ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE KARŞILAŞILAN PROBLEMLER

Çocuklarda, hatta bebeklerde farklı gelişim özelliklerini yakalayabileceğimiz erken çocukluk dönemini ve bu dönemde karşılaşılabilecek diğer problemleri Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Prof. Dr. Meral BERKEM ile konuştuk.

Erken çocukluk dönemi ne zamandır?

Erken çocukluğun uluslararası standart bir tanımı yok. Ancak erken çocukluğu kreş öncesi dönem, yani üç yaş öncesi olarak algılayabiliriz. Çocuğun aileye daha fazla bağımlı olduğu yıllardır diyebiliriz.

Erken çocuklukta gelişim özelliklerinin takip edilmesi neden önemlidir?

Erken tanının her zaman son derece önemli olduğunu biliyoruz. Hele ki, bebekten ve çocuktan bahsediyorsak, ilk belirtileri saptayabilmek daha da önem kazanıyor. İki üç ayda çocuğun bütün yapısı değişiyor.

Erken çocukluk döneminde karşılaşılan gelişimsel problemler dediğimizde, akla ilk neler geliyor?

Bunlardan ilk akla gelenler yaygın gelişimsel bozuklar, gelişim geriliği ve zihinsel problemler olabilir.

“Çocuk yaşında yürüdü mü? Yaşında konuştu mu?” sorularının yanıtları önemli belirtilerdir. Yürümek için ideal yaş on iki aydır. Konuşma için de bir buçuk yaşındaki çocuğun yavaş yavaş iki kelimeli cümleler kurmasını ve bunu annebaba dışındaki kişilerin de anlamasını bekleriz. Çünkü anne baba her şeyini anlar.

Otizm, yaygın gelişimsel bozuk oluyor değil mi? Otizmin ana başlığı yaygın gelişimsel bozukluklardır. Bazı problemler varsa ‘Acaba yaygın gelişimsel bozukluk başlıyor mu?’ diye düşünmek lazım.

Mesela bebek 3 aylıkken yattığı yerden göz göze gelip, anlamlı gülümsemeye başlamalıdır. Eğer bu yoksa, daha ileriki evrelerde göz ilişkisi hiç gelişmediyse ya da gelişip de sekteye uğradıysa, konuşmada gecikme varsa, konuşma dışında nonverbal (kelimesiz) iletişimde de gecikme varsa bunlar birer işaret olabilir.

Kelimesiz, nonverbal iletişim ne oluyor?

Bizler sadece konuşarak iletişim kurmayız. Yüz ifademiz, gülümsememiz, baş sallamamız, mimiklerimiz, işaret ile göstermemiz de son derece önemli iletişim kaynaklarıdır. Bu noktalarda gecikme belirtileri varsa, üç yaşa kadar beklemek nispeten geç olabilir. Otizm bir bir buçuk yaşlarında yavaş yavaş kendini belli eder. Ailelerin bu belirtileri yakaladığında bir çocuk psikiyatristine danışmasında fayda var.

Çocuğun konuşmuyor olması ve iletişim kurmuyor olması arasındaki farkı biraz daha açabilir misiniz?

Konuşma işiterek öğrenilir. Çin’de olsak, o dili öğrenerek büyürüz. O yüzden işitme problemi varsa konuşmada gecikme olabilir. Konuşma da gecikmenin daha başka yapısal nedenleri de olabilir. Ailesel yatkınlık varsa, konuşmaya geç başlayabilir. Ancak bu tür konuşma gecikmelerinde sözel olmayan iletişimde genellikle problem yoktur. Çocuk gözünüze bakar, güler, ilişki kurar ama konuşmaz.

Çocuk ve ergen psikiyatristleri, erken çocukluk döneminde gelişimi nasıl takip eder? Bu dönemde çocuğa ne gibi gelişim testleri uygulanabilir?

İlk önce şunu belirtmek isterim, tıpta test ile teşhis ve tanı konulmaz. Tıbbın diğer alanları için de geçerlidir bu. Röntgenler vardır mesela, daha elle tutulur testlerdir. Yine de sadece test sonucuna bakıp, hiçbir branş tanı koymaz. Psikiyatri de buna dahildir. Tanı; alınan öykü, branşına göre muayene ile konur. Biz de ruhsal muayene, aile değerlendirilmesi ile birlikte olur. Ön tanıyı biz koyarız, “Bir de gelişimine bakalım. Nasıl gelişiyor?” dediğimizde gelişimi ortaya koymak için testler yapılır. Testleri de bu konuda eğitim almış pedagog ya da psikologlar yapar.

Peki, çocuk iletişim kuramadığında bu testler nasıl yapılır?

Çocuk iletişim kurmadığı zaman gelişim testleri anneye sorularak yapılır. Annenin mümkün olduğunca objektif cevap vermesi önemlidir. Bu testlerden ilk akla gelen, Denver ve AGTE’dir. Bunlar standart ve uluslararası geçerliliği olan testlerdir. Bunlar katiyen zeka testi değildir. Bu gelişim testleri beş parametrede ölçüm yapar:

  • Kaba motor dediğimiz: Yürüme koşma,
  • İnce motor: Parmak becerileri,
  • Sosyal beceriler: Kişiler ile iletişim,
  • Kendine bakım (özbakım): Yaşıyla uyumlu öz bakım becerileri,
  • Sözel iletişim becerileridir.

Bu testlerin faydası nedir?

Faydası, şu anki gelişime ve durumuna bakılmasıdır. Diyelim ki, çocuk iki buçuk yaşında. O yaşta bir çocuğun “kendine bakımıözbakım becerileri” denilince tutup saçını taraması beklenmiyor. Diğer iki buçuk yaşındakiler ile farkı nedir? O ortaya konur. Çocuk iki buçuk yaşında ama kendine bakımı on sekiz ay seviyesinde ise bu tespit ediliyor.

Çocuk ve ergen psikiyatristleri tanıyı ve takibi nasıl yapar?

İlk tanıyı çocuk ve ergen psikiyatristi koyar. Ayırıcı tanı da önemlidir. Tanıdan sonra takibi, çocuğun ilaca ihtiyacı varsa bunun değerlendirmesini de çocuk ve ergen psikiyatristleri gerçekleştirir. İnsan vücudu ile uğraşmak medikal bir şeydir. Organların etkileşimi vardır.

Mesela çocuk aşırı hareketli ise özel eğitime adapte olamayacak gibiyse, uyumunu arttırmak için ilaç gerekebilir. Bu noktada ilaç tedavi edici değildir. Fakat uyumu artan çocuk tedaviden daha fazla fayda görür.

Ben ilk başta tanı koyar, gerek duyuyorsa ilaç verir ve özel eğitime yönlendiririm. Bir ay sonra da “Eğitim aldığınız kurumda ne oldu? Onu göreyim,” derim. Çünkü izlemi özel eğitimdir. Onu da yine pedagoglar ve özel eğitim kurumları yapar.

Özel eğitim kurumlarının geri bildirimde bulunması çok önemli o halde…

Evet, kesinlikle. Kurum ile iletişim içinde oluyoruz. İlaç verilmişse, çocuğu daha sık görmek ve özel eğitim kurumundan da geri bildirim almak istiyorum. Özellikle yaygın gelişimsel bozuklarda bu çok önemli oluyor.

Yaygın gelişimsel bozukluklar yani otizmin dereceleri var mı?

Tıpta her şeyin derecesi vardır. Nezlenin bile hafifi, ağırı olur. Otizmin de dereceleri vardır. Daha hafif ve hayata adaptasyonu daha kolay olan otizme eskiden asperger denirdi, şimdi yüksek fonksiyonlu yaygın gelişimsel bozukluk deniyor. Yüksek fonksiyonlu otizmde genellikle konuşmada gecikme olmaz. Ama iletişim araçlarını, iletişimden çok monolog olarak kullanırlar. Bazı alanlarda ortalamanın üzerinde yetenekleri olabilir. Tamamen tipik gelişimli olan kişilerden ayırt etmek de bazen çok mümkün olmayabilir.

Kendi kendine okuma yazma öğrenen ama “mış gibi” oyunları oynayamayan bir çocuğumuz varsa… Yani çocuğumuz bazı açılardan akranlarından ileri bazı açılardan geri ise bu durumu nasıl değerlendirmeliyiz?

“Mış” gibi dediğimiz oyunlar soyut düşünce ile alakalıdır. Soyut düşünce için eskiden ilkokuldan önce gelişmez denirdi. Eskiden dediğim 5060 yıl önce. Şimdi çocuklar o kadar çok uyaran ile karşılaşıyor ki, soyut düşünce 34 yaşında kreş yıllarında gelişmeye başlıyor.

Çocuklar için soyut düşüncenin ne olduğunu biraz daha açar mısınız?

Diyelim ki, anne o gün yoruldu “Ay öldüm yorgunluktan!” diyor ya da “Ağrıdan başım çatlayacak.” Soyut düşüncesi gelişmemiş çocuk paniğe kapılır. Annesinin başı gerçekten çat diye ikiye ayrılacak veya yorgunluktan ölecek sanır. Annesi ölecek yavru paniğini sahiden yaşar. “Mış” gibi oyunlar da, soyut düşünce ile daha bağlantılıdır. Espriler, şakalar hep soyut üzerinedir.

Kendi kendine okuma yazma öğrenme ise ayrıca değerlendirilmelidir. Okuma yazma, çok erken yaşta öğrenildiyse akademik zekanın iyi olduğunu gösterir. Bu da iyi bir şeydir. Ancak aile çocuğun bu yıllarının dünyayı tanımak ve iletişim kurmakla geçmesi gerektiğini unutmamalı. Onun yerine sadece okuma yazmaya yönelirse, aile fertleri  “aferin yaz bakayım göreyim” diye bu davranışı sık tekrarlatırsa, iletişim becerilerini zora sokabilir. Aileler bu hataya düşebiliyor. Modern hayatın bize bıraktığı sınırlı zamanda, bütün ilişki ve iletişim okuma yazma üzerine odaklanabiliyor. Bu da çok yanlış.

Televizyon, tablet ve telefon ile çok zaman geçirmek gelişimsel gecikmelere neden olur mu?

Elbette. Bu çok klasik bir şeydir. Artık çoğu aile de bunu biliyor. Sebebini ben şöyle yorumluyorum: Ekranlı medya çok oyalayıcıdır. Öyle olduğu için de, ailesi izin verirse çocuk saatlerce başında oturabiliyor. Oturuyor ama televizyon çocuğa cevap veremiyor. Tek taraflı bir yayın oluyor. Dolayısıyla çocuğun iletişim becerilerini geliştirmek için onu motive etmiyor. Diyelim ki, minik bir bebek günde 56 saat televizyon karşısında oturuyor. Bu durum onun iletişim becerilerinde ciddi problemlere yol açabilir. Aynen otizm belirtileri gösterebilir; göz temasında eksiklik, konuşmada gecikme, içe kapanıklık, ortaya çıkabilir. Ancak bu durumda sadece ekranlı medyanın ortadan kalkması da her zaman işe yaramaz. Çocuğun özel eğitim ile de desteklenmesi gerekebilir.

Bazı yaş geçişlerinde çocukların öfkelerinin arttığı söyleniyor. Bu doğru mu?

Olabiliyor ama şart değil. Normal gelişimde üç yaş, genellikle çocuğun bütün motor yeteneklerini elde ettiği yaştır. Çocuğun kendini kanıtlamaya çalıştığı, “Artık yürüyorum, koşuyorum. Bu dünyada ben de varım,” dediği ve inat yaptığı dönemdir. Fakat inat iki kişiliktir. Karşılıklı olur. Bir kişi inat yapamaz. Bakım verenin daha usta ve akıllıca davranıp inatlaşmadan çocuğu yönetmesi lazım. Çocuğun yöneltilmeye ihtiyacı vardır. “Bırakın ne yaparsa yapsın,” tutumuyla da olmaz bu. Yine gelişemez ve kendini koruyamaz. Üç yaşta inatlaşmadan problemi çözmeye çalışmak lazım. Takıntıya eğilim ve bunu dil ile ifade edememe de öfkeye yol açabilir. Bunu illa belirli bir yaş ile de sınırlamamak lazım. Mesela takıntıya eğilimli bir çocuğun üstüne bir damla su damlasa, feryat edebilir. O bir dünya su onun için dünyasını sarsmıştır.

Okul öncesi dönemdeki çocuğumuz çok öfkelisiyse hatta öfke krizleri (temper tantrum) varsa ne zaman bir uzmana danışmayı düşünmeliyiz? Hayat kalitesinin bozulduğu her an, belirti ne olursa olsun çocuk ve ergen psikiyatristine danışmak lazım. Bunlar; öfke krizi, temizliğe aşırı düşkünlük, arkadaş uyumunda problemler, yerinde oturamamak olabilir ama püf noktası hayat kalitesinin bozulmasıdır.

Çocuğun hayat kalitesi nasıl değerlendirilir?

Çocuğun hayat kalitesi, ailesi ile arada çatışma olsa bile mutlu ve doyurucu iletişim, yaşıtları ile yaşına uygun mutlu ve doyurucu ilişki, öğrenmede problem olmaması ile değerlendirilebilir. Bunlar da bir eksiklik var ise hayat kalitesi bozulur.

Son olarak, çocuklarında farklı giden bir şeyler olduğundan şüphelenen anne ve babalara nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Bebekler ve çocuklar için zaman çok kıymetlidir. 30 yaş ile 33 yaş arasında çok büyük bir fark yoktur. Ama 3 aylık ile 3 yaşındaki çocuk iki ayrı canlı varlık gibidir. Beklemek ise çocuğun zamanını harcamak anlamına gelir. Çünkü akranları dönemde ilerlemektedir. Çocuk duraklıyorsa, geriliyor demektir. Bu nedenle beklemek uygun değildir. Aile bir farklılık hissederse mutlaka harekete geçsin ve bir çocuk ve ergen psikiyatristine danışsın.