Otizm, Teknoloji ve Gelecek: Dijital Eğitim Devrimi
Otizmli çocuklar için teknoloji sadece bir araç değil, aynı zamanda eğitimde bireyselleştirilmiş fırsatlar sunan bir devrim olmaya başladı. Yapay zeka, sanal gerçeklik ve robotik uygulamalar, öğrenme süreçlerini nasıl dönüştürüyor? Dr. Ayşe Tuba Ceyhun ile otizm, teknoloji ve dijital eğitimde yeni ufukları konuştuk.
Otizmli çocuklar için teknolojinin faydaları nelerdir?
Teknolojinin otizmli çocuklar için sağladığı avantajlar gerçekten heyecan verici! Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) olan çocukların sosyal iletişim, dil gelişimi ve bilişsel beceriler gibi alanlarda farklılıklar gösterdiğini biliyoruz. Geleneksel eğitim yöntemleri her zaman her çocuğa uygun olmayabiliyor, işte tam da bu noktada teknoloji devreye giriyor.
Örneğin, yapay zeka destekli eğitim platformları, çocuğun öğrenme hızına göre şekillenen içerikler sunarak bireyselleştirilmiş bir öğrenme deneyimi sağlıyor. Sanal gerçeklik uygulamaları, sosyal etkileşim becerilerini geliştirmek için çocuğu güvenli bir simülasyon ortamına taşıyor. Burada çocuklar, bir restoranda sipariş verme ya da bir arkadaşına nasıl selam vereceği gibi günlük yaşam senaryolarını deneyimleyebiliyor.
Benim de en çok ilgimi çeken konulardan biri de robot teknolojileri. Yurt dışında yapılan çalışmalarda, robotların OSB’li çocuklara göz teması kurma, sıra alma ve yüz ifadelerini anlama gibi sosyal becerileri öğretmede oldukça başarılı olduğu görülüyor. Türkiye’de ise, şu an daha çok tabletler, mobil uygulamalar ve alternatif iletişim sistemleri yaygın olarak kullanılıyor. Özellikle konuşma güçlüğü yaşayan çocuklar için bu sistemler, onların bağımsız iletişim kurmalarına yardımcı olabiliyor.
Teknolojinin bir diğer kritik noktası ise erken teşhis ve müdahale süreçlerine katkı sağlaması. Yapay zeka destekli göz izleme sistemleri ve duygu tanıma yazılımları, çocukların bilişsel ve sosyal tepkilerini analiz ederek erken tanı konulmasına yardımcı olabiliyor. Müdahale aşamasında ise artırılmış gerçeklik destekli sosyal beceri eğitimi, robotik uygulamalar ve alternatif iletişim teknolojileri, çocukların günlük yaşam becerilerini daha bağımsız bir şekilde geliştirmelerini destekliyor.
Ancak burada bir noktayı vurgulamak lazım: Teknoloji tek başına bir çözüm değil, ancak doğru şekilde kullanıldığında müthiş bir destekleyici olabilir. Dijital erişilebilirlik ve evrensel tasarım ilkeleri sayesinde OSB’li çocuklar için eğitim materyallerine daha kolay erişim sağlanabiliyor ve böylece eğitim süreçlerine daha eşit bir şekilde katılabiliyorlar. Yani teknoloji, doğru kullanıldığında otizmli çocukların hayatına büyük bir katkı sağlayabilir.
Teknolojik araçlar bireysel ihtiyaçlara göre nasıl uyarlanmalıdır?
Öncelikle, otizmli çocuğun bilişsel, duygusal ve duyusal hassasiyetleri göz önünde bulundurularak içerik seçimi yapılmalıdır. Örneğin, duyusal hassasiyeti yüksek çocuklar için ekran parlaklığı ve ses düzeyi kontrol edilebilir olmalı, öğrenme süreci aşamalı ve adım adım ilerlemelidir.
Tüm teknolojilerde olduğu gibi otizmli çocuklarda da teknolojik araçların uyarlanmasında dijital erişilebilirlik ve evrensel tasarım ilkeleri temel alınmalıdır. Evrensel tasarım ilkeleri, tüm bireylerin erişebileceği ve kullanabileceği çözümler üretmeyi amaçlar. Böylece çocukların teknolojiyle daha kolay etkileşime girmesi sağlanabilir. Örneğin bizimde klinik düzeyde araştırmalarımızda sıklıkla kullandığımız alternatif ve destekleyici iletişim (ADİ) sistemleri, bireyler için özelleştirilerek kullanılmaktadır. ADİ sistemleri, konuşma güçlüğü yaşayan bireyin kelime dağarcığına, motor becerilerine ve bilişsel seviyesine uygun olarak yapılandırılmalıdır. Örneğin Proloquo2Go, Avaz AAC ve TouchChat HD gibi uygulamalar, bireyin iletişim becerilerini geliştirmek için esnek ayarlarla uyarlanabilmektedir.
Ayrıca, çocukların dikkat süresi ve odaklanma becerileri göz önüne alınarak zamanlayıcılar (timer), görsel programlar ve ödüllendirme (pekiştireç) sistemleri ile desteklenmiş kişiselleştirilmiş dijital araçlar tercih edilmelidir. Bu şekilde, çocukların teknoloji kullanımından en iyi şekilde yararlanması sağlanırken, olası duyusal aşırı yüklenme veya dikkat kaybı gibi riskler minimize edilebilir.
Ekran süresi konusunda otizmli çocuklar için özel bir sınır belirlemek gerekir mi? Aileler bu konuda nelere dikkat etmelidir?
Kesinlikle, otizmli çocuklar için ekran süresi konusunda bir denge kurmak çok önemli. Teknoloji tüm çocuklar için harika bir eğitim ve destek aracı olabilir ama aşırı kullanım bazı olumsuz etkiler yaratabilir. Uzun süreli ekran maruziyeti, dikkatin dağılması, sosyal izolasyon, fiziksel aktivitelerin azalması ve uyku düzeninin bozulması gibi sorunlara yol açabilir.
Bu noktada ailelere önerilerim;
- Denge Kurun: Ekran süresi eğitici ve etkileşimli içeriklerle sınırlandırılmalı, günlük yaşama sosyal ve fiziksel aktiviteler mutlaka eklenmelidir.
- Bir Günlük Plan Oluşturun: Ekran süresi belirli bir zaman dilimine yayılmalı ve kontrolsüz bir kullanımın önüne geçilmelidir. Örneğin, günlük 1-2 saatlik ekran süresi belirlemek faydalı olabilir.
- Pasif İçerikten Kaçının: Çocuğun sadece video izlemesi yerine, interaktif eğitim programları, problem çözme oyunları ve alternatif iletişim uygulamaları gibi katılımcı içeriklere yönlendirilmesi önerilir.
- Bağımlılığı Önleyin: Teknoloji kullanımının çocuğun hayatındaki diğer aktivitelerin önüne geçmesine izin vermeyin. Alternatif olarak grup oyunları, fiziksel egzersizler ve sosyal etkileşim fırsatları sunabilirsiniz.
- Ebeveyn Kontrolü Sağlayın: Çocuğun izlediği içeriklerin yaşına uygun olmasına ve ekran süresi boyunca nasıl etkileşimde bulunduğuna dikkat edilmelidir.
Sadece otizmli çocuklar için değil tüm çocuklarda aşırı ekran kullanımının önüne geçmek için teknoloji bağımlılığı riskine karşı dikkatli olunmalı. Özellikle bazı çocuklar belirli bir uygulamaya veya cihaza aşırı ilgi gösterebilir ve bu durum takıntılı davranışları artırabilir. Bu yüzden ekran süresi konusunda net sınırlar koyarak çocuğun sosyal becerilerini ve bağımsız yaşam becerilerini geliştirmeye odaklanmak oldukça önemli. Artık bunlar için bile kullanılabilecek ekran flitreleyici chatbotlar geliştirilmekte.
Teknolojinin otizmli çocuklarda takıntılı davranışları artırma riski var mı? Bunu önlemek için nasıl bir yol izlenmeli?
Evet, teknoloji bazı otizmli çocuklarda takıntılı davranışları artırabilir. Özellikle belirli oyunlar, videolar veya uygulamalar karşısında aşırı ilgi geliştirebilirler ve aynı etkinliği tekrar tekrar yapma eğiliminde olabilirler. Bu durum onların esneklik kazanmasını zorlaştırabilir ve farklı sosyal etkileşimlere yönelmelerini engelleyebilir.
Bu noktada ailelerin yapabilecekleri birkaç önemli adım var:
- Teknoloji Kullanımını Çeşitlendirin: Çocuğun tek bir oyun ya da uygulamaya takılıp kalmasını önlemek için farklı içerikler sunun. Eğitsel oyunlar, artırılmış gerçeklik uygulamaları ve sosyal beceri geliştiren programlarla ilgisini çeşitlendirmeye çalışın.
- Süreyi Ve İçeriği Dengeleyin: Teknolojinin günlük hayatın tek odak noktası haline gelmesini önlemek için ekran süresini sınırlandırın ve çocuğu farklı aktivitelere teşvik edin.
- Alternatif Etkinlikler Sunun: Çocuğun ilgisini farklı alanlara yönlendirebilmek için sanatsal, fiziksel ve sosyal etkileşim gerektiren aktiviteler planlayın. Örneğin, müzikle ilgilenmek, doğada vakit geçirmek veya arkadaşlarıyla yapılandırılmış grup oyunları oynamak faydalı olabilir.
- Teknolojiyi Ödül Olarak Kullanmayın: Ekran süresini ödül veya ceza mekanizmasına dönüştürmek yerine günlük rutinin doğal bir parçası haline getirin ve belirli bir düzende kullanımını sağlayın.
- Sosyal Beceri Destekli İçerikler Tercih Edin: Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik uygulamaları, sosyal robotlar veya etkileşimli hikaye anlatımı programları gibi çocuğun sosyal becerilerini destekleyen içeriklere yönlendirmek faydalı olabilir.
Teknolojiyi bilinçli bir şekilde yönlendirdiğimizde, otizmli çocukların gelişimini destekleyebilir ve onların daha esnek, uyumlu ve sosyal açıdan daha aktif bireyler olmalarına yardımcı olabiliriz.
Teknoloji, otizmli çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine nasıl yardımcı olabilir?
Sosyal becerileri geliştirmek için teknoloji harika bir araç olabilir. Özellikle sanal gerçeklik uygulamaları, sosyal robotlar ve etkileşimli dijital hikayeler, otizmli çocukların sosyal ipuçlarını anlamalarına ve farklı iletişim senaryolarını güvenli bir ortamda deneyimlemelerine yardımcı olabilir.
Örneğin, sanal gerçeklik uygulamalarında çocuklar karşısındaki kişinin duygularını okumayı, sıra almayı ve göz teması kurmayı öğrenebilir. Robotlar ise, çocuklara sabırla cevap veren, etkileşime açık bir arkadaş gibi davranabilir. Bazı araştırmalar, otizmli çocukların robotlarla iletişim kurarken daha rahat hissettiklerini ve bunun onların gerçek dünyadaki sosyal becerilerine olumlu yansıdığını gösteriyor.
Ayrıca, işbirliği gerektiren dijital oyunlar da çok faydalı olabilir. Örneğin, birlikte oynanan strateji oyunları, çocukların takım çalışmasını, empati kurmayı ve karşılıklı iletişimi öğrenmelerini sağlayabilir.
Bu noktada önemli olan, teknolojiyi gerçek hayattaki sosyal etkileşimlerin yerine koymak değil, onları destekleyici bir araç olarak kullanmaktır. Örneğin, çocuğunuz bir sanal gerçeklik uygulamasında sıra almayı öğrendiyse, bunu gerçek hayatta denemesi için fırsatlar yaratabilirsiniz. Böylece, teknoloji hem öğrenme sürecini eğlenceli hale getirir hem de çocuğun sosyal dünyayla daha fazla bağ kurmasını sağlar.
Teknolojinin, otizmli çocukların dil ve iletişim becerilerini destekleme potansiyeli nedir?
Bu amaç için güçlü bir araç olabilir, ancak burada nasıl kullanıldığı büyük önem taşır. Özellikle konuşma pratiği yaptıran uygulamalar, ses tanıma teknolojileri ve yapay zeka destekli dil terapisi programları, çocukların sözel becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.
Örneğin, TouchChat veya CoughDrop gibi uygulamalar, çocuklara kelime ve cümleleri kullanmayı öğretirken, yapay zeka destekli sistemler ise çocukların konuşma kalıplarını analiz edip onlara özel geri bildirimler verebilir. Bu, konuşma güçlüğü çeken çocuklar için oldukça destekleyici bir yöntemdir.
Bunun dışında, robot destekli dil eğitimi de giderek yaygınlaşıyor. Çocuklar robotlarla etkileşimde bulunarak karşılıklı konuşma pratiği yapabiliyor, sözcük dağarcığını geliştirebiliyor ve duygu tanıma becerilerini artırabiliyor.
Ancak teknolojinin tek başına bir mucize yaratamayacağını unutmamak lazım. Ebeveynler ve eğitimciler, teknolojiyi çocuğun günlük iletişim becerilerini geliştirmek için bir araç olarak kullanmalı. Örneğin, çocuğun bir uygulama aracılığıyla öğrendiği kelimeleri gerçek hayatta kullanması teşvik edilmeli. Teknoloji, dil gelişimini hızlandıran bir destekleyici olabilir, ancak gerçek hayattaki iletişimi tamamlayan bir unsur olmalıdır.
Sonuç olarak, teknoloji otizmli çocuklar için dil öğrenme sürecini daha eğlenceli ve erişilebilir hale getirebilir. Ama en etkili sonuçları almak için dijital araçları gerçek yaşam deneyimleriyle birleştirmek gerekiyor.
Alternatif ve destekleyici iletişim (AAC) sistemleri otizmli çocuklar için nasıl bir rol oynar?
Konuşma güçlüğü çeken otizmli çocuklar için Alternatif ve Destekleyici İletişim (AAC) sistemleri, adeta bir köprü görevi görür. Çünkü bazı çocuklar kelimelerle kendini ifade etmekte zorlanabilir ya da konuşmayı öğrenme süreci daha uzun olabilir. İşte tam bu noktada tablet tabanlı iletişim uygulamaları, resimli iletişim kartları ve göz takibi sistemleri devreye girer.
Örneğin, Proloquo2Go ve Avaz gibi uygulamalar, çocukların kelimeleri görsel desteklerle eşleştirmesini sağlar. Böylece çocuklar bir kelimeyi sesli söyleyemeseler bile, bu uygulamalar aracılığıyla düşüncelerini ifade edebilirler. Göz takip sistemleri, konuşma yetisi olmayan çocukların göz hareketleriyle kelime veya cümle seçmelerine yardımcı olur.
Ancak burada kritik bir nokta var, AAC sistemleri tek başına yeterli değildir. Aileler ve eğitimciler, bu teknolojileri günlük yaşama nasıl entegre edeceklerini iyi planlamalıdır. Örneğin, çocuk uygulama üzerinden “su” kelimesini seçtiğinde, ebeveyn hemen tepki verip suyu uzatmalı. Bu sayede çocuk, teknolojinin gerçekten işlevsel olduğunu öğrenir ve motivasyonu artar.
Bu sistemler, konuşmayı tamamen değiştirmek yerine, çocuğun dil becerilerini destekleyen bir yardımcı araç olarak düşünülmelidir. Özellikle erken yaşta kullanıldığında, AAC sistemleri çocuğun iletişim kurma motivasyonunu artırabilir ve sosyal dünyaya daha rahat adapte olmasını sağlayabilir.
Teknolojinin kullanımında etik ve pratik sınırlamalar var mı? Bu konudaki en büyük riskler neler ve nasıl önlem alınmalı?
Teknoloji her ne kadar otizmli çocuklar için büyük fırsatlar sunsa da, bazı etik ve pratik sınırlamalar göz önünde bulundurulmalı. Özellikle mahremiyet ve veri güvenliği, bu noktada en kritik konulardan biri. Çocukların dijital ortamda paylaştığı verilerin korunması büyük önem taşıyor. Yapay zeka destekli sistemler ve internet tabanlı uygulamalar kullanıldığında, bu verilerin nasıl saklandığı, kimlerle paylaşıldığı ve hangi amaçlarla kullanıldığı konusunda ailelerin ve uzmanların çok dikkatli olması gerekiyor.
Bir diğer konu da uzun süreli ekran maruziyetinin çocuklar üzerindeki etkileri. Uzun süre ekrana maruz kalmak, çocukların dikkat süreçlerini olumsuz etkileyebilir, sosyal etkileşimlerini sınırlayabilir ve fiziksel aktiviteyi azaltabilir. Teknoloji, günlük yaşamın bir parçası olarak yapılandırılmalı ama çocuğun tamamen dijital dünyaya bağımlı hale gelmesini önlemek için bir denge kurulmalı. Bu noktada, ekran süresini sınırlandırmak ve teknolojiyi sosyal etkileşimi artıracak bir araç olarak kullanmak önemli.
Ayrıca, her otizmli çocuk farklıdır. Teknolojik çözümler bireyselleştirilmiş olmalı ve her çocuğun özel ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmalı. Örneğin, bazı çocuklar robotlarla iletişim kurmaktan büyük fayda sağlarken, bazıları için bu durum stres yaratabilir. Bu yüzden, kullanılan teknolojilerin çocuğun bireysel gelişimine katkı sağlayıp sağlamadığı sürekli gözlemlenmeli.
Özetle, teknoloji bilinçli ve kontrollü kullanıldığında otizmli çocuklar için inanılmaz faydalar sağlayabilir. Ancak, veri güvenliği, ekran süresi ve bireyselleştirilmiş çözümler konusunda dikkatli olunmalı ve bu süreç aileler, eğitimciler ve uzmanlar tarafından dengeli bir şekilde yönetilmelidir.
Neden teknolojiyi araştırma alanı olarak seçtiniz ve bu alanda hangi çalışmaları yürütüyorsunuz?
Teknolojiye ilgim aslında hep vardı. 2010 yılında Gazi Üniversitesi Özel Eğitim Bölümünde başladığım doktora eğitimimde otizmli çocuklarda göz izleme teknolojileri üzerine tez çalışmamın uygulamalarını Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnsan-Bilgisayar Etkileşimi Laboratuvarı’nda yaptım. O dönem göz izleme teknolojilerinin otizmli bireylerde kullanımı dünyada da yeni gelişiyordu ve bu alanda çalışmak benim için çok heyecan vericiydi. Tezim süresince çok çarpıcı sonuçlarla karşılaştım ve bu bulgularımı daha sonra “Otizmli Çocukları Gözlerinden Tanımak” adlı kitabımda detaylıca paylaştım.
Tabii teknolojiye olan ilgim burada bitmedi, aksine daha da arttı. Şu an bu konuda yürüttüğüm yayınlanmak üzere olan bir kitap bölümüm ve iki projem bulunuyor. Biruni Üniversitesi’nde özel eğitim bölümünde yüksek lisans öğrencilerimle sürekli olarak teknoloji odaklı araştırmalar yürütüyoruz. Tez öğrencilerimle birlikte alternatif iletişim sistemleri, tablet uygulamaları, yapay zeka destekli uygulamalar ve app geliştirme üzerine çalışmalar yapıyoruz. Bu araştırmaları hem uluslararası ve ulusal kongrelerde sunuyor hem de bilimsel makale olarak yayımlıyoruz.
Ayrıca, teknoloji projeleriyle de yakından ilgileniyorum. Teknopark ve TÜBİTAK bünyesinde eğitimde teknoloji kullanımı ile ilgili projelerde hem hakemlik hem de danışmanlık yapıyorum. Teknolojinin özel eğitimde ne kadar büyük bir değişim yaratacağını öngördüğüm için, önümüzdeki 5 yıl içinde bu alanda dijital bir devrim yaşanacağını düşünüyorum. Bu değişime hem eğitimcilerin hem de ailelerin hazır olması gerektiğine inanıyorum. Özel eğitimde teknolojiyi bilinçli, etkili ve sürdürülebilir şekilde kullanmak artık bir seçenek değil, bir gereklilik haline geldiğine inanıyorum. Bu yüzden çalışmalarımda her zaman teknolojiyi sadece bir araç değil, tüm özel gereksinimli çocukların yaşamlarını kolaylaştıran ve onların gelişimine doğrudan katkı sağlayan bir çözüm olarak görüyorum.
Dijital detoks otizm eğilimli çocuklar için neden önemlidir? Aileler bu konuda nasıl bir yol izlemelidir?
Dijital detoks, teknoloji kullanımını bilinçli bir şekilde sınırlandırmak ve çocuğun sosyal, bilişsel ve duygusal gelişimini desteklemek açısından büyük önem taşır. Küçük yaşlardan itibaren aşırı ekran kullanımı, çocukların göz teması kurma, sıra alma, yüz ifadelerini anlama ve sosyal ortamlarda kendini ifade etme gibi becerilerinin gelişimini zorlaştırabilir.
Bu nedenle ailelere önerim, dijital detoksu çocukların hayatına doğal bir şekilde entegre etmeleridir. Teknolojiyi tamamen yasaklamak yerine, ekran süresini planlı ve kontrollü bir şekilde yönetmek çok daha sağlıklı olacaktır. İşte birkaç öneri verecek olursam:
- Belirli günlerde ekransız zaman dilimleri oluşturun.
- Doğa ile iç içe vakit geçirin (parkta oyun, yürüyüş, bahçe aktiviteleri).
- Çocuğun ilgisini çekecek el becerisi gerektiren uğraşlar sunun (resim yapma, lego, el sanatları).
- Kitap okuma saatleri belirleyerek hayal gücünü geliştirmesine yardımcı olun.
- Ailece oynanabilecek grup oyunları düzenleyin (masa oyunları, fiziksel hareket gerektiren oyunlar).
Özetleyecek olursam dijital detoks, çocuğun yalnızca teknolojiye bağlı kalmasını önleyerek gerçek dünyada da sosyal ve bilişsel gelişimine katkı sağlar. Bu süreç, ekran süresini tamamen kaldırmaktan ziyade, dengeli ve sağlıklı bir kullanım modeli oluşturmayı hedeflemelidir. Böylece, otizmli veya otizm eğilimli çocukların sosyal becerileri ve bağımsız yaşam becerileri daha güçlü bir şekilde desteklenebilir.
Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Tuba CEYHUN
Gazi Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğinden lisansını; Abant İzzet Baysal Üniversitesi Zihin Engellilerin Eğitimi bölümünde yüksek lisansını tamamlamıştır. 2015 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Özel Eğitim Bölümünde ‘’Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar ile Normal Gelişim Gösteren Çocukların Yüz İşleme ve Görsel Tarama Becerilerinin Karşılaştırılarak İncelenmesi’’ çalışmasıyla Doktora derecesini almıştır. Meslek hayatına sınıf öğretmeni olarak başlayan CEYHUN, zihin engelliler öğretmenliği ve işitme engelliler öğretmenliği yapmıştır. 2006 yılında Atatürk Üniversitesi Erzurum Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak başlayan akademik çalışma hayatına, 2007 yılında Gazi Üniversitesi Ankara Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak devam etmiştir. Aynı bölümde 3 yıl bölüm başkanlığı görevinde bulunmuştur. 2015 yılından bu yana İstanbul’da Biruni Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümünde Dr. Öğr. Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. Erken çocukluk özel eğitim, Otizm Spektrum Bozukluğu, özel eğitimde teknolojinin kullanımı, bütünleştirme konularında çalışan Dr. Ayşe Tuba CEYHUN lisans ve lisansüstü düzeyinde çeşitli dersleri yürütmekte ve çok sayıda yüksek lisans tezine danışmanlık yapmıştır. Uzmanlık alanları ile ilgili olarak yayınlanmış makaleleri, kitapları ve ulusal ve uluslararası düzeyde birçok kongrede sunulan bildirileri bulunmaktadır.