayatınızda neleri değiştirdi?

Ben hayatımı yoga öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırırım hep. Bana muazzam kapılar açtı, bedenime yaklaşmayı, onu sevmeyi, olduğu gibi kabul etmeyi öğretti. Aynaya baktığımda gördüğüm kişiden mutluyum yoga sayesinde. Yoga tıpkı hayat gibi, mükemmel poz diye bir şey yok mesela. Herkes kendi bedeninin izin verdiği ölçüde yapabiliyor pozları, dolayısıyla hiç kimsenin deneyimi bir diğeriyle aynı değil. Sen kendini farklı sanıyorsun ama herkes farklı herkes biricik orada. Gözlerin kapalı olduğu için kendini başkalarıyla kıyaslama şansın yok, es kaza gözlerini açar da yanındaki kişiye takılırsan pozu kaçırıyorsun dolayısıyla dikkati yeniden kendine çevirmen gerek. Nefesi unutmamalısın, durum pozda kalmayı, beklemeyi, zorlanıyorsan birazdan hocanın yönlendirmesiyle o zorluğun geçip gideceğini öğreniyorsun. Hayatta da böyle değil midir zaten? Hiçbir şey sonsuza dek sürmez.

Özel gereksinimli bireylere yönelik akran zorbalığı konusunda hassasiyetinizi biliyorum. Bu hassasiyet nasıl başladı?

Bu hassasiyet sosyal medyada engelli çocuk ve gençlerin ebeveynlerinden aldığım mesajlarla başladı, yazılı ve görsel basında denk geldiğim örneklerle de iyice güçlü bir hassasiyet haline geldi. En başta da söylediğim gibi ben zorbalık denecek büyüklükte şeyler yaşamadım, ancak ben yaşamadım diye hiç kimsenin varoluşundaki farklılık nedeniyle zorbalığa uğramasına sessiz kalamazdım. Ben de paylaşımlar yapmaya başladım sosyal medya üzerinden kime ulaşırsam kardır diye düşünerek. Çok da ilgi gördü.

 Toplumdaki sağlamcılık algısı sizin yaşamanızı nasıl etkiliyor?

Toplumdaki sağlamcılık algısı sadece beni değil hepimizi bir noktada etkiliyor aslında. Çünkü sağlamcılık sanılanın aksine sadece fiziksel duruma dayalı bir kavram değil. Kişinin doğuştan getirdiği ve değiştiremeyeceği ırk, din, dil, mezhep, ten rengi, cinsel eğilim gibi birçok farklı sebepten toplumun ‘’normal’’ olarak kabul etmediği, anormal olarak etiketlediği insan gruplarından bahsedebiliriz sağlamcılıkta. Dolayısıyla böyle bakılınca sağlamcılık algısına göre hepimiz bir diğerinin ötekisiyiz günün sonunda. Sağlamcılığın davranışa dökülmüş hali zorbalık, yazılı ve sözsel iletişime dönüşmüş hali ayrıştırıcı dil kullanımı olarak çıkıyor karşımıza. Beni de bir bastondan ya da tekerlekli sandalyeden ibaret görmeye çalışan insanlar oldu bu toplumda. Orada kişisel olarak sizin kendinizi nasıl gördüğünüz ve nasıl tanımladığınız devreye giriyor diye düşünüyorum, bu konuda duruşunuz net ve sağlamsa başkasının görüşü önemini yitiriyor. Bunu 34 yaşındaki halimle söyleyebildiğimin özellikle altını çizmek isterim, yaşça çok daha genç bir kişi için yıkıma neden olabilecek örnekler de yaşanıyor çünkü sıkça.

 “Hepimiz birer engelli adayıyız…” sözü size nasıl hissettiriyor? Bu klişe cümle ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Klişelerle oldum olası aram iyi değil benim. Klişeleri insanların yüzeysel olarak üstün körü geçmek istedikleri konularda kurtarıcı olarak kullandıklarını düşünüyorum. Sadece başımıza gelme ihtimalinden ötürü bir şeyleri normalleştireceksek vay halimize zaten. Bu bakış açısıyla düşündüğümüzü varsayalım; herkes bir engelli adayıysa eğer toplumun her kesiminden insanın bir gün engelli olma ihtimali var demektir değil mi? Öyleyse bütün bir toplumu engellilerin rahat yaşayabileceği bir hale getirmemiz gerekmez mi? Bunu yapıyorsak bu cümlenin arkasına sığınalım ama yapmıyorsak altı boş bir cümle olarak kalmaya devam edecek her zaman.

 Aileler çocuklarına engelliliği nasıl anlatmalı?

Aileler çocuklarına herkesin birbirinden farklı ve biricik olduğunu anlatmalı. Her birimizi özel yapan şeyin bu farklılıklar olduğunu söylemeli. Tabii tüm bunları söylerken anne babaların bakış açılarının da bu yönde olması gerekiyor. Çünkü çocuklar duyduğunu değil gördüğünü kopyalıyor.

 Toplum kendinden farklı olana nasıl bakıyor? Bu bakışta sizi en çok rahatsız eden şeyler neler?

İnsanoğlu varoluşundan bu yana kendinden farklı olanı ötekileştirmeyi seçmiş, bunu yapmaktaki motivasyonu ise insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan ‘’hayatta kalmak’’. Kişi içinde bulunduğu toplumun yani büyük çoğunluğun anormal olarak kabul ettiği gruplarla arasına mesafe koyarak kendi yerini garantiliyor, böylelikle toplumun ona sağladığı her türlü faydadan yararlanma şansını elde ediyor. Sosyal medyanın bu kadar popülerleşmesiyle bu durum en güçlü halini yaşıyor. Çünkü sürekli bir kıyas halindeyiz ve herkes birbirini kendine benzetme derdinde.

 Özel gereksinimli bireylerin hayatını zorlaştırmamak adına herkesin kolayca yapabileceği neler var?

Özel gereksinimli birini gördüğünde bir başka gezegenden gelmiş bir varlıkmışçasına gözünü dikip bakmamak, yakın çevresinde yaşanan rahatsızlıklardan örnekler verip alternatif tedaviler önermemek, çocuklar engelli birini gördüğünde ona soru sormak istedikleri zaman çocuklara bu konuda engel olmamak, en önemlisi de bir insana acıyan gözlerle baktığınızda asıl acıdığınız şeyin kendinizle ilgili olduğunun bilincinde olmak. İnsan insanın aynasıdır ve karşınızdaki kişide sizi rahatsız eden şey aslında kendinizde sizi rahatsız eden şeydir.

 Üniversitelere gidip konuşmacı olduğunuzu biliyorum. Oradaki gençlerin konuya yaklaşımı nasıl?

Üniversitelerdeki öğrenci kulüpleri bu konulara çok ilgili çok da duyarlılar. Konusunda uzman kişileri bir araya getirdikleri içerikler üretip programlar, paneller düzenliyorlar. Sorular sorup, kendilerini geliştirmeye çalışıyorlar. Bunu geleceğimiz için çok umut verici buluyorum.

 Acıbadem Üniversitesi Tıp bölümü sizi ders konusu olarak davet etmiş. Bu davetin nedenini ve yapılacak çalışmayı biraz anlatır mısınız?

Daha önce de benzer bir biçimde Bilgi Üniversitesi Sosyal Güçlendirme dersine davet edilmiştim, gençler artık kadınlar gününde konuşan ve tamamı erkek olan konuşmacılardan, engelliler gününde tamamı engelli olmayan uzmanların görüşlerini dinlemekten sıkıldılar. Bir engellilik halini engelli bir insandan, birinci ağızdan dinlemek istiyorlar. Yoga – spina bifida ilişkisi de ilginç geliyor öğrencilere. Çünkü baktığınız zaman bir çok anlamda bedene olumsuz etkileri olabilecek bir anomali spina bifida. Tıbben yaşan bir örnekle yüz yüze gelmek istemeleri beni de mutlu ediyor açıkçası.

 Özel gereksinimi olan, ergenlik çağında kendi yolunu çizmek isteyen gençlere buradan ne söylemek istersiniz?

Mutlaka yaşam amacınızı bulun ve bu amaç doğrultusunda ilerlemeye çabalayın. Hiçbirimiz bu dünyaya sadece tüketici olmak için gelmiyoruz. Mutlaka bir mesleğiniz, ekonomik özgürlüğünüz olsun. Herkese kulaklarını tıkayıp hedeflediğiniz yolda ilerleyin. Siz kendinize inanmazsanız başkalarının sizin başaracağınıza inanmasını bekleyemezsiniz. Hikayenizi sevin, sizi ileriye taşıyacak güç o hikayede saklı