SINIRI OLMAYANLAR

Süreyya Ülkü Güler: “Sınır ülkeler arasındaki çizgi olarak biliniyor değil mi? O çizgide ne anlamlar gizli oysaki… Bugün size bir sınır öğretme videosu üzerinden, sınırını bilmeyen ne yetişkinlerin aramızda olduğundan bahsetmek istiyorum.”

Malumunuz kızım literatüre göre özel gereksinimli bir çocuk. Ama açıkçası bu benim için eğitimin yoğunluğu dışında pek bir şey ifade etmez oldu. O büyüdükçe ben mi duruma alıştım, yoksa o mu ayak uydurmayı iyi öğrendi bilemiyorum ama oldukça sıradan davrandığımız bir birey o bizim için. Öyle yüksek özellikte davranışlarla yaklaşmadığımız çocuğumuza tüm disiplin anlayışımızı, ahlak kurallarını, toplumsal yaşam becerilerini, kuralları elimizden geldiğince öğretmeye çalışıyoruz.

Yaklaşık 2 aylıkken eğitime başlamış olmasına rağmen, büyüdükçe o da bizim koyduğumuz sınırlardan geçip geçemeyeceğini denemeyi öğrendi elbette. Her çocuk gibi ağlayarak, duygularımıza oynayarak veya sınır yokmuş gibi davranarak deniyor her fırsatta.

Yine böyle denemeleri yaptığı günlerden birinde konumuz okuma yapmaktı. O tabi ki okuma yapmayıp oyun oynamak istiyor, ben de okumaya ikna etmeye çalışıyorum. En sonunda pes eden ben oldum ve

“Peki!” dedim. “Kalk masadan git oyun oyna. O zaman okula gitmemize de gerek yok!”

Kilit cümleyi kurduğumu o zaman anladım, gözleri dolmaya başladı.

“Okul açılınca, gidip öğretmeninle ve arkadaşlarınla vedalaşırız ve artık okula gitmeyiz. Çünkü okula okumayı yazmayı öğrenebilmek için gidiyoruz. Sen okuma yapmak istemiyorsan buna gerek yok.”

Bu sırada yapmaya çalıştığım şey şuydu, okula gitmekten keyif alan çocuğum, okulun bir amacının da okumak olduğunu anlasın ve ödevini yapmaya ikna olsun. Okula sadece arkadaşlarımızla vakit geçirmeye gitmediğimizi, ödevlerinin sorumluluğunu da alması gerektiğini vermeye çalışıyorum. Ayrıca her istediğini kafasına göre yapamayacağını, bazen o anda yapmak istemediği şeyleri de yapmak zorunda kalabileceğini bilmeliydi. Hepimiz gibi!

Çünkü bu toplumda bu sınırları bilen, kurallara uyan bir birey olursa var olabilir. Ama bu içinde bulunduğumuz toplumda var olabilsin diye uğraştığım çocuğumun bu toplumda yer almasını da içten içe istemediğimi anlayacaktım birkaç gün sonra.

O gün bu yaşadığımız krizi çözemezsem diye öğretmeninden destek almak için bu konuşmamızı videoya çektim. İçli içli ağladığı bölümde, ben de sakince okuma yapmadığı durumda sonucu ne olacaksa onu anlatıyorum. O da en sonunda “İstiyorum okula gitmek“ diyor. Sonunu tatlıya bağlıyoruz ve okumamızı yaptıktan sonra günlük oyun rutinine geri dönüyor çocuk.

Ben nerede hata yaptım biliyor musunuz? Okuması ve anlaması tamamlanmamış bireylere denk geleceğimi ve canımızı sıkacaklarını akıl etmeden bu videoyu sayfamda paylaştım. Altına da uzun uzun bu tip durumlarla karşılaştığımızda çocuklara davranışlarının sonuçlarına katlanmaları gerektiğini, bunun sorumluluğunu almaları gerektiğini ve bunu özel gereksinimli olsun olmasın her çocuğa öğretmemiz gerektiğini yazdım. Ne de olsa ben sadece bir anne değildim! 12 yıllık bir eğitimci ve çocuk gelişimi okumuş bir anneydim, öğretmendim!

Ağlamasına içlenenleri, içimiz acısa da bunu yapmak zorundayız diyenleri, davranış analizini eğitimsel açıdan değerlendirenleri okudum keyifle. Ama bir an öyle yorumlara da denk gelmeye başladım ki gözlerime inanamadım, tansiyonum yükseldi okurken.

Onu ağlattığım için rezil bir anne olduğumu, özel gereksinimli olduğu için ona böyle davranamayacağımı, vicdansızlığımı, okula gitmek istemeyen çocuğu zorla okula götürmeye çalışacağıma okulu neden istemediğini araştırmam gerektiğini, ruh hastası olduğumu ve çocuğun elimden alınması gerektiğini, onu tehdit ettiğimi yazan ve küfüre varan hakaretlere doğru uzandı bu mesele.

O gün anladım ki, ne izlediğini ne de okuduğunu anlamayan ve eğitimsel hiçbir yöntemden haberi olmayan bir topluma sınırını bilen, kuralara uyan, sorumluluk bilinci gelişmiş bir çocuk yetiştirmek için çabalıyordum. Saatlerimi verip yorumlarda bunlara kibarca yanıt vermeye çalıştım. Biliyor musunuz, çizgimden çıktım sonunda. Psikoloji okuduğunu söyleyen bir kadın en son “Bu çocuk arkadaşları tarafından zorbalığa maruz kalacak böyle davrandığınız için” demiş. Zerre alaka kuramadığım bu hanıma bile açıklama yapmaya çalıştım. Yoruldum!

Anneleri tarafından belki sayısız dayak yiyen, karşısına hiçbir yetişkinin oturup bir konuşma yapmadığı dünün çocukları, evde çocuğunu terlikle döven ama benim videoma vicdansız yazabilen insanlara eğitimden bahsetmek için günlerce direndim. Pes ettim ya! Videoyu bir daha izleyin dedim, altına açıklama yazdım “Okudunuz mu?” diye sordum, çocuğumu olabildiğince NORMAL (ne demekse bu normal!) yetiştirmeye çalıştığımı sabırla anlatmaya gerçekten çalıştım. Ama insanın haddini bilmediği bir yer olan sosyal medyada çığrımdan çıkmama ramak kalmıştı. En sonunda açıklama yapmayı bırakıp, kendi haddini ve sınırını bilmeyen bu insanları kah engellemek, kah “işinize bakın lütfen” demek suretiyle dikkate almamaya çalıştım. Bir eğitimci olarak öyle üzgünüm ki. Benim sınıfıma yarın bu sınırları öğrenmemiş çocukları gelecek ve bana her istediğini söyleme hakkı bulacak kendinde. Diyecekler ki “Ama ben istediğim eleştiriyi yaparım, sonuçta tahtaya çıkmışsanız eleştiriye açık olmalısınız.” Çünkü maalesef anneleri/babaları da sosyal medyada hesabını açık kullanan herkes bu mantıkta ne isterse, fikri olsun olmasın ne isterse yazıp çiziyor. Ne acı…